Mekodonya Türkleri

Kısa Bilgi

Nüfus: 97.500
Bulundukları başlıca şehirler :Üsküp,Manastır, Gostivar, Kalkandelen, Ohri, Resne
Bölgedeki Türk toplulukları bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar.Kosova ve Sancak'ta Türk Demokratik Birliği Hareketi Türkler'i temsil etmektedir.

Tarihçe

Makedonya'dan bir çokkavim gelip geçmiştir. Hunlar, Avarlar, Kumanlar,
Peçenekler ve Osmanlı Türkleri uzun süre bölgede yaşamışlardır.1300 yılındansonra da Anadolu'dan Makedonya'ya çok sayıda Türk göçmen yerleştirilmiştir.1953yılında, Makedonya'da 203 bin Türk yaşarken bu nüfus bugün 97 bin beşyüzeinmiştir.

Ekonomi

Makedonya'da Türklertarım, hayvancılık ve ticaretle uğraşmaktadırlar.

Siyasi Yapı

Makedonya'da bugün"Türk Demokratik Birliği" kurulmuş ve bölgede yaşayan
Türkleri temsil etmektedir. Makedonya'da Türkçe gazete, dergi yayınlanmakta olup,aynı zamanda Türkçe radyo yayınları da yapılmaktadır.

Eğitim

Makedonya'da Türklerarasında eğitim Türkçedir. Doğu Makedonya'da dört yıllık Türkçe eğitim almahakkı vardır. Halen mevcut ilköğretim kurumlarında 264 öğretmen görevyapmaktadır.Gostıvar'da bir genel lise ve bir meslek lisesi ile Kalkandelen'de birmeslek lisesinde Türkçe öğretim yapılmaktadır. Üsküp'te de bir lise'de Türkçeöğretim verilmektedir. Üsküp ve Manastır Üniversitesinde Türklere çok az birkontenjan ayrılmaktadır. Ülkede ayrıca Türk özel teşebbüsünün açtığı Türkokulları vardır. Makedonya Türkleri bu okullara yoğun ilgi göstermektedir. Ayrıca,Kosova ve Sancak bölgesinde de Türklerin sayısı 2 bine ulaşmıştır. Burada TürklerTürkçe eğitim görmekte olup en çok Priştine kentinde toplanmışlardır.

Makedonya



Yugoslavya, Arnavutluk, Yunanistan ve Bulgaristanarasında yer alan ve denize ulaşımı olmayan bir kara devleti olan Makedonya, OrtaVardar adı verilen vadinin iki yakasında uzanır. Nüfusunun % 60'ı şehirlerde yaşamaktadır.1990'a kadar Yugoslavya'ya bağlı özerk bir cumhuriyet statüsü taşıyan Makedonya, bağımsızlığınıbu tarihte kazandı. Ancak Yunanistan'ın karşı çıkması yüzünden adının BM tarafındantescil edilmesi 3 yıl zaman aldı. Makedonya denilen coğrafya, bugün üzerindeMakedonya Cumhuriyeti'nin kurulu bulunduğu coğrafya ile sınırlı değildir. TarihîMakedonya topraklarının 34.177 km2'lik parçası bugün Yunanistan sınırları içindedir.Bu topraklarda 2 milyonu aşkın Makedon yaşamaktadır.

Makedonyalılar ile Yunanlıların aynıkökten geldiği, genelde kabul edilen görüş olmakla birlikte; bazı tarihçilerMakedonların, Bulgarlarla irkî bağı olduğunu kaydetmektedirler. Makedonya'da bilinenilk hakimiyeti M.Ö. 725'de Argead Hanedanından Birinci Perdikas kurdu. BöyleceMakedonya Krallığı'nın temelini atan bu hanedan, Yunan asıllı değildir. Bölge,Milattan önce 513'ten MÖ. 479'a kadar Perslarin işgalinde kaldı. Milattan önce İkinciFilip'in kral olmasıyla Makedonya güçlenmeye başladı. İkinci Filip'ten sonra,334-323 yılları arasında Makedonya Kralı olan Büyük İskender döneminde ülke sınırlarınaYunanistan, Anadolu, İran, Suriye ve Mısır katıldı. İskender, Türkistan veHindistan'a da girdi. Büyük İskender'in yerine MÖ. 323'te kral olan IV. İskender'i öldürenkumandan Antigonos Kiklons, Makedonya Krallığı'na geçerek yeni bir hanedanı başlattı.

Roma İmparatorluğu'na MÖ.168'de yenilen Makedonya, bu imparatorluğun hakimiyetine girdi. Roma egemenliğindensonra Miladî 9'uncu yüzyılın birinci yarısında Slav istilasına uğradı. BunuBulgar istilası takip etti. 1014'de Bizans tarafından yıkılan Bulgar İmparatorluğuile birlikte Makedonya da Bizans İmparatorluğu'nun egemenliğine girdi. Bu durum, MüslümanTürkler Balkanlara gelinceye kadar devam etti. Makedonlar, 867-1057 yılları arasındaBizans Devleti'ne sekiz imparator ve iki imparatoriçe verdi. Dördüncü Haçlı seferi sırasında,1204-1224 yılları arasında Makedonya'da Latin Krallığı kuruldu. Fakat ülke 1230'daBulgarların, 1280'de de Sırpların egemenliğine geçti.

Başkent Üsküp dışındaManastır, Kalkandelen, Prilep, Resne, Ohri, Kumanova ve Struga gibi şehirleri olanMakedonya, tarihte önemini hiç yitirmemiş bir coğrafya üzerinde bulunmaktadır.Osmanlı devleti, ilk defa Orhan Gazi döneminde Rumeli'ye ayak bastı. Makedonya'ya ilkOsmanlı akını 1324'te yapıldı. Şehzâde Süleyman Paşa komutasındaki akıncılar,aralıksız yaptıkları akınlarla Selanik'e kadar ilerlediler.

Sultan I. Murat, 1362'deEdirne'yi ele geçirip Osmanlı devletinin başkenti yaptıktan sonra Macar Kralı I. Layoşkomutasındaki birleşik Balkan ordusuna karşı 1364'de kazanılan Sırpsındığı savaşınınardından Türklerin Balkanlardaki varlığı tescillenmiş oldu. Sırp-Bulgar güçlerinekarşı 1371'de kazanılan Samaku savaşının ardından bir yıl sonra Makedonya ve Sırbistanhükümdarlarına karşı kazanılan Çirmen savaşından sonra Yanbolu, İslimye, Samaku,İhtiman, Karınova, Aydos, Burgaz, İskeçe, Drama, Kavala, Serez, Avrathisarı, VardırYenicesi gibi şehirlerin fethiyle 1373'te Rumeli Beylerbeyliği kuruldu. 1389'da SırpKralı I. Lazar'a karşı kazanılan Kosova Savaşı'ndan sonra Balkanlar tümüyle Türkegemenliğine girmiş oldu. Bınırları Tuna nehri kıyılarına dayanan Osmanlı devletikarşısında Balkanlarda kafa tutan tek güç olarak Macaristan kaldı. TürklerinBalknlardaki varlığını pekiştiren savaş ise 1396'daki Niğbolu savaşı idi. Ankarasavaşının ardından başlayan Fetret Devri'nde, Makedonya'nın kimi şehirleri Osmanlı'nınelinden çıkarken ülkenin birliğini yeniden sağlayan Sultan I. Mehmed dönemindeburalar geri alındı. Balkanların tamamen Türk egemenliğine girmesi ise 1448'de HaçlıOrdusu'na karşı kazanılan II. Kosova savaşı ile oldu. Bundan sonra elde edilentopraklara süratle Türk nüfus göç ettirilmeye başlandı. Zaman içinde o hale geldiki, Makedon nüfusu göçmen Türklerin altına düştü.

Makedonya ismi siyaset alanına1876'da İstanbul Konferansı'nda imzalanan anlaşmayla isminden bahsedilmeden girdi.Avrupa ülkelerinin Rumeli için öngördükleri reform programı Makedonya'yı da kapsıyordu.Selanik, Manastır ve Kosova'ya atfen Vilayet-i Selase adı da verilen Makedonya, reformyapılması şartıyla Türk egemenliğinde bırakıldı. Çözüm gibi görünen bu durumvaziyeti iyice karmaşıklaştırdı.

Bir yandan Bulgarlar,bir yandan Sırplar, bir yandan da Yunanlılar Makedonya'yı parçalamak için bekliyordu.Bulgarlar, Ege denizine çıkmak için, Sırplar Selanik'i işgal etmek için ve Yunanlılarsınırlarını daha da kuzeye çıkartmak için Makedonya'yı istiyordu. Dolayısıyla buülkelerin üçü de Mekadonların kendilerine akraba olduğunu savunuyorlardı. Bu yüzdenbölge, 1901'e kadar tam bir komitacılar arenasına döndü. Osmanlı'nın kurduğu içörgütle Bulgar, Sırp ve Yunan komitacılar çarpışıyor, bunlar ayrıca birbirleriylekapışıyordu. Sultan II. Abdülhamit tarafından Rumeli Vilayetleri Hakkında Talimat başlığıylahazırlanan reform planı, hem Bulgaristan, hem de Avusturya-Macaristan ve Rusya İmparatorluğu'nurahatsız etti.

1903 yazında Makedonya kanlı birayaklanmaya sahne oldu. Ayaklanma bastırıldı ama Makedonya'nın Osmanlı'dan kopartılmasıiçin de her türlü girişim başlatıldı. Yürürlüğe konulan reform programınıntakibi, Alman, Fransız, İtalyan, İngiliz ve Rus müfettişlere bırakılırken vergitoplama işi de Osmanlı Bankası'na terkedildi. II. Abdülhamit'in baskılarına boyun eğmesineitiraz eden İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultanı vatana ihanetle suçladı. Gençsubaylardan Koloğası (Resneli) Niyazi ve Binbaşı Enver dağa çıkıp çetecilikfaaliyetine başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti denetimindeki Manastır Ordusuayaklandı. Karışıklıklar öylesine yaygınlaştı ki, II. Abdülhamit 23 Temmuz1908'de II. Meşrutiyet'i de kabul etmek zorunda kaldı.

Bir yandan Arnavutluk, diğeryandan Trablusgarp ayaklanmasıyla uğraşan Osmanlı Devleti, Birinci Balkan Savaşı sırasındaYunan, Sırp, Bulgar ve Karadağ kuvvetlerinin istilasına uğrayan Makedonya'yı tamamenelinden çıkarttı.Birinci Balkan Savaşı'ndan sonra ele geçirdikleri Makedonyatopraklarını paylaşma konusunda anlaşamayan Balkan devletleri birbirleriyle savaştılar.1913'teki II. Balkan Savaşı'nın ardından 10 Ağustos 1913'te imzalanan Bükreş Anlaşması'ylaMakedonya'nın Selanik dahil kıyı bölgesi Yunanistan'a, iç bölgesi Sırbistan'a katıldı.İkinci Balkan Savaşı'ndan yenik çıkan Bulgaristan Strumica vadisini aldı. 1941 yılındaAlmanya'nın yanında yeralan Bulgaristan, Makedonya'nın Yugoslav ve Yunan bölgelerinitopraklarına kattı. Savaştan sonra ise aldıklarının hepsini geri verdi. İkinci DünyaSavaşı'ndan sonra Yugoslavya Federasyonu içinde özerk Makedonya Cumhuriyeti kuruldu.

1990 yılına kadar Özerk bircumhuriyet olarak Yugoslavya Federasyonu çatısı altında yer alan Makedonya, Tito'nunölümünün ardından parçalanma sürecine girer Yugoslavya ile yollarını ayırdı.Topraklarında yaşayan Arnavut ve Sırplara rağmen bağımsızlık kararı için 8 Eylül1991'de referanduma giden Makedonya, % 90 halk desteği ile bu kararı onayladı. Aynı yıl16 partinin katılımıyla seçim yapıldı. % 27.5 oyla Makedonya Milliyetçi Partisibirinci çıkarken cumhurbaşkanlığına da Kiro Gligorov seçildi.

Makedonya'nın nüfusunun %67'sini Makedonlar, % 19.8'ini Arnavutlar, % 4.5'ini Türkler, % 2.3'ünü Sırplar, %2.3'ünü Çingeneler, % 2.1'ini Boşnaklar ve 2'sini diğer etnik gruplar oluşturuyor.Ancak resmî rakamların Türk nüfusunu 80 bin civarında göstermesine karşılık Türktopluluğu önderleri bu rakamın 150-200 bin dolayında olduğunu belirtiyor. Ülke halkınınçoğunluğu Hristiyan olmakla birlikte Makedonya'da çok sayıda Müslüman ve küçükbir Yahudi cemaati bulunuyor.

Üsküp




Makedonca "Skopiye" denilen Üsküp,Makedonya Cumhuriyeti'nin başkentidir. Vardar nehrinin kıyısında bulunan kentin nüfusu1990 itibarıyla 504 bindi. Ancak Bosna-Hersek'ten sonra Kosova'da meydana gelen kargaşasırasında şehir, çok büyük miktarda göç aldı.
Antik Skupi şehrinin yerinde, İlliryalılar tarafından MÖ. 5'inci yüzyılın sonundakurulduğu belirtilen Üsküp, MÖ. 168 yılında Romalıların eline geçti. MS. 395'deBizans İmparatorluğu'nun payına düşen Üsküp, 8'inci yüzyılda yine bir Türkimparatorluğu olan Avarlarla tanıştı. Onları 9'uncu yüzyılda bir başka Türkdevleti olan Bulgarlar izledi. 11'inci yüzyılda yeniden Bizans imparatorluğu'nun yönetiminegiren Üsküp, 14'üncü yüzyıla gelindiğinde "Skopiye" adıyla Sırp krallığınınbaşkentliği görevini yaptı.

Üsküp'ün Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altınagirmesi ise 1389'da oldu. Bu tarihten itibaren bir sancak merkezi yapılan Üsküp, FatihSultan Mehmet tarafından Rumeli Beylerbeyiliği'ne bağlı eyalet merkezi yapıldı.Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir yönetim ve ticaret merkeziydi. ancak,Osmanlı Devleti dönemine ilişkin izlerin bir bölümü, özellikle 1963'te 2 bin kişininölümüyle sonuçlanan büyük depremde yok oldu ki, Üsküp'ü modern bir şehir görünümünebüründüren girişimler de bu tarihten sonra başladı. Şehire demir-çelik, kimya,tekstil, gıda sanayii fabrikaları kuruldu.

1683'te başarısızlıklasonuçlanan II. Viyana kuşatmasından sonra Avusturyalıların işgaline uğrayan şehirkalesi 1689'da General Piccolimini tarafından yıktırıldı.1690 yılında tekrar Osmanlıtopraklarına katılan Üsküp, Osmanlı İmparatorluğu Avrupa ve Balkan coğrafyasındaeski etkinliğini yitirdiği için yavaş yavaş önemini kaybetti. 1863'te Nişle birleştirilerekvilayet merkezi yapılan Üsküp, 1869'da İşkodra'ya bağlı bir vilayete dönüştürüldü.1881'de bir ara ayaklanan Arnavut milliyetçilerinin eline geçen Üsküp, 1888 yılındaKosova vilayetinin merkezi yapıldı. Kosova Valisi Mazhar Bey'in Üsküp'ü yeniden imaretmek içi Kosova vilayeti sınırları içinde gümrük vergisi uygulamasına geçmesi,halkın isyanına neden oldu. kanlı sokak çatışmaları, Padişah V. Mehmed Reşad'ın1911 yılında Kosova gezisine çıkmasıyla durdu.

1912'de başlayan Birinci Balkansavaşında Sırpların eline geçen Üsküp, o tarihten itibaren Osmanlı devletiegemenliğinden çıktı. 1915'te Bulgarlar tarafından Sırplardan alınan Üsküp,Birinci Dünya Savaşı sonlarında, Fransız birlikleri tarafından Bulgarlardand alındı.İkinci Dünya Savaşı'nda Alman ve Bulgarlar tarafından işgal edilen şehir, 1944'dePartizanlar tarafından geri alınarak Yugoslavya bütünlüğü içindeki yerini aldı.Tarih boyunca toprakları Yunanlılar, Bulgarlar, Arnavutlar ve Sırplar arasında payedildiği için tarihsel sınırlarının bugün küçük bir parçasında kalanMakedonya'nın başkentliği görevini yürüten Üsküp, Yugoslavyşa Federasyonu dönemindetarihteki önemini koruyamadığı için varlığını mütevazi bir şehir olarak bugünlerekadar getirdi.

Manastır




Makedonyalıların bugün "Bitola" diyeisimlendirdiği kente Osmanlı İmparatorluğu döneminde, çevresindeki manastır kalıntılarındanötürü "Manastır" adı verildi. Bizans İmparatorluğu döneminde şehir,Balkanların dağlık bölgelerinden gelen ve Selanik'i Adriyatik denizine bağyalan eskiRoma yolu üzerinde önemli bir konaklama merkeziydi.
Osmanlı devletinin topraklarına katılması, Sultan I. Murat döneminde oldu. 1378'deKara Timur Paşa tarafından ele geçirilen şehir, Rumeli eyaletine bağlı bir sancakmerkezi yapıldı. Balkanların dağlık bölgelerine yapılan seferlerde, müstahkem birüs olarak kullanıldı. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra, Makedonya'yı oluşturanüç vilayetten (Vilayet-i Selase) birisi olan Manastır, aynı zamanda ÜçüncüOrdu'nun da merkezi yapıldı.
Üçüncü Ordu'nun merkezinin Manastır'a alınmasıyla birlikte, şehire bir çok okulyaptırıldı. 1982'de yatılı okula dönüştürülen Manastır Askerî İdadîsi de aynıdönemde açıldı. Mustafa Kemal'in 1895'ten itibaren okuduğu Manastır Askerî İdadîsiOsmanlı devletinin kaderinde önemli roller üstlenecek kişileri yetiştirdi.

20'inci yüzyılın başlarında döneminen modern şehirlerinden birisi haline gelen Manastır, 33 yıl Osmanlı devletini yönetenPadişah II. Abdülhamit'e karşı oluşan muhalefet hareketinin askerî kanadınıntoplandığı yere dönüştü. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yayın organı Neyyir-iHakikat Gazetesi de burada yayımlandı. 1908'deki II. Meşrutiyet ilanına yol açan gelişmelerde burada başladı. Birinci Balkan Savaşı sırasında 18 Kasım 1912'de Sırplarıneline geçen şehir, 10 Ağustos 1913'te Bükreş'te imzalanan anlaşmayla resmen Sırbistan'abırakıldı.

Manastır'da, Osmanlı'dan günümüzeulaşan eserlerin başında; saat kulesi, 16'ıncı yüzyılda yapılan Yeni Cami, İshakiyeCamii, Manastır Bedesteni, tarihî Postahane ve Manastır Askerî İdadîsi binasıbulunuyor. Diğer taraftan bugün müze olarak kullanılan Manastır Askerî İdadîsibinasında, bir de "Atatürk Anı Odası" açılmış durumdadır. Bina girişindekitabelada; "Çağdaş Türkiye'nin yaratıcısı ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa KemalAtatürk 1898 yılında Askerî İdadî'yi bu binada bitirdi" ibaresi yer alıyor.

 

Ohri




Makedonya'nın Arnavutluk sınırında bulunan vekendisiyle aynı ismi taşıyan gölün kıyısında kurulu bir şehirdir. 26.400 nüfusasahip olan şehir, antik Liknidos şehrinin yerinde kuruldu. 9'uncu yüzyılda rahipClemens ve Naum tarafından Hristiyanlık merkezi haline getirilen şehir, 997'de 1018'ekadar Patriklik Merkezi olarak kullanıldı. Bu tarihten 1767'ye kadar bağımsız başpiskoposlukolarak varlığını sürdürdü.

Ohri, Sultan I. Murat döneminde, 1385 yılında ÇandarlıHayrettin Paşa tarafından Osmanlı devleti topraklarına katıldı. Manastır vilayetinebağlı bir sancak merkezi yapılan Ohri, Arnavutluk içlerine düzenlenen saldırılar içinüs olarak kullanıldı.1464'te Osmanlı devletine karşı ayaklanan Arnavut kökenli İskenderBey tarafından ele geçirilmeye çalışılan şehir, 1788'de Avusturyalıların işgalgirişimine direndi. Balkanların tarihsel sürecini aynen yaşayan Ohri, Birinci BalkanSavaşı sırasında Sırp ve Karadağ askerleri tarafından ele geçirildi. 1913'tekiLondra Andlaşmasıyla da Sırbistan'ın egemenliğine bırakıldı.

Uzun süre Türkhakimiyetinde bulunan Ohri'de, Osmanlı döneminden kalan bazı eserler halen ayakta.Bunlardan bazıları; Haydar Paşa Camii, Kuloğlu Camii, Hacı Hamza Camii, HalvetîTekkesi, Ali Paşa Camii, Hacı Durgut Camii ve restore edilmiş bir hamam.
Nüfus çoğunluğu Müslüman Arnavutlardan oluşmakla beraber Ohri ve çevresindeki köylerdehalen çok sayıda Türk yaşıyor. Kentteki Türkler son derece duru bir Türkçe konuşmakta.
Şehirle aynı adı taşıyan Ohri Gölü'nün şöhreti kentinkini geçmiştir.Arnavutluk ile Makedonya sınırında yer alan ve Türkler tarafından Ohri olarakisimlendirilen göl, Makedonlarca Ohrid olarak isimlendirilmektedir. Deniz seviyesinden yüksekliği698 m. olan Ohri Gölünün alanı 367 kilometrekare ve en derin noktası da 286 metredir.

Makedonya ve eskiYugoslavya'nın turizme açılabilen nadir su kaynaklarından olması dolayısıyla Ohri Gölü,çok sayıda turistin ilgisini çekmektedir. Bu da Ohri ile birlikte hemen yakınındakiStruga'yı ciddi birer turizm kenti haline getirmektedir.

 

Vardar


Vardar (Vâr-dâr veya Vár-dár), Makedonya'nın Egedenizine dökülen en büyük ırmağının, Köprülü'nün göneyinde Gradsko civarındave Hırvatistan'da Osyek'in Kuzeydoğusunda bir köyün, Karadağ'da ise Nikşiç'in Doğusundabulunan 926 rakımlı bir tepenin adıdır. Görüldüğü ibi bu ad bir toponomastikterimi olarak bir ırmağa, bir tepeye ve iki köye verilmiştir.Vardar adına sadeceMakedonya'da, Hırvatistan'da ve Karadağ'da rastlanmaktadır. Bu adın Slavlardan çok önceMakedonya ve Balkan yarımadasının diğer yerlerinde iskân eden Hun veya Avar Türkleritarafından verildiği tahmin edilmektedir.

Atalarımız Orta Asya'dan Batı'ya veya başkataraflara göç ettikleri sırada yeni fethettikleri ve yerleştikleri topraklaraanavatanlarında bıraktıkları antroponimleri, toponimleri, hidronimleri, oykonimleri vediğer adları verdiler. Antroponimlerden en çok Attila, Tarkan, Bayan, Kubrat, Teteven,Tervel, Tutrakan, Telerig, Kuman, Kumana, Mavragan, Omurtag, Sarakina ve diğer,toponimlerden ise en çok Dervent <Derbent, Gerdap <Girdap, Demirkapı, Vardar,Morova, Baykal, Veles, Velesnitsa <Veles, Rese, Kumanova, Kumaniçevo, Bor, Peçenetsi,Tetova, Karasu, Kazan, Aksu, Balkank, Şar, Şara, Şardağı, Lika, Tetova, Karasu,Kazan, Aksu, Balkan, Şar, Şara, Şardağı, Lika, Banat, Baniya, Kula, Maydan,Maydanpek, Bagat, Karlobag, Bakır, Moghor, Gostivar, Daruvar, Byelovar, Vukovar, Vasvar,Barvar, Radika, Jupa, Jupanya, Ban, Banoniva, Kunova, Şid, Şarkamen, Şarbanovats, Şarbani,Kumane, Şarbanovtsi, Gillan ve diğer. Görüldüğü gibi bu Türk toponimlerinin bazılarınaçeşitli ekler ulayarak onları Slavlaştırmaya çalışmışlardır. Mesela, Dervent,Gerdap, Valesnitsa, Kumaniçevo, Peçenetsi, Jupanya, Banovina, Şarkamen, Şarbanovats,Maydan, Kula ve diğer olduğu gibi Vardar kelimesine Orta Asya'da veya Orta Asya'danAvrupa'ya kadar uzanan topraklarda rastlanmaktadır.

Vardar ırmağınınadı ilk defa 1020 yılında Bizans kaynaklarında Vardarios olarak geçmektedir. Bu ırmağınadı Vardarios olarak 1079 yılında Bizans komutanı ve veliahdı Aleksiy Komnen'in anılarındada geçmektedir. Aleksiy Komnen anılarında aynen şöyle demektedir: "1079'daStrymon ırmağının Batısına geçtikten sonra önce Ustrumca ve Karadağ arasındabulunan bir boğazı geçtik ve daha sonra yerli halkın Vardarios dediği bir ırmağaulaştık. Yeni Mizya denilen dağdan kaynayan bu ırmak Üsküp, iştip ve Ustrumca arasındabulunan derbendlerden geerek güneyde Veriya ve Selanik arasında bir hududu çizdiktensonra Ege denizine dökülmektedir."

Vardar kelimesiyleilgili toponomastik biliminde çeşitli açıklamalara ve tezlere rastlanmaktadır. Yunanlılar,Vardar ırmağına eski Makedonyalılardan kalan ve değerli bir şey veya hızlı akar, hızlıyürür anlamlarında olan Axiós adını vermişlerdir. Ancak onlar, Vardar'a"-ios" ekini ulayarak Vardarios şeklinde de kullanmaktadırlar.

Arnavut müellifiKemal Murati, Vardar adının Hind-Avrupa dillerinde karası anlamında olan Bardouarios:Uardarios: Svvarddos veya Sordos'dan geldiğini öne sürmektedir. Vardar adının Ohri gölündenakar Karadirim ve Kosova'da bu ırmağa akan Akdirim ırmaklarıyla ilgili olduğunu söylemektedir.Bu müellif Yunanca Axiós kelimesinden karasu anlamını da çıkarmaktadır.Avar Türklerininköleleri ve hizmetçileri olarak Makedonya'ya ve Balkan yarımadasının diğer yerlerineinen Slav kabileleri, Vardar ırmağına bazen büyüksu demişlerdir. Onlar, bu kelimeyien çok Treska nehri için kullanmışlardır. Ancak onlar, Vardar ırmağına Slavca birisim bulamadıklarından ötürü, günümüze kadar bu nehir için sadece Vardar adınıkullanmak mecburiyetinde kalmışlardır.

Vardar ırmağınınismi XIII. asırda yaşayan Sırp müellifi Domentiyan'ın seerlerinde de Vardar olarak geçmektedir.Sırp Çarı Stephan Duşan bir konuşmasında Vardar kelimesinin yerine asılsız olarakAya Gregoriye veya Büyüksu kelimelerini de kullanmıştır. Vardar ırmağının geçtiğiyerlerde Slavlar bu nehire Büyüksu dememektedirler. Diyenler varsa da bu isim kesinlikkazanmamış ve benimsenmemiştir. Çünkü Vardar'ın kaynadığı Gostivar'da bu nehresadece Vardar denilmektedir. Bu ismi orada yaşayan Türklerden başka Arnavutlar,Makedonlar, Kıptîler ve diğer milliyetler de kullanmaktadırlar. Slavlar ise Büyüksuveya Velika reka adını bugün çok nadir olarak Treska nehrinin yukarı havzası içinkullanmaktadırlar. Bu nehre, Vardar'a döküldüğü yerde ise sadece Treska veya Treskanehri diyorlar.

Görüldüğü gibiSlavlar da Vardar ırmağına Slavca bir isim bulamamışlardır. Onlar, Vardar'a bazen büyüksuanlamında olan Velika reka demişlerdir. Ancak onu standartlaştırmamışlardır. Slavhalkı bu kelimeyi benimsememiştir. Bu halk başlangıcından günümüze kadar Vardar'asadece Vardar demiştir. Bu kelime onların yayınlanmamış veya yayınlanmış arşivbelgelerinde, anılarında, edebiyatlarında, literatürlerinde, sanatlarının her dalında,folklorlarında, müzik folklarlarında, sosyo-ekononik, kültürel, siyasî ve hayatlarınındiğer kesimlerinde iyice yerleşmiştir.

Vardar, Türkçe birkelimedir. Hun veya Avar Türklerinden kalan bir isimdir. Kalkandelen-üsküp, Üsküp-Köprülü-Köprülü-Tikveş ve Tikveş-Gevgili arasındaki derbentlerle ilgisi olsa gerek. ÇünküVardar, Gostivar civarında bulunan Vurutok'ta kaynaklanmakta ve adı geçen derbendlerdengeçmektedir.Vardar ırmağına bu adı çok büyük bir ihtimalle Gostivar Türklerivermişlerdir. Bu kelime vâr-dâr veya vár-dár şeklinde yazılan bileşik bir isimdir.Ancak, "var"ın "-dâr" yani var+(-dar) morfemiyle türetilmesinden demeydana gelmiş bir kelime olması mümkündür. Hun veya Avar Türkçesi'nden Macarca'yaintikal etmiş "vár" kelimesinin anlamı "kale"dir. Türkçe'de"var" kelimesi, mevcut, kâinatta veya düşüncede yer alan, yok karşıtıveya elde bulunan her şey anlamında değildir.

Arapça'dan Türkçe'ye intikal eden"vâr" keimesinin sözlükte çok anlamları vardır:
1. Düşmanın gelmesi beklenebilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde,geçit veya dar boğazlarda yani derbentlerde güvenliği sağlamak için yapılan kalınduvarlı, burçlu, mazgallı yapı.
2. Çok büyük sağlam yapı.
3. Kendisine güvenilir güçlü kimseyi içinden fethetmek davasını karşı taraftabirinin yardımıyla kazanmak.
4. Kale, hisar.
5. Askerin talim veya savaşta arkaları birbirine gelmek üzere dört saftan ibaret birkare meydana getirerek aldığı vaziyet.
6. Kalabend (Arapça): kaleye bağlanmış, bir kale içinde yaşamaşya hüküm giymişolan ve diğer anlamlar gibi.

Farsça'da benzetme edatı olan "-vâr"ınsözlükteki anlamları ise şunlardı:
1. Benzetme edatı, gibi Âvâre-vâr: Âavâre gibi; bülbül-vâr: Bülbül gibi.
2. Kerre, defa: Yek-vâr: Bir kerre, bir defa.
3. -li: Ümid-vâr: Ümitli.
4. Malik, sahip: Mâl-vâr: Mallı, mal sahibi, zengin.
5. Lâyıklık, uygunluk anlatır: Gûş-vâr: Kulağa takılmaya lâyık küpe ve diğeranlamları gibi.
Türkçe'de "dar", içine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, genişve bol'un karşıtını ifade eden bir kelimedir. Fransız müellifi E. Benveniste iseLatince'deki "habeo" yardımcı fiilinden MÖ. Anadolu dillerinde, Soğdca'da,Almanca'da, Kuzeybatı Hind-Avrupa dillerindeki "avoir" ve Ortaçağ Farsçasındaki"var" anlamında kullanılan "dar" yardımcı fiilini meydanagetirmeye çalışmaktadır. Ancak bu uğraşı asılsızdır. Çünkü Vardarkelimesindeki "dar" yardımcı fiil anlamında değildir. Bu kelimedeki"dar" ya ulanan "-dar" morfemi ya da "dar" olarak çokanlamlı Arapça veya Farsça bir kelimedir.

"Dâr" kelimesinin Arapça anlamlarışunlardır:
1. Ev
2. Yer
3. Yurt, vatan, ülke.
Mesela Dâr-ı leka: Ahiret, dâr-ı dünya: dünya, dâr-ı İslam: Müslümanlarınhakimiyeti altında bulunan yerler.

Farsça'da"dâr" kelimesinin anlamı ise darağacıdır. Dâr, Mutlak ağaç, direk, çatıdireği ve o gibiler. Tutmak, malik ve sahip olmak, muhafaza etmek, görüp gözetmek,zaptetmek manalarında da olabilir. Fakat savaş ve kavga anlamlarını da taşımaktadır.
Farsça'da morfem olarak "-dâr"ın anlamı ve örnekleri şunlardır: Tutan:Dekter-dâr: Defter tutan. Bayrak-dâr: Bayrak tutan. Alaka-dâr: Alakalı, ilgili.Hisse-dâr: Hisseli. Cihân-dâr: Dünyayı tutan kimse, padişah.

Görüldüğü gibi ırmağa,tepeye ve yerleşim yerlerine verilen Vardar adının kelime anlamını izah etmek oldukçazor bir iştir. Vardar kelimesinin tepe veya rakım olarak anlamları ağaçlı, ormanlıveya gözetlemlek için uygun olan yüksek tepe olabilir. Vardar kelimesinin yerleşimyeri olarak anlamı, kale koruyan, hisar tutan veya kaleli yer olabilir. Hırvatistan'dakiVardarats köyünün adı ise Şubatın ikinci yarısından itibaren Güneyden veya Güneybatıdanesen ve bazen yağış getiren Lodos rüzgârıyla veya Makedonya'da Vardar ırmağınıncivarından Hırvatistan'a göç eden biriyle ilgisi olsa gerek. Çünkü, Vardar'a Hırvatça"-ats" morfeminin ulanmasıyla türetilmiş olan Vardarats adının Türkçe'dekianlamı Vardarlı'dır.

Irmak adıolarak Vardar kelimesinden kaleli veya kale ve hisarların hâkim olduğu ırmak, civarındakitopraklara ise kaleler veya hisaryar diyarı, yurdu, ülkesi anlamlarını vermek mümkündür.Fakat, Vardar'ın eski zamanlarda çok bol sulu bir ırmak olduğu ve bu ırmak üzerindegemilerin de geçtiği bilinmektedir. Bu yüzden bazı müellifler adı geçen ırmağınadının eski Farsça'da büyük su, büyük nehir anlamında olan "vardar"dangeldiğini söylemektedirler. Bu ırmağa 1345 yılında kendini Üsküp'te Çar ilan edenStephan Duşan da büyük su, büyük nehir demiştir. Çar Duşan'ın, hatta "Bugündenitibaren bu nehire Vardar yerine Büyüksu, Büyük Nehir demenizi emrediyorum" dediğibilinmektedir.
Makedonlar, Vardar kelimesini çeşitli ekler ulayarak antroponim, hidronim veya toponimolarak kullanmaktadırlar.

Üsküp civarındaMakedonca Vardişte denilen bir alanın adı Vardar kelimesinin "-işte" ekiyletüretilmesinden gelmektedir. Makedonlar, Vardar kelimesine "-ov","-ski", "-ovski" veya "-ova" eklerini ulayarak Vardarov,Vardarski ve Vardarovski erkek ve Vardarova kadın soyadlarını meydana getirmişlerdir.Ancak, Makedonlar bu soyadları günden güne daha az kullanmaktadırlar. Bu soyadların Türkçe'dekikarşılığı Vardaroğlu'dur. Makedonlar, Vardar kelimesine "-inka" ekiniulayarak Vardarinka kadın adını da meydana getirmişlerdir. Bu ad, Makedon türkülerinde,özellikle Vardır ırmağının kıyısında bulunan Trabatovişte köyünde söylenen türkülerdeçok geçmektedir. Onlar bazı yerlerde Vardarka kadın adını da kullanmaktadırlar.

 

Vardar Türkleri


Mustafa Kemal Atatürk, "Türk tarihi bir bütündür.Bu yüzden bir bütün olarak araştırılmalı, incelenmeli ve okutulmalıdır"diyordu. Ancak bize, Makedonya'da ve Balkan yarımadasının diğer ülkelerinde yaşayanTürklere maalesef millî tarihimizi bir bütün olarak okutmadılar. Bize, bilinen uzuntarihimizin sadece Osmanlı dönemini oldukça kötü bir şekilde okuttular ve halenokutmaktadırlar. Bilindiği gibi Makedonya ve Balkan Türklüğü 378 yılında Hun Türklerininbu topraklara ayak basmasıyla başladı. Bu Türklüğün tam 1620 yıllık bir tarihivardır. Biz bu tarihi yeni yeni araştırmaya başladık. Osmanlı öncesi ve Osmanlı dönemiMakedonya ve Sırbistan Türklüğü konusunda yaptığımız bazı kısmî araştırmalarınve incelemelerin neticeleri şimdiye kadar düzenlenen panellerde, sempozyumlarda vekongrelerde sunduk, çeşitli gazete ve dergilerde yayınladık. Bunlarla Türk bilimindeduyulan ihtiyacı karşılamaya mevcut olan boşluğu doldurmaya ve açık olan bazıtezlere cevap vermeye çalıştık.

Söz konusu incelemelerde, Osmanlı öncesi Makedonyave Sırbistan Türklüğü'nün dahilinde Hun, Avar, Bulgar, Oğuz, Peçenek ve Kuman TürklerininMakedonya'da ve Balkan yarımadasının diğer yerlerinde bıraktıkları maddî kültürizlerine ve özellikle Balkan kavimlerine yaptıkları etkilere yer vermeye çalıştık.Pek tabii ki bu dönem Türklüğünün dahilinde Vardar Türkleri de bulunmaktadır.Vardar Türklerinin veya Vardaryotların ayrı bir Türk boyu olmadığı bilinmektedir.Vardar Türkleri, aslında IV.-IX. yüzyılları arasında Balkan yarımadasının en güneynoktasına kadar inen Hun, Avar, Bulgar ve Oğuz Türklerinden kalan küçük gruplarınBizans tarafından birleştirilmesiyle meydana getirilen daha büyük bir Türk grubu veyatopluluğudur.

378 yılındanitibaren Karadeniz'in kuzeyinden Balkan yarımadasına inmeye başlayan Türk boyları sıksık Bizans İmparatorluğu'na saldırdılar. Bu devletin topraklarını alarak İstanbul'unsurları önüne kadar geldiler. Bu şehri muhasara altına alarak Bizans'ı haraca bağladıktansonra geri çekildiler. Ancak söz konusu Türk kavimleri, belirli durumlarda Bizansdevletiyle ittifak kurmayı da bildiler. Bu devletin müttefiki olarak Karpat dağlarındanSava ve Tuna'nın güneyine inmeye çalışan Slav kabilelerine karşı savaştılar. Bukabileleri üst üste yenilgiye uğrattılar. Bu yüzden Bizans, bu savaşçı ve kahramanTürk boylarını çoğu kez himayesine aldı. Bazı imtiyazlar tanıyarak onlardan kalanve dağınık halde yaşayan küçük grupları birleştirerek kendi hudutları boyuncabulunan verimli topraklara ve stratejik önem taşıyan şehir ve kasabalara yerleştirdi.Fakat hileleriyle meşhur olan Bizans, Türk boylarının birleşmesini gördüğü zamanpaniğe kapılıyordu. Bu sırada çeşitli entrikalar çevirerek Türkleri birbirlerine düşmanetmeye ve kendini kurtarmaya çalışıyordu.

Amacına ulaşmak için"parçala yönet" taktiğini kullanıyordu. Bu taktiğin en klasik örneği 1091Lebunion savaşıydı. Bizans bu savaştan önce büyük para karşılığında kendine bağladığıKuman Türklerinin yardımıyla İzmirli Çaka Bey'in gelmesini bekleyen Peçenek Türkleriniyenilgiye uğrattı. Anna Komnena'nın izah ettiğine göre Bizans bu savaş sırasındaon bin Peçenek Türkünü kılıçtan geçirdi ve 1078-1091 yılları arasında kurulanKuman-Peçenek Türk federasyonunu ve Türk birliğini bozmaya muvaffak oldu. Yoksa sözkonusu yıllarda adı geçen Türk boyları Bizans oyunlarına düşmeselerdi ve aralarındasavaş yapmasalardı Balkan yarımadasında Türklüğün ve İslamiyetin durumu çok dahaiyi olacaktı.
Çar Teofilo zamanında Kuzeyden ve Kuzeydoğudan gelen Slavlar ve Slavlaşmış Bulgarlarsık sık Bizans'a hücum ediyorlardı. Bizans'ın ve Bulgarların arasında savaşınçıkmasına sebep oluyorlardı. 815 yılında yürütülen Bizans-Bulgar savaşınınsonunda imzalanan barış antlaşmasından sonra Bizans, Bulgar hududunu güvenceye almakiçin 830 yılında Anadolu'dan ve Balkan yarımadasının değişik yerlerinden getirdiği14 bin Türkü Vardar ırmağının Ege havzası, Strymon ırmağı, Doyran gölü arasındauzanan topraklara yerleştirdi ve onlara Vardaryotlar (Vardarlılar) veya Vardar Türkleriadını verdi.

Ancak Bizans, daha sonraVardar Türklerini, Vardar ırmağının kaynadığı yere kadar uzanan araziye de iskânettirdi. Söz konusu yerlere yerleştirilen Türklerin görevi Bizans'ın kuzey hududunuve Selanik'i Slavların ve Bulgarların hücumlarından korumaktı. Bu hizmetin karşılığındaBizans, Türklere imtiyaz olarak mal ve mülk veriyor, vergiden muaf tutuyordu. ÇarTeofilo, zamanla Vardar Türklerini, Bizans topraklarına iskân etmiş olan Slavkabilelerini parçalamak için Vardar ırmağının orta havzasında ve Valandova civarındayaşayan Strimon ve Dragovit Slav kabileleri arasında da yerleştirdi.

Vardar Türkleri hakkındabazı kısmî bilgilere Türk kaynaklarının dışında Makedon, Bulgar, Sırp, Hırvat,Macar, Çek, Ermeni, İngiliz ve Alman kaynaklarında rastlamak mümkündür. Alman seyyahıGustav Schumberger bu Türk grubu hakkında şöyle demektedir: "Bunlar haşin birmilletti. İşgal ettikleri yerlerin gelirini Kayser'e vermezlerdi. Ancak Tuna ötesindengelen kavimlerin hücumlarına mani oldukları için Bizans İmparatorluğu'nu bir çokbeladan koruyorlardı. Bahşettikleri faide çok büyüktü. Kuzeye doğru Bizans müdafaasınınaşılmaz bir seddi gibiydiler. Bunun için de İmparatorluk onlardan vergi almak şöyledursun, onlara para veriyordu."

Aram Andoryan ise Vardar Türkleriyleilgili şöyle demektedir: "Avrupa'ya gelen Türkler, Bizans İmparatorluğu'nda sığınmahakkı istediler ve Vardar kıyılarında yerleşmeşi başardılar. Henüz İslam dininikabul etmiş değillerdi. Bir çeşit putperestlik olan dinlerini değiştirdiler. Ancaksavaşçı adetlerini ve göçebe yaşayışlarını bırakmadılar. Yiğit ve mükemmelcengâverlerdi. Rumlar onlara Vardariot (Vardarlı) derlerdi. Bizans sarayı muhafız alayıonlardan kurulmuştu. Devletin iç entrikalarına yabancı olduklarından güvenilir, sadıkmuhafızlardı." Vardar Türkleri, yerleştirildikleri topraklarda yaşayan Slavların,Rumların ve diğer kavimlerin baskılarına maruz kaldılar. Bizans Çarı II. Vasiliy(976-1025) zamanında Ohri, 1020'den sonra ise Bulgar Piskoposluğu Vardar Türklerindende çok yüksek vergi almaya başladı. Ancak Türklere en büyük baskıyı Slavlar yaptı.Onlar Türkleri tamamen eritmeye ve imha etmeye çalıştılar. Fakat amaçlarına ulaşamadılar.Tarih bilimi bugün, Vardar Türklerinin bir ırklar yığışım devleti olan Samoil Çarlığı'ndaönemli bir nüfusu oluşturduğunu göstermektedir. Bu devlette nüfusun çoğunluğunuMakedonya, Yunanistan ve Mora Slavları, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar, Rumlar, Epir,Teselya, Etolya, Akarnaya ve Trakya'da yaşayan Arnavutlar; Çar Samoil'in Pelagonya,Prespa, Ohri ve Trakya'da yerleştirdiği Ulahlar, Vardar Türkleri ve Ermeniler oluşturuyordu.

Osmanlı Türklerinden önceMakedonya'ya ve Balkan yarımadasının diğer yerlerine iskân eden Türk boyları, butoprakların tarihinde çok önemli rol oynadılar. Yaptıkları işlerle Balkan yarımadasınınsosyo-etnik yapısını, olayların ve tarih akışının yönünü ve adı geçen yarımadanınkaderini değiştirdiler. 1096 yılında başlayan Haçlı seferleri sırasında BöemüngTarentsi'nin emrinde Filistin'e giden Haçlılar, Arnavutluk'un Duris şehrinden ViaEgnatia yolu üzerinden Makedonya'ya da girdiler. Bu sırada bu bölgeyi yağmaladılar.Yerli halkı katlettiler. Bu durumu öğrenen Bizans Çarı I. Aleksiy Komnen, Bizansordusunun en kahraman birliklerini oluşturan Vardar ve Peçenek Türklerine, Vardar ırmağınınsol kıyısında tuzak kurarak Haçlılara hücum etmelerini emretti. Bu emir üzerineVardar ve Peçenek Türkleri, Böemüng'ün haçlılarına saldırdılar. Onlara büyükdarbe indirdiler. Böemüng, aldığı bu Türk darbesinden sonra haçlılarıyla birlikteSerez üzerinden Makedonya'yı terketmek mecburiyetinde kaldı.

1097 yılında Makedonya'ya,Reymon Tuluski ve Podiya Piskoposu Ademir'in emrinde Güney Fransa'dan Filistin'e giden Haçlılarda girdiler. Ancak onlar Makedonya'da Vardar, Peçenek ve Kuman Türklerinin taarruzuna uğradılar.Bu yüzden onlar da Makedonya'yı alelacele terketmek zorunda kaldılar. Söz konusuolaylardan sonra Vardar Türklerinin adı anılmaz oldu. Herhalde onlar da Türk boylarındankalan diğer gruplar gibi önce Hristiyanlaştırıldı, daha sonra ise Slavlaştırıldıveya Rumlaştırıldılar. Ancak onlar, Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin Makedonya'yagelmesine kadar Türkçe konuştular. Din ayinlerini Türkçe yaptılar. Edebiyatları,sanatları, folklorları, müzik folklorları ve benzeri nitelik ve değerleri vardı.Makedonya'da bugün söz konusu Türk boylarından kalan efsanelere rastlanmaktadır. Tipve motiflerle zengin olan bu efsaneler henüz araştırılmış değildir.

Görüldüğü gibi Osmanlı'danönceki Türkler, Slavların, Rumların, Ulahların, Arnavutların ve diğer Balkanunsurlarının arasında dağınık halde yaşamalarında rağmen millî nitelik ve değerleriniyani Türklüklerini kaybetmediler. Onlar 1292 yılından itibaren Makedonya'ya girmeye başlayanSelçuklu Türklerine, 1336'da 70 gemiyle Selanik üzerinden Vardar vadisine yerleşen veözellikle 1371 Meriç zaferinden sonra Makedonya'yı ve diğer topraklarını fethetmeyebaşlayan Osmanlı Türklerine katılarak Sırplara, Rumlara, Bulgarlara, Romenlere,Arnavutlara ve diger Balkan unsurlarına karşı kahramanca savaştılar. Böylece onlar,Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin Balkan yarımadasına yerleşmesine, Osmanlıdevletinin bu yarımadada 550 yıl kalmasına ve bu yarımadanın bir Müslüman Türk bölgesiolmasına yardımcı oldular.

Osmanlı Türkleri Balkan yarımadasınıve diğer toprakları orduyla fethettiler. Bu toprakları Hun, Avar, Bulgar, Oğuz,Vardar, Peçenek, Kuman ve Selçuklu Türklerinden kalan ve Anadolu'nun değişikyerlerinden getirilen binlerce Türk ailesiyle 550 yıl fevkalade iyi bir şekilde idareettiler. Onlar 1371-1912 yılları arasındaki dönemde Balkan yarımadasının etnik yapısınımilletimizin lehine değiştirdiler. Bu dönemde Sava ve Tuna'nın güneyinde bulunantoprakların nüfusunun % 50'sinden fazlasını Türkler oluşturuyordu.

Başka bir söyleyişle Osmanlı Türkleribu toprakları orduyla fethettiler ve oralarda nüfus çoğunluğuyla milletle kaldılar.Osmanlı Türleri, Avrupa ve Balkan tarih biliminin öne sürdüğü gibi Avrupa ve Balkantopraklarına istilacı olarak gelmediler. Onlar bu topraklara kurtarıcı olarakgeldiler. Çünkü onlar söz konusu topraklara gelmeden önce oralarda yaşayan halkkendi idarecilerinden ve din adamlarından çok büyük eziyet çekiyordu. Bu eziyet altındainim inim inliyordu. Bu yüzden Osmanlı idaresinden hiç bir baskı görmeden gönüllüolarak İslamı kabul etti. Çok adil bir müessese olan Osmanlı devletinde huzur ve güvenceiçinde yaşadı. Yoksa Osmanlı devleti böyle bir devlet olmasaydı, beş buçuk asıryaşayabilir miydi?

Gostivar Türkleri


Gostivar'ın çok uzun bir tarihi vardır. Bu tarih MÖ.VIII. asra kadar uzanmaktadır. MÖ. 170-169 yıllarında bugünkü Gostivar'ın yakınlığındaDraudak adında bir şehrin bulunduğu bilinmektedir. Bu dönemden kalan maddî kültürizleri genellikle Polok vadisini çevreleyen bayır ve tepelerde bulunmaktadır. Bu izlerarasında Roma, Bizans, Hun, Avar, Bulgar, Vardar, Oğuz, Peçenek, Kuman ve Osmanlı Türk,İlyr, Slav ve diğer kavimlerden kalan mimarî ve benzeri eserler bulunmaktadır.

Bazı Makedon müellifleri Gostivar adınınen eski Slav antroponimlerinden kaldığını söylemektedirler. Bu adı Hostivar şeklindeÇek cumhuriyetinin başkenti Praga'nın bir mahallesi taşımaktadır. Adı geçenMakedon müellifleri, Gostivar adının Slavca yabancı veya misafirler anlamında olan"gosti" kelimesinin acele eder, hızlı gider, hızlı yürür, canlıdır,kaynatıyor, yemek pişiriyor anlamlarında oyan "variti" veya "var"fiilleriyle birleşmesinden meydana geldiğini öne sürmektedirler. Bu müellifler XI. asırdaGostivar yerine Radogost, Gostirad, Gastovit, Dobrogost, Dragost, Milogost, Stragost veYadovar adlarının kullanıldığını söylemektedirler. XII. asırda ise bazı yerlerdeGostivar adının Gostimir ve Gostomir şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Sırpçabu ad, Gostodrag, Gostimir, Dobrogost, Radogost ve benzeri adlar şeklinde; Çekçe'deHostivar, Hostibor, Hostimil ve Hostihrad; Lehçe'de ise Goşciwit, Gociwuj ve dier şekillerdekullanılmaktadır.

"Var"kelimesi veya "-var" morfemi Türkçe'den başka bütün Slav dillerinde"var" veya "-var"; Macarca'da "vár" veya "-vár";Romence'de "oara" veya "-oara"; Lehçe'de "war" veya"-war"; Arnavutça'da "vari" veya "-vari"; Farsça'da"vâr", "-vâr", "-vâre" ve "-vâri" şekillerindekullanılmaktadır. Makedonca'da Gostivar, Vardar, Vardarişte, Vardara, Vardarski,Vardarka, Vardarinka, Povardarye, Povarderest, Jitovar, Kalivar, Yadovar, Samovar,Hvalivar; Karadağ Sırpçası'nda Vardar, Antivari, Varvara; Boşnakça'da Varda,Varvara; Arnavutça'da Kalivari; Hırvatça'da Byelovar, Daruvar, Vukovar; Romence'de Timişoara,Curtişoara, Scarişoara, Sighişoara, Calidioara; Çekçe'de Hostivar; Macarca'da Dombuvár,Dünöföldvár, Györvár, Kaposvár, Kupavár, Mosonomagyarvár, Naludvár, Sarvár, Székesfehervár,Sgedvár, Tiszavasvár, Tiszoföldvár, Várpolata, Vasvár ve diğer adlarda görülmektedir."Var" kelimesi veya "-var" morfemi Çek özel adlarında Hostivar,Varohost, Varobyl; Bulgar özel adlarında Hvalivar; Leh özel adlarında ise Grochowar,Grochowarsko şeklinde görülmektedir.

Gostivar kelimesinin562-803 yılları arasında Avrupa'da ve Balkan yarımadasında Avar Türklerininhakimiyeti altında kurulan Avar Türk-Slav kabileleri birliği döneminden kalması mümkündür.Bu kelimenin akla ilk gelebilecek anlamı "misafirlervar"dır. Ancak,"gosti+var"daki "var" kelimesi, Türkçe'de "yok"un karşıtıanlamında değildir. Arapça'da ve Hun veya Avar Türkçesi'nden Macarca'ya intikal etmişbu kelimenin "kale" ve "hisar", "bekleme" ve "karşılama"anlamları vardır. Farsça'da ise "gibi" benzetme edatı, malik veya sahipolma, "-li" ve diğer anlamları vardır. Böylece gostivar kelimesine;misafirler bekleme veya karşılama ve misafirler kalesi, misafirlere sahip olma,misafirli yer, misafirperver, misafirci memleket veya diyar anlamlarını vermek mümkündür.

Gostivar Türklerinintarihi 378 yılında bu yerlere de Hun Türklerinin yerleşmesiyle başladı. Bu, aslındaGostivar ve civarının üzerine yapılan ilk Türk akınıdır. 378-1371 yılları arasındabu tohraklara Avar, Bulgar, Vardar, Oğuz, Peçenek ve Kuman Türkleri akın yaptılar. BuTürk boyları söz konusu yerlerde de çok kıymetli akın yaptılar. Bu Türk boyları sözkonusu yerlerde de çok kıymetli mimarî ve benzeri eserler ve maddî kültür izleri bıraktılar.Bu eserlerin ve izlerin bazıları zamanımıza kadar ayakta kalabilmeyi başardı.

Bugün, adı geçen Türkboylarından kalan antronimlere, toponimlere, hidronimlere ve benzeri adlara rastlanmaktadır.Osmanlı Türkleri, Gostivar ve civarını fethettikleri sırada Gostivar, Vardar, Radika,Kunova, Moghor, Şardağı, Tetova, Dervend <Derbend vd. Türk toponimlerinin dışındaÇaylı veya Çaylak'tan gelen Çayle, Raven, Raptiştah vd. yerlerde hasara uğramış,ancak günümüze kadar kıymetli eserler olarak ayakta kalabilmeyi becermiş kalelere,kulelere, hisarlara, su depolarına ve kemerlere, hazinelere, mezarlıklara, köprülerevd. mimarî eserlere rastladılar. Fakat, Osmanlı'dan önceki Türk boylarından kalandil, edebiyat, sanat, folklor, müzik folkloru, mimarî eserler vd. maddî kültür izleriyok denecek kadar az araştırıldığından ötürü söz konusu Türk boylarından kalaneserlerden ve izlerden şu anda fazla bahsetmek mümkün değildir.

Gostivar ve civarının üzerineikinci Türk akını 1336 yılında Batı Anadolu'dan onlarca gemiyle Selanik limanındaçıkartma yapan ve daha sonra Gostivar, Raptiştah, Banitsalar vd. yerler de dahil olmaküzere Vardar ırmağının kaynadığı yere kadar binlerce Osmanlı Türkünün ulaşmasıylagerçekleşti. Şu anda bu yerlerde yaşayan Türklerin bir kısmı söz konusu Türk akıncılarınıntorunlarıdır.

1875-1878 Büyük Doğu Buhranında Rumeli ve Makedonya



Tarih yönünden uzak başlangıcı olsa bile, DoğuBuhranı, Avrupa devletleri ve Osmanlı Devleti arasında, Napoleon Bonaparte'ın 1798'deMısır'a girmesiyle ve 1815'de Viyana Kongresi'nde adlandırıldıktan sonra, 1918'deOsmanlı Devleti'nin parçalanması ile yerini Yakın Doğu veya Uzak Doğu Buhranıterimleriyle anlatılan sorunlara bırakarak, bir tarih terimi ve sorunu olarak varlığınıdevam ettirdi. Bu genel düşünce çerçevesinde Doğu Sorunu adı altında tarihe maledilmiş olan olaylar sırasıyla şunlardır: 1798'de Napoleon Bonaparte'ın Mısır'agirmesi, 1821'de Yunan Ayaklanması, 1830'da Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nınAyaklanması, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1858 Cidde ve Suriye isyanları, 1857-1861 Eflâkve Boğdan isyanları, 1858-1870 Sırbistan olayları ve 1859-1869 Süveyş KanalıMeselesidir. Bütün bu olaylar Osmanlı Devleti'nin iç sorunu olarak başladıklarıhalde, 1856 Paris Antlaşması'nı imzalamış olan Avrupa devletlerinin araya girmeleriile birer devletlerarası sorun karakteri kazanmışlar ve ilgili bölgelerin özerklikhaklarının genişletilmesi ile son bulmuşlardı.

Doğu Buhranı 1875'te yeni bir safhayagirdi. Maliyeyi düzenlemek amacıyla. 1875'te, Bâb-ı Âli a'şar vergisini dörtte birarttırdı. Bu karar Hersek'te Sırp Ayaklanması'nın çıkmasına sebep oldu. Ayaklanma13 Nisan 1875'te Hersek'in birkaç küçük köyünde başladı. Sırplar'in vergi toplayıcılarınasaldırmaları Vilâyet garnizonlarının müdahalesine yol açtı. Ayaklanan Sırp köylülerininçoğu Karadağ'dan aldıkları silâh ve cephaneyle yolları kestiler, köprüleri ele geçirdiler.Ayaklanma kısa zamanda Bosna ve Hersek'in diğer yerlerine de yayıldı. Böylece hem içhem dış diplomatik bunalımı başlatan bu ayaklanma esasta 1878 yılına kadar sürecekolan "Büyük Doğu Buhranı'nı başlattı.

Bosna ve Hersek Ayaklanması'nınbaşlamasından sonra Sadaret'e Mahmud Nedim Paşa getirildi. Yeni idareciler grubuistenilen ıslâhatları destekliyor, yalnızca siyasî dengeyi kendi lehine çevirmekistiyordu. Göreve gelir gelmez yeni Hükümet valilerin vilâyetlerdeki yönetimleriyleilgili değişmeler yaptı. Bir süre sonra, aşara eklenen ek vergiyi kaldırdı, çoksayıda çiftçinin ödenmemiş borçlarının bir kısmını affetti. Bundan başka 20Ekim 1875'te getirilen İrade ve 12 Aralık 1875'te getirilen Fermanla vergi ve hukuk düzenlerindeOsmanlı Devleti'nde genel ve temelli ıslâhatların yapılacağına söz verdi. Bu çabalararağmen ayaklanma yine devam etti.

Bosna ve Hersek Ayaklanması,Osmanlı Devleti'ne karşı, Bulgar Ayaklanması'nı başlatmak için kurulan Bulgar ihtilâlcikomitelerini teşvik etti. Bu durumdan faydalanan Bulgarlar Nisan 1876 yılında Filibe vePazarcık yakınlarında Balkan Dağları'nda bir ayaklanma hareketine girdiler.Bulgarlar, ayaklanma sırasında orada yaşayan Türkler'e katliam ve soykırım yaptılar.Türkleri Bulgarlaştırmaya ve Hristiyanlaştırmaya çalıştılar.
Bosna ve Hersek'te emelleri olan Sırbistan, ayaklanan köylülere her çeşit yardımyapmaktan başka, Rus desteğini sağlayarak Karadağ ile bir antlaşma imzaladıktansonra 1 Temmuz 1876'da Osmanlı Devleti'ne savaş ilân etti. Böylece Birinci BalkanBuhranı başlamış oldu.

Bosna ve Hersek Buhranı,Bulgar Ayaklanması ve Osmanlı-Sırp-Karadağ Savaşı, Avrupa devletlerine OsmanlıDevleti'nin iç işlerine karışma fırsatı verdi. Balkan Yarımadası'nda kendilerinien alâkalı gören Avusturya-Macaristan ve Rusya, aralarında bir ihtilâfın veya silâhlıçatışmanın çıkmaması için Osmanlı-Sırp-Karadağ Savaşı'nın başlamasındanbir hafta sonra Balkan Bunalımı ile ilgili gereken önlemlerin alınması veya görüşbirliğine varılması ihtiyacını duydular. Kendi tepkilerini ifâde etmek ve amaçlarınaulaşmak için Rus Çarı II. Aleksandr ve Avusturya-Macaristan Çarı Frans Joseph 8Temmuz 1876'da Avusturya'nın Reichstat Kasabası'nda Reichstat Antlaşması'nı imzaladılar.

Reichstat Antlaşması, aslında,daha sonra, Osmanlı Devleti'nin Avrupa bölgelerinin Rusya ve Avusturya-Macaristan vegeri kalan bölgelerin ise İngiltere ve Fransa arasında paylaşmasının temellerini atmışoldu. Böylece "Reichstat Antlaşması'yla Doğu Buhranı uluslararası diplomatik değerkazandı. Türk ordularının Ağustos 1876'da Aleksinats'da Sırpları felâkete uğratmalarıDoğu Buhranı'na yeni boyutlar kazandırdı. Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne gönderdiğiültimatom Sırpları ezilmekten kurtardı. Sırp yenilgisini bahane ederek, fakat çoktandırKaradeniz'i bir Rus gölü haline getirmek, Boğazları ve Balkan Yarımadası'nı kendikontrolü altına almak ve Doğu Akdeniz'e inmek hevesine kapılmış olan Rusya'nın,Balkan Yanmadası'nda bir müdahalede bulunma ve Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açmaihtimali artmış oldu. Rusya'nın Balkan politikasının gerçek amacı Balkan Yarımadası'ndaTürk ve Müslüman olmayan unsurların çıkarlarını korumak değildi. Onun esas amacıkendi istilâcı, ekonomik ve siyasî çıkarlarını korumaktı. Rus Çarlığı sözüedilen dönemde dünyaya hâkim olmak istiyordu.

Doğu Buhranı'nın başlamasıylaBalkan devletçikleri Sırbistan, Yunanistan, Karadağ, 1878'den sonra Bulgaristan daOsmanlı Devleti'nden "kalacak olan" mirastan pay istiyorlardı: Sırbistan,Bosna, Güney Sırbistan ve Makedonya'yı; Bulgaristan-Makedonya, Doğu ve Batı Trakya'yı;Yunanistan ise "Megali İdea" uğrunda Tesalya, Epir, Makedonya, Girit, BatıTrakya, Selanik ve Doğu Trakya'yı işgal edip İstanbul'a inmek istiyordu.

XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Makedon İlişkileri


XIX. yüzyılın ikinci yansında hâlâ bir Türk Bölgesiolan Makedonya'nın ne siyasî, ne millî, ne dinsel, ne de etnografik bütünlüğü vardı.Bu dönemde, adı geçen bölgede, komşu Balkan devletleri türlü baskı vepropagandalarla Makedonya Slavları'nı eritmeye çalıştılar. Onlar Makedonya'da kendiüstünlüklerini sağlamak için, XIX. yüzyılın ilk yarısında sık sık din ve ırkçatışmaları, şiddet olayları ve isyanlar çıkarttılar.

Söz konusu dönemde, bu devletler MakedonyaSlavları'nın özel ve kamusal hayatı üstüne bir korku çöktürdüler. OsmanlıDevleti ise Türk olmayan unsurları eğitim, kültür, ekonomik, sosyal ve siyasîhayatta birleştirmeye çalışarak kendi adaletli idaresini sürdürüyordu. Böylesineayrı, böylesine düşman unsurları yönetip yürütmekteki güçlük çoğu kez buDevlet'in üstünde kendi etkisini gösteriyordu.

XIX. yüzyılın ikinci yarısındaOsmanlı Devleti'nde yaşayan milletlerin, onlar arasında "egemen millet" olanTürkler'in de eğitim, kültür, ekonomik, sosyal ve siyasî hayat şartları aynı veyabenzerliydi. "Egemen millet" olarak sayılan Türkler'in durumu azınlıklarındurumundan pek farklı değildi. Türk Milleti'nin Osmanlı toplumundaki gerçek durumunuen iyi şekilde büyük fikir adamı ve sosyolog Ziya Gökalp izah etmiştir. Yüzyıllarcaaynı gökkubbe altında sürdürdükleri ortak hayatın neticesinde XIX. yüzyılınikinci yarısında Türkler ve Makedonya Slavları arasında iyi ilişkiler kurulmuştu.Bu ilişkiler sonucunda Türkler, Makedonya Slavları'nın hayatında oldukça etkili olmuşlardı.Türkler'in bu etkileri geniş çaplıydı ve Makedonya Slavları'nın hayatındaki heralanda göze çarpıyordu. Türkler'in geniş çaptaki bu etkileri Makedonya Slavları'nınyaşayış tarzlarının âdeta ayrılmaz bir parçası olmuştu. Söz konusu etkiler özellikledil, edebiyat, folklor, müzik folkloru, mimari ve diğer sahalarda göze çarpıyordu.

Meselâ, Makedonca'da yüzyıllarca7-8 binden fazla Türkçe kelime kullanılmıştır. Bugün ise bu sayı üç bindenfazladır. Söz konusu dönemde Türk Milleti'nin Makedonya Slav halkına karşı tutumuher zaman olduğu gibi oldukça olumluydu. Türkler, Makedonya Slavlarının millî varlığını,bütün nitelik ve değerlerini tanımış ve hattâ çoğu kez onları takdir etmiştir.Bu durumu tarihçi Angel Dinev şu sözlerle izah etmektedir: "Aynı devlette yaşayanTürkler, Makedonlar'ın sosyo-ekonomik, siyasî ve din haklarını tanıyorlardı".
Türkler ve Makedonya Slavları düzensizliğin hâkim olduğu bazı dönemlerdebirbirlerine destek oluyorlardı. 1787-1792 yılları arasında yürütülen Türk-Avusturya-RusSavaşı'ndan sonra Kırcaali'de beliriveren bazı Bulgar ve başka eşkiya çetelerininsaldırılarına karşı Türkler ve Makedonya Slavları birleşerek kendilerini korumuşlardı.

Türk Milleti, çoğu kezMakedonya Slavları'na yardım etmiş ve onları kötü durumlardan kurtarmıştır. Buiyi ilişkilerin bir örneği olarak Köprülü'de Molla Halil Efendi olayı gösterilebilir.
Köprülü Kaymakamı'nın Hristiyanlar'a yaptığı bazı haksızlıkları, 1879 yılındaKöprülü Türkleri'nin tepkisini çekmişti. Onlar, aynı yıl, Hristiyanlar'la beraberkarma bir delegasyon kurarak Selanik'te Doğu Rumeli ile ilgili kurulan Avrupa Komisyonuüyesi Fransız Napoleon de Ring'den yardım istemişlerdi. Türkler'e başkanlık edenMolla Halil Efendi, Kaymakam'ın Hristiyan halkına yaptığı haksızlıkları saydıktansonra Napolen de Ring'e: "Biz Hristiyanlar'la beraber idarecimizin değiştirilmesiniistiyoruz... Din ve ırk farkı yapmadan Hristiyan vatandaşlarımızla iyi geçinmekistiyoruz..." demiştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısındaTürkler, Makedonya Slavları'nın sosyo-ekonomik, eğitim, kültür, sanat vb. alanlardailerlemesini takdir etmiş, maddî yardımlarda bulunarak onların güven ve sempatilerinikazanmışlardı. Söz konusu Türkler'den biri İştipli Hacı Salih Efendi'dir. SalihEfendi 1877 yılında İştip'te inşa edilen "Aya Kiril ve Metodiy" İlkokulu'na10 altın lira bağışlarken şu sözleri de ilâve etmişti: "Ben Hristiyan vatandaşlarımiçin çok iyi şeyler duymuştum. Fakat bugün gözlerime bile inanamıyorum. Kalbimsevinçten fırlayacak nerdeyse. Sizin böyle bir maneviyata ve parlak bir geleceğe sahipolmanız beni çok sevindirdi".

Üsküp MetropolitiTeodosiy'in, Bulgar Eksarh'ı I. Yosife 4 Ekim 1890 yılında Koçana'dan gönderdiğimektupta Türkler'in Hristiyanlara karşı gösterdikleri olumlu davranışlardan sözetmiştir.Metropolit Teodosiy aynı mektupta 23 Eylül 1890 yılında İştip'te düzenlenen dinî törendeve kendisinin Koçana'ya yaptığı ziyareti sırasında Türkler'in ona ve Hristiyanlarakarşı gösterdikleri ilgiden bahsederken "İştip'te olduğu gibi Koçana'da da TürklerHristiyanlara hoşgörüyle bakıyorlardı. Karma Türk-Hristiyan köylerinden geçtiğimizsırada, Türk köylüleri de beni karşılamaya çıkmışlardı" sözlerini ilâveetmiştir.

Makedonya'da, Türk-Hristiyanilişkilerini inceleyen ünlü Sloven etnologu K. Gersin Makedonya ile ilgili hatırlarındaşöyle demektedir: "Türk köy halkı Makedonya'da kendini oldukça temiz tutmuş,namusunu korumuş, Kur'an ilkelerine bağlı kalmış, içki düşkünü ve eşkiya olmamış,cinayetler işlememiştir. Cinayetleri işleyenler genellikle yabancılardır..."
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Makedonya Slav halkı kendi "millî" ve dinîbağımsızlığı için Fener Rum Patrikliği, 1870 yılından sonra Bulgar Eksarhlığıve Sırp siyasî propagandasına karşı mücadele etmiştir. Bu mücadele sırasındaMakedonya'nın bazı yerlerinde, Makedonlar ve Türkler, Makedonlar'ın Rum ve Bulgarkilise taraftarlarıyla geçindiklerinden daha iyi geçinmişlerdir. Bu gerçeği Sırptarihçisi Yovan Hacı Vasiliyeviç: "Pirlepe'de Sırplar'la Türkler, Sırplar'ınEksarhist ve Patriklik taraftarlarıyla geçindiklerinden daha iyi geçiniyorlardı"sözleriyle dile getirmiştir.

Türk ve Makedon tarihbiliminde, Yeni Osmanlılar'la Makedonya Slavları arasında 1865 yılına kadar siyasîveya başka ilişkilerin olup olmadığına dair kesin bilgiler yoktur. Söz konusu dönemdeOsmanlı Devleti'nde ıslâhatlar genellikle Avrupa devletlerinin veya Yeni Osmanlılar'ınbaskısıyla yapılmıştır. Yapılan ıslâhatların neticeleri bütün Osmanlılar'ın,onlar arasında Makedonya Slavları'nın da sosyo-ekonomik, siyasî, eğitim ve kültürelilerlemesine yol açmıştır.


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 115772 ziyaretçi (242694 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol