TÜRKİYE DEVLETİ

TÜRK CUMHURİYETLERİ-GERİ DÖN
TÜRKİYE DEVLETİ
Ülke ve İnsanlar

       Ülke ve İnsanlar
       Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine çokyaklaştığı bir alanda yer alan Türkiye Cumhuriyeti, doğuda Gürcistan, Ermenistan,Nahcivan ve İran, batıda Bulgaristan ve Yunanistan, güneyde Suriye ve Irak ile komşudur.Bu sınırların çoğu Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasından sonraki anlaşmalarlaçizilmiştir. Konumu nedeniyle eski Asya Türk kültürünün Avrupa'ya ulaştırıldığıbir geçit yeri olan Türkiye, aynı zamanda batı dünyasının doğuya açılanpenceresidir. üç tarafı denizlerle (Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi) çevrili olan Türkiye'nindeniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşuhaline getirir. Bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyükticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur. Türkiye, hem bir NATO ülkesidir hem deİslam ülkeleri arasında çok taraflı ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi konusundaaktif bir rol oynamaktadır.

       Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 814.578km2dir. Yüzölçümünün %3'lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan Asya topraklarıdır.Asya kıtasında yer alan %97'lik kısmına ise Anadolu denir. Dikdörtgeni andıran ülkeningenişliği yaklaşık 550, uzunluğu 1500 km kadardır. Doğu'daki en uç noktası, İranve Nahcivan sınırlarının kesişme noktasıdır. En batı ucu ise Gökçeada'dakiAvlaka burnudur. Kuzeyde en uzak sınır noktası Sinop ilindeki İnceburun, en güney ucuda Hatay ilindeki Beysun köyüdür. Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km, kara sınırlarıise 2875 km'dir. Bu yüzölçümü ile Türkiye, İran dışındaki bütün komşularındandaha geniş topraklara sahiptir.

       TürkiyeCumhuriyeti'nin nüfusu yaklaşık 63 milyondur. Nüfusun 2000 yılında 65.5 milyon, 2010yılında ise 74 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Nüfus dağılımı bakımından Türkiye'dekicoğrafi bölgeler farklı özellikler gösterir. ülke nüfusunun hemen hemen yarısı kıyıbölgelerinde toplanmıştır. İç bölgeler ise genel olarak daha az nüfusludur. Türkiye'de1950'lerden itibaren nüfus artışı teşvik politikası terkedilerek, nüfus planlamasınageçilmiştir.

Coğrafi Yapısı

       Türkiye eski dünyayı oluşturan Avrupa, Asya veAfrika'nın birbirlerine en yakın olduğu ve Avrupa ile Asya'nın kucaklaştıkları birnoktada yer almaktadır. Coğrafi konumu nedeniyle ana kara parçası olan Anadolu,tarihin şekillenmesine yol açan değişik halk kitlelerinin toplu göçlerine şahitolmuştur. Sayılamayacak kadar medeniyetin sahibi olan Anadolu her biri kendi öz kimliğinebağlı ancak birbirinden etkilenen kültürlerin bir bileşkesini geliştirmiştir.

       Ülkenin çoğunluğu Güney BatıAsya'da bulunduğu Türkiye, Avrupa ve Asya'nın hudutlarını kucaklaştırmaktadır veAvrupa'da toplam 780.580 km2 lik bir yüzölçümü vardır. Ülke doğuda Gürcistan,Ermenistan ve İran ile Güney'de Irak, Suriye ve Akdeniz ile çevrelenmiştir. Batıya doğruEge Denizi, Yunanistan ve Bulgaristan Kuzeye doğru Karadeniz diğer hudutları oluşturur.Türkiye'nin coğrafi koordinatları 36° 00'-42° 00' Kuzey Enlem ve 26° 00'-45° 00' GüneyBoylamdır.

       80 idari ili olan Türkiye,Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, Akdeniz Bölgesi, İçanadolu Bölgesi,Doğu ve Güneydoğu Bölgesi olmak üzere yedi coğrafi bölgeye bölünmüştür.

Coğrafi Bölgeler

       1941 yılında Ankara'da toplanan Birinci CoğrafyaKongresi, uzun süren çalışmaları sonunda Türkiye'yi yedi coğrafi bölgeye ayırmıştır.Adı geçen kongrenin çalışma larında; Türkiye'nin üç tarafının denizle çevrilmişolması, uzun kenarları boyunca kıyıya paralel dağ sıralarının bulunuşu, bu dağlarınyüksek, ama az engebeli olan orta kesimi deniz etkisinden ayırması, bu yüzden kıyışeridiyle iç kesimler arasında iklim, doğal bitki örtüsü, tarım çeşitlerinin dağılımıve bunların ulaşım sistemlerine ve konut tiplerine etkisi gibi etmenler göz önündetutulmuş ve Türkiye'nin dört kenar bölgeyle üç iç bölgeye ayrılması mümkünolmuştur. Tespit edilen yedi bölgeden ilk dördü ne komşu olduğu denizin adı verilmiştir(Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri).

       Diğer üç bölge de Anadolu bütünüiçindeki yerlerine göre adlandırılmıştır (İç Anadolu, Doğu Anadolu ve GüneydoğuAnadolu Bölgeleri).Türkiye dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olanAlp-Himalaya kuşağı üzerinde yer almaktadır. Ülkeyi baştan başa kateden KuzeyAnadolu fayı başta olmak üzere, Türkiye'de daha çok sayıda aktif fay bulunmaktadır.Kuzey Anadolu Fayı üzerinde son yüzyılda, 1939'da Erzincan'dan başlayan ve doğudanbatıya doğru, fay parçaları boyunca düzenli bir seyir izleyen 7 büyük deprem olmuştur.17 Ağustos 1999 tarihinde, merkez üssü İzmit olan 7.4 şiddetindeki son Marmaradepremi de, Kuzey Anadolu fayının Doğu Marmara bölümünde gerçekleşmiştir."Asrın felaketi" olarak nitelendirilen Marmara depremi, 1939 Erzincandepreminden sonra Türkiye tarihinin en büyük depremidir.

       Türkiye'nin en fazlanüfus yoğunluğuna sahip geniş bir bölgesinde meydana gelen Marmara depremi, en fazlaİzmit, Yalova, Sakarya ve Bolu illerinde olmak üzere İstanbul, Eskişehir, Bursa veZonguldak gibi çevre illerde de çok sayıda can kaybı ve hasara yol açmıştır. 15binin üzerinde kişinin hayatını kaybettiği depremde, 25 bini aşkın bina yıkılmış,200 bin civarındaki konut ve işyeri de hasar görmüştür. Depremden hemen sonraharekete geçen Türk hükümeti, depremin yaralarını sarmak için seferber olmuştur.Başta Almanya, ısrail, Yunanistan ve Rusya olmak üzere toplam 83 ülke kurtarmaekipleri ve çeşitli yardım malzemeleri göndermiş, depremden zarar görenlere yardımamacıyla Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde, gerek hükümetler gerekse siviltoplum örgütleri bünyesinde yardım kampanyaları başlatılmıştır. Deprem sonrasındameydana gelen bu uluslararası dayanışma ve duyarlılık, Türk halkının tamamı tarafındantakdir ve şükran duyguları ile karşılanmıştır.

Marmara Bölgesi

       Marmara Bölgesi, Balkan Yarımadası ile Anadoluarasın da bir geçiş alanı oluşturur. Avrupa ve Asya bu bölgede birbirine bağlanır.Yaklaşık 67.000 km2lik yüzölçümüyle ülke yüzeyinin %8,5'ini kaplar. Adını bütünüyletoprakları içinde kalan ve boğazlar aracılığıyla Karadeniz ve Ege Denizi'ne açılanaynı adlı iç denizden alır. Ege kıyıları açığında yer alan Bozcaada ve Gökçeada(İmroz) da Marmara Bölgesi alanına girmektedir.

       Marmara Bölgesi doğuda Karadeniz veİç Anadolu Bölgeleri, güneyde Ege Bölgesi, kuzeybatıda da Yunanistan ve Bulgaristanile çevrilidir. Diğer bölgelerde olduğu gibi, Marmara Bölgesi'nin sınırları da heryerde il sınırlarına uymaz. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli veYalova illeri bütünüyle bölge sınırları içindedir. Sakarya, Bilecik, Bursa, Balıkesirve Çanakkale illerinin bazı toprakları ise Ege ve Karadeniz Bölgelerinin sınırlarıiçinde yer alır.

       Marmara Bölgesi'ninhalkı geçimini sanayi, ticaret, turizm ve tarımdan sağlar. Türkiye'nin başlıcasanayi bölgesidir. Bölgedeki en gelişmiş sanayi alanı İstanbul-Bursa-İzmiteksenidir. İlkçağ'dan beri önemli bir ticaret merkezi olan ve kıtalararası ulaşımyolları üzerinde bulunan İstanbul, bölgeye ülke çapında bir üstünlük sağlar. Bölgenindiğer yörelerinde de yaygın sanayi faaliyetlerine rastlanır. ıretilen başlıcasanayi malları arasında işlenmiş gıda, dokuma, hazır giyim, çimento, kağıt,petrokimya ürünleri, beyaz eşya, gemi ve yat sayılabilir.

       Bölgede aynı zamandatarım da çeşitlenmiştir. Ekili alanların yaklaşık yarısı buğday tarlalarındanoluşur. Buğdayı şekerpancarı, mısır ve ayçiçeği üretimi izler. Türkiye'nin ayçiçeğiüretiminin yaklaşık %73'ünü, mısır üretiminin yaklaşık %30'unu gerçekleştirenbölgenin sebze ve meyve üretimi de önemli bir miktarı bulur. Mısır üretimindeKaradeniz Bölgesi'nden sonra ikinci sırada yer alan bölge, zeytin üretiminde de Ege Bölgesiniizler. Sofralık Gemlik zeytinleri ünlüdür. Bağcılık konusunda da gelişmiş olan bölgede,Tekirdağ, Şarköy, Mürefte, Avşa ve Bozcaada üzüm ve şarap larıyla tanınır.

      Avrupa'nın güneydoğusundayer alan Marmara Bölgesi, dünyanın en güzel manzaralarına, önemli mimarlık ve sanateserlerine sahiptir. Marmara Denizi'ndeki adalar, yarımadalar ve koylar, bölgedeki dağlarve ormanlar ile kentlerde tarih ve doğa içiçedir. Birçok büyük uygarlığın doğduğuve gelişip kök saldığı bu bölge, iki kıta arasında geçiş yapan kavimlerin göçyollarını oluşturmuştur. Bu ka vimlerin ve bölgeye yerleşen ulusların bıraktıklarıizlere adım başında rastlamak mümkündür. Eşsiz doğal ve tarihi değerlere sahipolan bölgede turizm de çok gelişmiştir. Her yıl bölgeye önemli sayıda turistgelmektedir. Bölge Türk turizminin ülke genelinde finans, yatırım, eğitim veoperasyon merkezidir.

Ege Bölgesi

       Ege bölgesi Türkiye'nin denize doğru geniş bir biçimdeaçılan tek bölgesidir. Yaklaşık 79.000 km2lik yüzölçümüyle ülke topraklarının%11'ini kaplar. Anadolu'nun batısında bulunan bölge, adını komşu olduğu denizden alır.İzmir, Aydın, Manisa, Kütahya ve çok küçük bazı kesimleri dışında Uşak illeritamamen bölge içinde kalır. Muğla, Denizli ve Afyon illerinin bazı toprakları iseAkdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin sınırları içerisindedir. Aynı şekilde, Marmarabölgesinde yer alan Balıkesir ilinin Ege kıyıları ile Bursa'nın bazı ilçeleri Egebölgesine taşar.

       Ege Bölgesi sanayi etkinlikleri bakımından MarmaraBölgesi'nden sonra ikinci sırada yer alır. Tekstil, gıda ve otomotiv sanayii baştaolmak üzere makina, yedek parça ve diğer sanayi kuruluşları İzmir'de, yağ sanayiiAyvalık ve Edremit yöresinde yoğunlaşmıştır. Uşak, Kütahya ve Afyon'da şeker, Kütahya'daazot fabrikaları vardır. Pamuklu dokumacılık İzmir, Uşak, Aydın, Nazilli ve özellikleDenizli'de yaygınlaşmıştır. Denizli, tüm bölgenin en önemli tekstil merkezi olupburadan yurtdışına ihracat yapılmaktadır. Halıcılık ise İç Batı Anadolukesiminde Uşak, Kula, Gördes, Simav ve Demirci'de gelişmiştir. Afyon, mermeri vemermer üretim tesisleriyle tanınır. İzmir Körfezi'ndeki Çamaltı Tuzlası, Türkiye'ninen önemli tuz üretim merkezidir.

       Bölge Soma, Tunçbilekve Yatağan'daki termik, Kemer ve Demirköprü'deki hidroelektrik santralleriyle Türkiye'nintoplam elektrik üretimine önemli katkılarda bulunur. İzmir yakınlarındaki Aliağa'dabüyük bir petrol rafinerisi vardır.Ege Bölgesi'nde ekili ve dikili alanlar büyük yerkaplar. İç Batı Anadolu bölümünde, meyvecilik ve bağcılık ağırlık kazanır. Türkiye'nintütün üretiminin yarısından çoğunu Ege bölgesi karşılar. Bölgenin, ülkenintoplam pamuk üretimindeki payı ise üçte bire yakındır. Gediz Ovası'nın kurutularakyurtiçi ve özellikle yurtdışına ihraç edilen çekirdeksiz üzümü, Büyük MenderesOvası'nın inciri ve Edremit Körfezi'nin zeytin ve zeytinyağı üretimi bölgeekonomisine büyük katkıda bulunur. Bölge, Türkiye üzüm üretiminin üçte birindenfazlasını, incir üretiminin ise beşte dördünü karşılar. Türkiyedeki zeytin ağaçlarının%48'i bu bölgededir. Turunçgiller de bölgenin önemli bir ihraç ürünüdür.

       Turizmin oldukça geliştiğiEge Bölgesi, ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlar. Bodrumlu ünlü tarih yazarıHeredot'un deyimiyle "Dünyanın en güzel gökyüzüne ve en iyi ikliminesahip" Ege kıyıları boyunca körfezler, yarımadalar, koylar, adalar ve ince kumluplajlar ardarda sıralanır. Asırlar boyu sayısız mitolojik olaylarla içiçe yaşamışolan bölgede, adım başı tiyatroları, mabetleri, agoraları ve kaleleri ile ünlüantik kentlere rastlanır. Bu kentler zaman tünelinde gerçekleştirdikleri kentplanlamaları ve felsefe, tıp, matematik, astronomi, mimari ve diğer sanat alanlarındakibaşarılı performansları ile Batı uygarlığının temelini oluşturmuşlardır.

Akdeniz Bölgesi

       Akdeniz Bölgesi, adını komşu olduğu denizden alır.Bölge genişliği 120180 km arasında değişen bir şerit halinde, batıda Köyceğizdolaylarından başlayarak, doğuda Hatay ilinin bitim noktası olan Basit Burnu yakınınakadar sokulur. Yaklaşık 120.000 km2 lik yüzölçümüyle Türkiye'nin toplam yüzölçümününyaklaşık %15'ini oluşturur. Hatay, Adana, İçel, Antalya, Isparta, Burdur veKahramanmaraş ilinin büyük bir bölümü Akdeniz Bölgesi'ndedir. Ayrıca Muğla ilininKöyceğiz, Dalaman, Ortaca ve Fethiye ilçeleri de Akdeniz Bölgesi'ne girer.

       Akdeniz Bölgesi'nde tarım ve sanayigeniş yer tutar. Bölgenin kıyı kesimlerinde son yıllarda sanayi bitkileri ekiminegeniş yer verilmekle birlikte, tahıl tarımının büyük önem taşıdığı görülür.Nitekim Akdeniz Bölgesi'ndeki ekili alanların yaklaşık üçte ikisi tahıl tarlalarıylakaplıdır. Tahıl ürünleri arasında, bölgenin bütün illerinde buğday başta gelirve onu arpa izler. Sanayi bitkilerinden pamuk, bölgenin ana gelir kaynağıdır. Bölgeninpamuk üretimi, Türkiye üretiminin üçte ikisi kadardır. Hatay ili ve Göller Bölgesi'ninbazı kesimlerinde tütün tarımı yapılmaktadır.

       Akdeniz Bölgesi'ndemeyve ve sebze yetiştirilen dikili alanlar da büyük yer tutar. Turfandacılık, son yıllardaulaşımın gelişmesine dayalı olarak çok ilerlemiştir. Meyvecilikte ilk sırayıturunçgiller alır. Türkiye'nin turunçgiller üretiminin beşte dördünden fazlasıAkdeniz Bölgesi'nde gerçekleşir. Muz ise yanlızca bu bölgeye özgü bir meyvedir.

       Bölgenin en hızlısanayileşen kesimi Çukurova'dır. Çukurova aynı zamanda Türkiye'nin de başlıcasanayi merkezleri arasında yer alır. Adana'daki çeşitli sanayi kolları (özellikletekstil) yanında, Akdeniz Bölgesi'nin başlıca sanayi tesisleri arasında; MersinPetrol Rafinerisi (ATAŞ), İskenderun Süperfosfat ve Demir Çelik Fabrikaları, AntalyaFerrokrom ve Seydişehir Alüminyum fabrikaları sayılabilir.

       Akdeniz Bölgesi, özellikleAntalya Körfezi çevresindeki doğal ve tarihsel zenginlikler sayesinde, Türkiye'nin enönemli turizm merkezi olmuştur. Antalya körfezi çevresinde, hiçbir Akdeniz ülkesinderastlanmayacak ölçüde doğaya saygılı, modern ve son derece gelişmiş mimarikonumlarıyla çeşitli tatil köyleri ve oteller yer alır.

İç Anadolu Bölgesi

       İç Anadolu Bölgesi Türkiye'nin merkezinde bulunanİç Anadolu Bölgesi, 151.000 km2lik yüzölçümüyle Türkiye topraklarının yaklaşık%19'unu kaplar. Bölge Doğu Anadolu'dan sonra Türkiye'nin ikinci büyük bölgesidir.Nevşehir, Aksaray, Kırıkkale ve Kırşehir illeri bütünüyle bölge içinde kalır.Diğer illerin bazı toprakları ise Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerine taşar.

       İç Anadolu'da, tarım ve hayvancılıkönemli bir gelir kaynağıdır. Türkiye tahıl üretiminin yaklaşık üçte biri bu bölgeyeaittir. Tahıl türlerinden en fazla buğday üretilir. Buğday üretimi bakımındanKonya ilk sırada yer alır. İkinci sırada ise Ankara gelir. Bölgede genelliklemakarna, bulgur ve irmik yapımına elverişli sert buğday yetiştirilir. Baklagillerdenen çok fasulye ve nohut, az miktarda da mer cimek ekilir. Türkiye'nin patetes üretimininüçte biri yine bu bölgede gerçekleşir. Sanayi bitkilerinden ise en fazla şekerpancarıüretilmektedir. Bağcılık ve meyvecilik bakımından Konya, Ankara, Niğde, Nevşehirve Kayseri illeri önemlidir.

       İç Anadolu'da dahaçok orta ve küçük sanayi tesisleri bulunmaktadır. Halıcılık Kayseri, Sivas veKonya yörelerinde yoğunlaşmıştır. Bölgenin başlıca sanayi kuruluşları Ankara,Eskişehir, Kayseri, Sivas, Konya, Kırıkkale ve Çorum gibi merkezlerde toplanmıştır.

Karadeniz Bölgesi

       Karadeniz Bölgesi, yaklaşık 141.000 km2lik yüzölçümüyle ülke yüzeyinin %18'ini kaplar. Adını ve özelliklerini komşu olduğu denizdenalan Karadeniz Bölgesi, doğuda Gürcistan sınırı ile batıda Adapazarı Ovası'nındoğu kenarı arasında uzanır. Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Giresun,Ordu, Samsun, Amasya, Sinop, Kasta monu, Zonguldak, Bartın ve Bolu illeri bütünüyle bölgesınırları içinde kalırken, İç Anadolu Bölgesi sınırları içinde bulunan Artovailçesi dışında Tokat ilinin tamamına yakın kesimi de yine Karadeniz Bölgesi'negirer. Çorum ilinin yarısı İç Anadolu'da, diğer yarısı da Karadeniz Bölgesi'ndedir.Coğrafi özellikler bakımından bölge doğu, orta ve batı olmak üzere üç bölümeayrılır.

 
       Karadeniz halkının büyükçoğunluğu geçimini topraktan sağlar. Bölge tarımının en önemli özelliği, diğerbölgelerdeki başlıca tahıl türü olan buğdayın yerini bu bölgenin kıyıkesimlerinde mısırın almasıdır. Nitekim Türkiye'nin mısır üretiminin üçtebirinden fazlası Karadeniz Bölgesi'nde gerçekleştirilir. Kıyı dağlarınıngerisindeki ovalarda ise daha çok buğday ekilir. Bölgede arpa da önemli bir tahıl ürünüdür.Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları ile Gökırmak vadisinin Boyabat kesimi ve DevrezVadisi'nin Tosya kesiminde pirinç yetiştirilir. Baklagiller üretiminde ilk sırayıfasulye, sanayi bitkilerinde ise şekerpancarı alır. Bölgede yetiştirilen diğer ürünlerarasında patates, soğan, ayçiçeği ve kendir yer alır. Türkiye'de yanlızca DoğuKaradeniz'de yetişen çay ise bölgenin en önemli ürünlerindendir.
 
      Karadeniz Bölgesi'nin özellikledoğu kesiminin başlıca meyvesi fındıktır. Karadeniz kıyı şeridi fındık ağaçlarıylakaplıdır. Rize kesimlerinde seyrek olan fındıklıklar Trabzon kesiminde sıklaşır,Giresun ve Ordu illerinde en yoğun halini alır. Elma üretimi de oldukça fazla olan bölgedeson yıllarda kivi ve avokado gibi meyveler de yetiştirilmeye başlanmıştır.
Karadeniz Bölgesi'ndeki başlıca sanayi kuruluşları Karabük ve Ereğli'deki demirçeliktesisleri, Çatalağzı Termik Santrali, Zonguldak çevresindeki taşkömürü havzaları,Murgul bakır üretim tesisi ve bölgenin çeşitli kesimlerindeki şeker, kağıt, sülfirikasit, bitkisel yağ, çay, fındık kırma ve fındık ürünleri, balık unu ve sigarafabrikalarıdır.

Doğu Anadolu Bölgesi

       Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin en büyük coğrafibölgesi Doğu Anadolu'dur. Yaklaşık 163.000 km2lik yüzölçümüyle ülkenin %21'inikaplar. Karadeniz, İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile komşudur.Ayrıca Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan, İran ve Irak'la da sınırı vardır.

       Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin enyüksek ve engebeli bölgesidir. Ortalama yükseklik 2000 m dolayındadır. Bölgede Türkiye'ninen yüksek dorukları yer alır; Ağrı Dağı 5137 m, Cilo Dağı'ndaki Reşko zirvesi4135 m ve Süphan Dağı 4058 metredir. Yüksek ve dağlık oluşu, dağ sıraları iledenizden ayrılmış bulunması, Doğu Anadolu'da yıllık ortalama sıcaklığın düşükolmasına ve kışların sert geçmesine yol açar. Bölge kar yağışlı ve yerin karlaörtülü olduğu gün sayısı bakımından diğer bölgelerden farklıdır. Kars veErzurum'da yerin karla örtülü olduğu günlerin sayısı yaklaşık 90 gündür.

       Doğu Anadolu Bölgesi'ndekiekonomik etkinliklerin başında hayvancılık ve tarım gelir. Bölgede otlakların fazlayer tutması hayvan varlığını artırmış ve hayvansal ürünler üretimine ağırlıkverilmiştir. Nitekim bölgenin hayvansal ürünler üretimi, Türkiye'deki toplam üretimindörtte biri kadardır. Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu kesimindeki KarsArdahan yöresindeiyi cins sığır yetiştirilmektedir.

       Doğu Anadolu'da tarımaelverişli alanlar sınırlıdır. Bölge topraklarının ancak onda biri ekilebilirniteliktedir. Ekili alanların %90'dan fazlası tahıla ayrılmıştır. Tahıl türleriarasında buğday birinci, arpa ikinci sıradadır. Buna karşılık sanayi bitkileriekimi pek yaygın değildir. Ekilen başlıca sanayi bitkileri arasında pamuk, tütün veşekerpancarı yer alır. Şekerpancarı ekimine, bölgede şeker fabrikalarının yapımındansonra başlanmıştır.

       Meyve ağaçları, yüksekkesimlerde neredeyse bütünüyle ortadan kalkar. Buna karşılık soğuktan korunmuş bazıçukur ovalarda çeşitli meyveler yetiştirilir. Erzincan, Malatya ve Elazığ ovalarıbu bakımdan önemlidir. Van Gölü çevresindeki dar şeritte de iyi cins meyve yetiştirilir.Aras Vadisi'nin Kağızman'dan aşağıda kalan kesimi ve Iğdır Ovası da meyve ağaçlarınınyoğunlaştığı yörelerdir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi

       Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yaklaşık 75.000km2lik yüzölçümüyle Türkiye'nin toplam %9.7'sini kaplar. Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinekomşudur. Ayrıca Suriye ve Irak ile sınırı vardır. Diğer coğrafi bölgelerde olduğugibi, bölge sınırları il sınırlarıyla üstüste gelmez. Çok küçük bazıkesimleri dışında Şanlıurfa ve Mardin illeri tümüyle bölge içinde kalır. Diğerillerin bazı bölümleri ise Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yer almaktadır.

       Güneydoğu Anadolu Bölgesi, karaiklimi koşullarıyla Akdeniz iklim koşullarının etkisi altındadır. Uzun sürenyazlar çok sıcak ve oldukça kurak geçer. Kışlar soğuk ve yağışlıdır. Son yıllardaGüneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında bölgeye yapılan baraj gölleri sayesinde yöreikliminde bazı değişiklikler yaşanmaktadır. Yaz aylarında hava kuraklığı oranındaazalmalar olmuş ve yağışlar artmıştır.

       Güneydoğu Anadolu Bölgesi,tarım ekonomisi bakımından daha çok İç Anadolu Bölgesi'ne benzer. Akdeniz ikliminebenzerliği nedeniyle bitkisel ürünlerde çeşitlenmenin görüldüğü Gaziantep yöresidışında, tarım alanlarının büyük bölümü tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahılçeşitleri arasında buğday birinci sırayı alır ve payı Türkiye üretiminin ondabirini geçer. Tahıllar arasında arpa ikinci, mercimek üçüncü sıradadır. Türkiyemercimek üretiminin %50'den fazlası Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne aittir. Pirinçekimi, başta Diyarbakır ili olmak üzere sulama olanağı bulunan kesimlerde dağınıkolarak sürdürülmektedir. Bölgenin kaderini değiştiren GAP kapsamında bazı ovalardasulu tarıma geçilmiş ve sanayi bitkileri ekimine hız verilmiştir. Nitekim pamuk üretimindebölge ovalarında, özellikle Şanlıurfa'nın güneyinden Suriye sınırına doğru genişleyenHarran Ovası'nda büyük bir patlama yaşanmaktadır.

       Yörenin en kalitelipamuğu burada yetişmektedir. Sanayi bitkileri arasında önemli bir yeri olan tütünise Adıyaman, Siirt ve Diyarbakır yöresinde ekilmekte ve bu illerde "ŞarkTipi" denilen değerli bir tütün türü yetiştirilmektedir. Gaziantep yöresindeüzümün yanısıra zeytin ve antepfıstığı da önemli ürünlerdendir. Adıyaman veSiirt yörelerinde de antepfıstığı yetiştirilir. Özellikle Siirt'in iri taneliantepfıstığı çok lezzetlidir.

       Bölgenin en önemliyeraltı zenginliği petroldür. Raman, Garzan ve Kahta çevresinde üretilen ham petrolünbir bölümü, bölgenin en önemli sanayi kuruluşlarından olan Batman Rafinerisi'nde arıtılır.Bir bölümü de boru hatlarıyla Akdeniz bölgesindeki dolum tesislerine taşınaraktankerlerle diğer bölgelere nakledilir.Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin sanayi yönündenen önemli ili Gaziantep'tir. Tekstil, makina ve gıda sanayii oldukça gelişmiştir.Sanayisi gelişmekte olan Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa'da ise çimento, gıda,madeni eşya ve tarım aletleri gibi sanayi kolları ağırlıktadır.

Demografik Yapı

       Genel görünümü ile Türk nüfusu gençlik vedinamizm ile tanımlanmaktadır. Bir 1997 nüfus sayımına göre Türkiye'de 62.6 milyonyerleşik kişi vardır. Her ne kadar şehirlere belirgin göç var ise de nüfusun halen%47 si kırsal bölgede yaşar. Türkçe resmi dil de olsa Türkiye'de İngilizce genişolarak konuşulur.

       İngilizce eğitim veren birçok lise ve üniversitevardır. Almanca ve Fransızca diğer yaygın olarak konuşulan yabancı dillerdir. Üçimparatorluğun başkenti olmuş olan İstanbul takriben 9.51 milyon mukimi ile Türkiye'ninen büyük şehridir. Başkent olan Ankara'da 3.69 mukim vardır. Geri kalan en büyük şehirlerİzmir, Konya, Adana'dır.

İklim Özellikleri

       Coğrafi mevkiinden dolayı Türkiye'nin iklimi oldukçayumuşak olduğu halde kıyılara paralel olan dağların varlığı bir bölgeden diğerbölgeye belirgin farklılıklar gösterir. Kıyı bölgeleri daha ılıman bir iklimesahip olabilirken İçanadolu platosu sıcak yazlar ve az yağmurlu soğuk kışlar yaşar.
Eğitim Sistemi

       Türk Milli Eğitim Sistemi Türkiye'de eğitimdevletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının42. maddesine göre, herkes eğitim görme hakkına sahiptir. Bireyler eğitimleri süresinceilgi ve yetenekleri ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara, okullara yöneltilerekyetiştirilirler. Eğitim sisteminin her bakımdan bu yönelimi gerçekleştirmesi esastır.

       1739 sayılı Milli Eğitim TemelYasası'na göre eğitimin amacı; bireyleri, Türk ulusunun değerlerini benimsemiş, ülkesinekarşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş, bilgiüreten, üretilen bilgi ve teknolojiyi kullanabilen, insan haklarına saygılıdemokratik yurttaşlar olarak yetiştirmektir. Ayrıca bireyleri geleceğe hazırlamak,kendilerinin ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır.

      Cumhuriyet'in ilk yıllarındangünümüze kadar okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında büyük artışlar sağlanmış,nitelikli insan gücünün yetiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılarak geniş birkitleye ulaşılmıştır. ülkede eğitim ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişmenin enönemli unsuru olarak kabul edildiğinden, hükümet ve kalkınma planlarında da eğitimebüyük önem verilmektedir. Nitekim 1996-2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık KalkınmaPlanı'nda eğitim birinci öncelikli sektör olarak yer almaktadır.

      2000'li yıllara doğru Türkiye,eğitim sistemi ve programlarını, öğretmenlerini, altyapı ve eğitim malzemelerini, dünyakültürü ve teknolojisine katkıda bulunacak Türk insanını yetiştirmek üzere geliştirmeyedevam etmektedir. Nüfusun eğitim talebini karşılamak için sürekli kaynak artırımıyapılmakta ve eğitimdeki hedef ve beklentileri karşılayacak altyapının oluşturulmasıiçin çaba sarfedilmektedir. Bu amaçla 1996-2010 yıllarını kapsayan Eğitim Ana Planıhazırlıkları yapılarak; eğitimin bireysel, ulusal ve küresel istemlerine cevapverecek şekilde esnekleştirilmesi ve sisteme giriş çıkış rahatlıklarının artırılmasıyönündeki çalışmalar sürdürülmektedir.

      1739 sayılı Milli EğitimTemel Yasası uyarınca Türk Milli Eğitim Sistemi; Örgün Eğitim ve Yaygın Eğitimolmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Örgün eğitim, okul sistemini ifadeetmekte ve okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimden oluşmaktadır.Yaygın eğitim ise okulların dışında veya yanında düzenlenen faaliyetlerin tümünükapsamaktadır. 1998-1999 öğretim yılında 64.489 örgün ve yaygın eğitim kurumundatoplam 14.668.444 öğrenci eğitim-öğretim görmekte, bu kurumlarda 512.522 öğretmengörev yapmaktadır.

Bilim ve Araştırma

        Osmanlı İmparatorluğu, 12. yüzyıldan başlayarakbilim alanındaki üstünlüğünü kaybetmiş, bilim ve teknolojide gerileme 18. yüzyıldanbaşlayarak askeri alandaki sürekli yenilgilerle kendini hissettirmeye başlamıştır.18. yüzyılın son çeyreğinde bilim ve teknoloji konularındaki eksiklik hissedilmiş,mühendislik, topçu ve askeri tıp okulları açılmıştır. Bu dönemde batıdanhocalar getirtilmiş ve batıya öğrenciler gönderilmiştir. 1863 yılında İngilizce eğitimveren Robert Kolej ve 1868 yılında Fransızca eğitim veren Galatasaray Lisesi kurulmuştur.1900 yılında ise ilk imparatorluk üniversitesi olan "Darülfünun-u Şahane"açılmıştır. İlahiyat, Fen Bilimleri, Matematik, Edebiyat, Hukuk ve Tıp bölümlerindenoluşan bu kuruluş, 1908'den sonra Alman eğitimcilerin yardımı ile yeniden yapılandırılmıştır.1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne Osmanlı ımparatorluğu'ndan bir üniversiteve yedi eğitim kurumu miras kalmış, Cumhuriyet döneminde ise birçok yeni okul ve üniversiteaçılmıştır. Bilim ve teknolojide Osmanlı İmparatorluğu'nun bu geç kalmışlıkmirasını devralan Türkiye, hem bu açığını kapatmak için uğraşmakta, hem de yeniçağ değişimini yakalamak için yoğun çabalar sarfetmektedir.

       Cumhuriyet'in onuncu yılında (1933),Nazi Almanyası'ndan kaçarak Türkiye'ye gelen Alman bilim adamlarının katkılarıylailk üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. 2252 sayılı kanunla yürürlüğe girenbu reformun amacı; eğitim, öğretim, bilim ve araştırma çalışmalarının çağdaşbir düzeye ulaştırılmasıdır. Bu yasa Türkiye'de modern anlamda bilim eğitiminin vebilimsel çalışmaların başlangıcı olarak kabul edilir. Bu çerçevede Darülfünunkapatılarak ıstanbul üniversitesi'ne dönüştürülmüştür. Bunu diğer üniversitelerve büyük bir bölümü tarım ve ormancılık alanında faaliyet gösteren çok sayıdaAraştırma-Geliştirme (AR-GE) kurumu izlemiştir. 1928 yılında Refik Saydam HıfzıssıhhaMerkezi Başkanlığı, 1932 yılında Şeker Enstitüsü ve 1935 yılında Maden Tetkikve Arama Genel Müdürlüğü ile Elekik İşleri Etüd İdaresi kurulmuştur.

       1960'lı yıllardaplanlı döneme geçilirken, bilim ve araştırma alanındaki en önemli gelişme 1963 yılındaTürkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) kurulmasıdır. TürkiyeAtom Enerjisi Kurumu'na bağlı Ankara ve çekmece Nükleer Araştırma ve EğitimMerkezleri de yine 1960'lı yıllarda kurulan önemli AR-GE kurumlarıdır.
1980'li yıllarda bilim ve araştıma alanında yeni düzenlemeler yapılmıştır.Bunlardan birincisi, 1981 yılında üniversitelerin yeniden yapılanmasını öngören YÖKyasasının çıkarılmasıdır. 1983 yılında ise Başbakan'a bağlı Bilim ve TeknolojiYüksek Kurulu kurulmuş ve bu da ülkede AR-GE politikalarının saptanması, yönlendirilmesive koordinasyonu konusunda önemli bir adım teşkil etmiştir.

      Bilim ve Teknoloji YüksekKurulu, Türk bilim ve teknoloji sistemi içinde en üst düzeyde politika belirleme organıdır.Başbakan'ın başkanlığında ilgili bakanlar ile ilgili kuruluşların temsilcilerindenoluşmaktadır. Uzun vadeli bilim ve teknoloji politikalarının saptanmasında hükümetlereyardımcı olmak, AR-GE hedeflerini saptamak, öncelikli AR-GE alanlarını belirlemek veAR-GE plan ve programları doğrultusunda kamu AR-GE kuruluşlarını görevlendirmek YüksekKurul'un başlıca görevleri arasındadır.

     1990'lı yıllardaki önemli gelişmelerarasında 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) ve Türk Patent Enstitüsü'nünkurulması bulunmaktadır. Başbakana bağlı, tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve maliözerkliğe sahip bir kurum olan TüBA, Türkiye'deki bilimsel araştırma standartlarınınuluslararası düzeye çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur. Bilimselaraştırmaların gelişmesi konusunda büyük hizmetleri olan kurum ayrıca gençlerinbilim ve araştırma konularına yönelmesi için çalışmalar yapmakta, bu alanlarda emeğigeçenleri ödüllendirmektedir. 1995 yılında fikri mülkiyet haklarının korunmasıkonusunda önemli bazı yasal düzenlemeler yapılarak patent haklarının, endüsiyeltasarımların, coğrafi işaretlerin ve markaların korunması hakkında kanun hükmündekararnameler çıkarılmıştır.

     Yine aynı yıl sanayi kuruluşlarıtarafından yürütülen AR-GE projelerine devlet yardımı yapılmasını öngören birkarar çıkarılmıştır. AR-GE faaliyetinde bulunan sanayi kuruluşlarına genişimkanlar getiren bu karar uyarınca, AR-GE giderlerinin %50'ye yakın bölümü devletçekarşılıksız olarak ödenebilmekte ve geri kalan % 50 için sanayi kuruluşu finansmandesteği alabilmekte, bu parayı gerçek değeri üzerinden ve geliştirdiği ürünüticarileştirmeyi başarırsa geri ödemektedir.

Ekonomi

       Türkiye, 1980 öncesi dönemde ithal ikamesinedayalı bir ekonomi politikası izlemiş ve iç talebin karşılanması için, öncelikleithal edilen malların ülke içinde üretilmesi amaçlanmıştır. Yeni kurulan sanayidalları, çok uzun sürelerle gümrük ve diğer eş etkili vergilerle korunmuştur.Ekonomide köklü dönüşümleri amaçlayan geniş kapsamlı bir İstikrar Programı ise1980'li yılların başında hazırlanmış ve 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğekonmuştur. Böylece, ithal ikameci sanayileşme stratejisi terkedilmiş, ihracataağırlık ve öncelik veren bir sanayileşme modeli benimsenmiştir.

       Gerçekleştirilen reformpolitikaları, merkezden yönetim yerine piyasa mekanizmalarına giderek daha fazlaağırlık verilmesi biçiminde bir felsefe değişikliğini de beraberinde getirmiştir.Sermaye piyasalarındaki yeniden yapılanma ve gelişmeler sonucunda 1981 yılındaSermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Kanun'un amacı; tasarrufların menkulkıymetlere yatırılarak, halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekildekatılmasını sağlamaktır. Ertesi yıl Türk sermaye piyasasında düzenleyici vedenetleyici görevlere sahip Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. 3 Ocak 1986tarihinde ise Türk ekonomisinin gelişiminde son derece önemli bir rol oynayan İstanbulMenkul Kıymetler Borsası (İMKB) faaliyete geçmiştir. Sağlanan vergikolaylıklarının etkisiyle yatırım fonlarının hızla büyümesi ve yabancıyatırımcıların sermaye piyasalarına girişlerinin serbestleştirilmesi, İMKB'ninhızlı bir şekilde büyümesindeki etkenler arasındadır. İMKB'nda halen üç piyasafaaliyet göstermektedir. Bunlar; Hisse Senetleri Piyasası, Tahvil ve Bono Piyasası ileUluslararası Pazar'dır.

       İMKB Hisse SenetleriPiyasası'nda Ulusal Pazar, Bölgesel Pazar, Yeni Şirketler Pazarı, Gözaltı Pazarı veToptan satışlar Pazarı olmak üzere beş pazar bulunmaktadır. Hisse SenetleriPiyasası'nda Temmuz 1999 itibariyle toplam işlem hacmi 41.7 milyar dolara ulaşmış,günlük ortalama işlem hacmi ise 302 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Yabancıyatırımcılar, İMKB'nda işlem gören şirket sermayelerinin halka açık bölümünün%55'ini portföylerinde bulundurmaktadır.

       İMKB'nda ayrıcayabancı borçlanma araçları ile yabancı yatırım fon ve ortaklıklarının menkulkıymetlerinin doğrudan, yabancı şirketlerin hisse senetlerinin ise depo sertifikasıolarak işlem gördüğü Uluslararası Pazar bulunmaktadır.Avrasya BorsalarFederasyonu'nun (FEAS) dönem başkanı ve "Güneydoğu Avrupa İşbirliğiGirişimi"nin (SECI) proje lideri olan İMKB, birçok uluslararası projenin yanısıra bölgede ihraç edilmiş olan menkul kıymetlerin işlem görebileceği bir ortakişlem platformunun oluşturulması çalışmalarına da öncülük etmektedir.

       Ekonominin dışaaçılması ve ihracata dayalı sanayileşmenin sürdürülmesi amacıyla, özelliklekambiyo ve dış ticaret alanlarında da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Türk Lirasıiçin gerçekçi bir döviz kuru politikası izlenmesi ve döviz kurlarının piyasagüçlerince belirlenmesi yönünde politikalar geliştirilmiştir. Mayıs 1981'denitibaren, iç ve dış fiyat düzeylerindeki değişmeler ile ödemeler dengesi veuluslararası döviz piyasalarındaki gelişmeler gözönünde tutularak, Merkez Bankasıtarafından günlük olarak ayarlanan döviz kurları, 1988 Ağustos ayından sonra dövizpiyasasında belirlenmeye başlanmıştır. Döviz piyasasının yanısıra, 1989 Nisanayında Merkez Bankası tarafından altın piyasası da açılmıştır.

İktisadi Gelişme

       Türkiye'de 1963 yılından itibaren uygulanan beşeryıllık planlı dönemler boyunca, "yüksek büyüme hızları" ve"sanayileşme yönünde yapısal değişim" temel hedefler olarakalınmıştır. Benimsenen sanayileşme satejileri ve izlenen ekonomik politikalar, 1980öncesi ve sonrası dönemlerde büyük bir farklılık gösterir. 24 Ocak 1980 Ekonomikİstikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, daha önce her 8-10 yılda biryürürlüğe konan istikrar programlarından farklı olarak ekonomi ve sanayileşmepolitikasında daha köklü bir değişikliği yansıtmaktadır. Nitekim para, maliye,dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve"ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik" sanayileşme yerine"ihracata dayalı-dışa yönelik" sanayileşme yönünde bir dönüşümgerçekleştirilmeye başlanmıştır.

       1980 sonrası dönemde, sanayi kesiminin desteklenmesi üretim aşamasındayoğunlaştırılmış ve yabancı sermaye teşvikleri artırılmıştır. Sanayikesimindeki bu yapısal değişim, imalat sanayii üretimi içinde ara ve yatırımmallarının artırılmasıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Yatırım mallarıiçinde, karayolu taşıtları, elekiksiz makinalar ve madeni eşya üretimi ilksıralarda yer alırken, ara malları üretiminde ise peol ve demir-çelik ürünleri enfazla paya sahip olmuşlardır. Ayrıca ara ve yatırım malları ithalatı önemliölçüde kolaylaştırılmıştır. Böylece sanayinin ihtiyacı olan yeni teknolojilerve modern pazarlama yöntemlerinin ülke içindeki kullanımıyaygınlaştırılmıştır.

       Özellikle 1980'liyılların ikinci yarısından itibaren, hükümetler sanayi sektöründe altyapıyatırımlarını hızlandırmak ve daha iyi şartlarla kaynak ihtiyacınıkarşılayabilmek için, "yap-işlet-devret" modelini devreye sokmuşlardır.Sermaye piyasasına yönelik olarak ise, öncelikle küçük tasarrufların sanayiyeyönlendirilmesini sağlamak amacıyla gerekli önşartlar hazırlanmış ve 1981yılındaki bir kanun ile Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. Bu önlemlereparalel olarak, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş ve uluslararası işlemlerindaha da hızlandırılabilmesi için, gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır.Sanayileşme politikasının vazgeçilmez önşartlarından olan ulaştırma vehaberleşme hizmetlerinin iyileştirilmesi konusuna ise özel bir önem verilmiştir.

       Önemli bir bölümü1980 yılında başlatılan ve ihracata yönelik düzenlemelerle birlikte dövizkazandırıcı faaliyetleri teşvik eden önlemler, sanayinin rekabet gücü kazanması veihracatın artırılması yönünde büyük katkılar sağlamıştır. Türkiye'deaçılmış bulunan serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar ise Türk sanayiiningelişmesi ve dünya pazarlarıyla bütünleşmesi yönünde oldukça etkiliolmuşlardır. Sanayi kesiminin gelişmesine yönelik olarak gösterilen bütün bugayretler sonucunda, Türkiye'nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı,1980-1998 yılları arasında %36'dan %77.4 seviyesine yükselmiştir.

Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)

       Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye 1980-1991yılları arasında gösterdiği yıllık ortalama kişi başına %2.9'luk GSMH artışıyla127 ülke arasında 16. sırada yer almıştır. Yine aynı kuruluş tarafından yayımlanan"1997 Dünya Kalkınma Göstergeleri" isimli rapora göre Türkiye, dünyanın yükselendevleri olarak nitelendirilen Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Meksika, Arjantin,Endonezya, Tayland ve Pakistan ile birlikte dünyanın gelişme potansiyeli en yüksek 10pazarı arasında yer almıştır. Son yıllarda Türk ekonomisi, 1980 ve 1994 yıllarıhariç, iyi bir gelişme trendi yakalamıştır. GSMH yıllık ortalama olarak 1980-1990 yıllarıarasında %5.3, 1990-1995 yılları arasında %3.2 ve 1995-1997 yılları arasında iseortalama %7.9 ile dünya ortalamasının üzerinde bir büyüme gerçekleştirmiştir.

       1998 yılı başında enflasyonda kalıcıbir düşüş sağlamak, makro ekonomik dengelerde istikrarı oluşturmak amacıyla bütçe,borçlanma ve para programları üçer aylık dönemler itibariyle hazırlanarak yürürlüğekonmuştur. Yılın ilk yarısında programda öngörülen hedeflere ulaşılmış ve buolumlu gelişmenin ardından Haziran 1999 tarihinde Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 18ay süreli "Yakın İzleme Anlaşması" yapılmıştır. Ancak 1997 ortalarındagüneydoğu Asya'da başlayan krizin 1998 yılında daha da derinleşmesi, tüm dünyadaolduğu gibi Türkiye'de de finansal politikaları olumsuz yönde etkilemiştir.

       Nitekim enflasyonla mücadelepolitikalarının da etkisiyle 1998 yılında ekonomi ancak %3.8 büyümüştür. Bununlabirlikte program hedeflerine büyük ölçüde ulaşılmış, enflasyon azalma kaydetmişve büyüme hızı programda öngörülen %3 hedefinin üzerinde gerçekleşmiştir. Dolarbazında Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) %5 oranında artarak 204 milyar dolara, kişi başınadüşen milli gelir ise 1997 yılına göre %4.7'lik bir artışla 3224 dolara yükselmiştir.

Dış Ekonomik İlişkiler ve Ödemeler Dengesi

       İkinci Dünya Savaşından sonra, uluslararasıticaret devamlı olarak dünya ekonomisindeki büyümenin üzerinde bir performans göstermiştir.1990-1995 yılları arasında dünya üretimi yıllık ortalama olarak % 2 artarken, dünyaticareti %6.2 oranında büyümüştür. Bu hızlı büyümenin en önemli nedeni ülkeleringiderek ticareti serbestleştirmeleri ve bu yöndeki müzakerelere ağırlıkvermeleridir. Bu gelişmelerin sonucunda, sanayileşmiş ülkelerin ithalata uyguladığıvergiler, 1950'li yıllarda % 40'lar civarında iken, bugün % 3-4'ler seviyesine gerilemiştir.Dünyanın diğer bölgelerinde de aynı yöndeki politikalar ağırlık kazanmıştır. Türkiyede ithalat vergilerini Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin uyguladığı seviyelere çekmeyeçalışmış ve 1995 yılında Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmıştır.

       1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiyeve AB ülkeleri arasında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması sonucunda, ABülkeleri ile yapılan sanayi malları ticaretinde tüm korumalar kaldırılmış, diğerülkeler ile olan ticarette de AB'nin Ortak Gümrük Tarifesi uygulanmaya başlanmıştır.Bu durum dış ticaret dengesinin 1996 yılında bir miktar bozulmasına neden olmaklabirlikte, 1997 yılında ihracat %13 oranında artarak 26.2 milyar dolara, ithalat ise%11.3 oranında artarak 48.6 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı yıl dış ticaret hacmi74.8 milyar dolar, dış ticaret açığı da 22.3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.Nitekim Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından 1997 yılında yayımlanan "DünyaTicaretindeki Gelişmeler" adlı rapora göre, Türkiye dış ticaret hacmi en hızlıartan ve böylece dış ticaret dinamizmi en yüksek olan dünyanın 21 ülkesi arasındayer almıştır.

       1998 yılında dıştalepte bölgesel olarak yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle, bir önceki yıl hızlıbir gelişme gösteren ihracat artış hızı yavaşlamış; % 2.7 oranında bir artışla26.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. ithalat ise gerek iç talepteki daralma veekonomide yaşanan durgunluk gerekse petrol fiyatlarındaki büyük oranlı gerilemenedeniyle % 5.4 oranında azalarak 45.9 milyon dolara düşmüştür. İthalat veihracatta görülen azalmalar neticesinde dış ticaret hacmi de %2.6'lık bir azalma göstererek72.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret açığı ise bir yandanithalatın gerilemesi diğer yandan da ihracattaki artış oranının nispeten düşükkalması sonucunda %15 oranında azalarak 18.9 milyon dolara inmiştir.

       Türkiye'nin 1998 yılıdış ticaretini özellikle ihracatını değerlendirirken dünya ekonomisinde yaşananolumsuz gelişmelerin etkilerinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. çünkü1998 yılında temel olarak maliyet gelişmeleri ve döviz kuru politikaları açısındanrekabet gücünü ciddi boyutta etkileyebilecek olumsuz bir gelişme görülmemekleberaber, dış talepteki daralma ihracattaki artışın % 2.7'de kalmasına yol açmıştır.

       Türkiye'nin ihracatpazarlarında rakip ülkeleri olan Uzakdoğu ülkelerinin paralarının yüksek oranlardadeğer kaybetmesi de başta tekstil ve konfeksiyon olmak üzere bazı sektörlerin ihracatperformansını olumsuz yönde etkilemiştir. Yine özellikle demir çelik sektörününana pazarını oluşturan bu ülkelerin talebindeki daralma, adı geçen sektörünihracatını ciddi bir şekilde aşağıya çekmiştir.

       Türkiye'de ihracat çeşitlişekillerde teşvik edilmektedir. Son yıllarda parasal teşvikler yerini üretim ve yatırımsafhasındaki teşviklere bırakmıştır. Bu çerçevede Türk Eximbank aracılığı ileihracatçıya kredi, garanti ve sigorta desteği sağlanmaktadır. Geniş anlamda birihracat teşvik aracı olarak, 1980 sonrasında ihracatta bürokratik formaliteler azaltılmışve basitleştirilmiştir.

İhracat ve İthalat

       Ülkede ihracatın ithalatı karşılama oranı1990'lı yıllar boyunca %50'liler civarında gerçekleşmiş, 1994 krizi sırasında%77.8'e yükselmiştir. 1995 yılında %53.5 oranında artan ithalat, ithalatın ihracatıkarşılama oranını %60.6'ya düşürmüştür. 1996 yılında da devam eden bu eğilimsonucunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı %53.2 olarak gerçekleşmiştir. 1997 yılında%54.1 olan bu oran, 1998'de ithalatın azalması ve ihracatın artması sonucunda %58.7'yeyükselmiştir.
Dış Ticaret

       Türkiye'nin ihracatında 1980'li yıllarda önemlibir yapı değişikliği ortaya çıkmıştır. Tarım ürünleri ihracatının toplamihracat içindeki payı, 1970'de %75 ve 1980'de %57 gibi çok yüksek düzeylerde iken,1998 yılında %18.7 olmuştur. Sanayi ürünleri ihracatının payı ise 1970'deki %18 ve1980'deki %36 düzeylerinden hızlı bir şekilde artarak 1998 yılında %77.4'e yükselmiştir.Ayrıca 1980 sonrası dönemde imalat sanayii ihracatının ürün birleşiminde de tarımadayalı olmayan sanayiler lehine bir değişim ortaya çıkmıştır. Bu gelişme Türkiye'ninekonomik yapısında gerçekleşmekte olan "sanayileşme yönünde yapısal değişim"olgusuyla da uyumlu bulunmaktadır.

        Türkiye'de ithalatın yapısına bakıldığındaekonomik kalkınma ve sanayileşme çabalarının doğal bir sonucu olarak 1990'lı yıllardayatırım ve hammadde ithalatı payının yıllık ortalama %85'in üzerinde olduğu görülmektedir.

        Son yıllardaizlenen liberal politikaların sonucunda, Türkiye'nin ithalatında tüketim mallarınınpayı da hızla artmaya başlamıştır. 1980'li yılların başlarındaki %2 gibi çok küçükbir düzeyden, 1985 yılından itibaren %8-9 seviyelerine ve 1990'lı yıllarda daortalama %12'nin üzerine çıkmıştır.

       Türkiye bazı mallaritibariyle dünya ticaretinde ön sıralardadır. Hazır giyim, tütün, bazı metaller,meyve ve kabuklu yemişler gibi ürünlerde dünya ihracatındaki payı %5-10 arasında değişmektedir.

       Türkiye gelenekselolarak OECD ülkeleriyle daha fazla ticaret yapmaktadır. OECD ülkeleri 1998 yılında Türkiye'ninihracat ve ithalatında sırasıyla %62.9 ve %72.9 oranlarında pay almışlardır. OECD içindeAvrupa Birliği (AB) ülkeleri önemli bir yer tutmaktadır. 1997 yılında %46.6 olarakgerçekleşen AB ülkelerinin toplam ihracat içindeki payı, 1998 yılında %50'ye yükselmişve 13.5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl AB ülkelerinden yapılanithalat ise ülkenin toplam ithalatının %52.4'ünü oluşturmuştur. Görüldüğü gibiOECD ve AB ülkeleri Türkiye'nin dış ticaretinde önemli ve kalıcı bir yere sahiptir.

Sektörel Büyüme Hızı

       Tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindekipayı, 1960'lı yılların sonunda %30 civarında iken, 1990'lı yılların başlarında%15'lere gerilemiş- tir. Buna karşılık sanayinin payı, aynı dönemde %19'dan %25'inüzerine çıkmıştır. GSYİH'nın 1998 yılı sektörel dağılımı incelendiğinde,tarımın bir önceki yıl %15.8 olan payının %17.6'ya yükseldiği, sanayinin payınınise %21.9'dan %19.6'ya gerilediği görülmektedir. Sanayi katma değerinin GSYİH içerisindekipayında yaşanan düşüşte, iç talep yetersizliğinden kaynaklanan imalat sanayii üretimindegörülen azalma etkili olmuştur. Özellikle tekstil, gıda, kimya, metal, makine- teçhizatsektörlerinde üretim daralmaları yaşanmıştır.

       Ülkede hizmet sektörü de dünyaekonomisindeki gelişmelere paralel olarak milli gelir içindeki payını artırmıştır.Hizmet sektörünün GSYİH içindeki payı 1980 öncesi %50'nin altında iken, bu oran1995 yılında %59.4, 1998 yılında ise %62.7'ye yükselmiştir. 2000 yılında hizmetsektörünün GSYİH içindeki payının %65 civarında olacağı tahmin edilmektedir.Ticaret sektörü milli gelire katkı açısından tüm hizmet sektörleri arasında en hızlıgelişen alt hizmet sektörüdür. Turizm sektörünü de kapsayan ticaret alt sektörününGSMH'ya katkısının artmasında, turizmin son yıllardaki hızlı gelişimi önemli roloynamıştır.

       Ancak 1997 yılındanbaşlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizlerin, ticaret sektörü üzerindekietkisi 1998 yılında kendini hissettirmiş; 1997 yılında %11.2 olan sektörün büyümehızı, 1998 yılında %1.2'ye gerilemiştir. Hizmetler sektörünün yaklaşık %10'lukbir kısmını oluşturan inşaat alt sektörü de küresel krizlerden önemli ölçüdeetkilenmiştir. 1998 yılında gerek verilen yapı ruhsatları gerekse yapı kullanma izinbelgelerinde önemli oranlarda azalmalar meydana gelmiştir.


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 114790 ziyaretçi (241119 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol