ŞEYH ŞAMİL ÖNEMLİ

ÖZERK TÜRK CUMHURİYETLERİ-GERİ DÖN
Şeyh Şamil


Gece kurt yavrularken, geldik dünyaya
Sabah kükrerken arslan, ismimiz kondu

      Dünyanın en zengin ve güzelülkesi olan Kafkasya, insan ve tabiat güzelliğinin olduğu kadar, kahramanlığın da eşsizvatanı olarak bütün tarih boyunca ayak üstünde ve başı göklerde kalmış bircennet köşesidir.Bütün dünyanın gözü bu cennetin üzerinde titrediği halde ne haçlıakınları, ne cihangirlerin istilaları ve ne de yeşil bayraklı din orduları bu beyazkartallar yuvasına asla sahip olamamışlardı.

      Büyük Osmanlı SerdarıBaltacı Mehmet Paşa 'nın bir gecelik kapatması Katerina isimli Çariçenin kocasıolan Deli Petro'nun azgın ve hilekar saldırısı, istiklal ve hürriyetine tozkondurmayan bu bakir Türk yurdunun kapılarında çalınan ilk uğursuz felaket çanıolmuş ve Kafkasya birdenbire müthiş bir ihtilal ve savaş diyarı kesilivermişti.

      Baltacının otağına veyatağına giren Katerinanın adaşı ve yoldaşı olan başka bir taçlı kadın, yaniikinci Katerina Kafkas'ın bağrına sokulmayı Baltacının koynuna girmek kadar kolaysanarak, Deli Petro'nun yarım kalan zalim teşebbüsünü ele almış, ateş ve ölüm saçanen barbar ordularla ve zulüm kusan en kalabalık sürülerle Kafkasya ya saldırmıştı.

      Deli Petro gibi ikinciKaterina da bu cennete sahip olmadan ve bu güzel insanları dize ve amana getiremeden budünyadan gözleri arkalarında kalarak göçüp gitmişlerdi.
Kafkasya, o gün, bu iki büyük kahpe nin müşterek bir vasiyeti hükmüne girmiş ve bütünRus Çarları bu vasiyete bir ibadet aşkıile ve dört elle sarılmışlardı.

      19'uncu asır dünyasıkulak kesilmişti. Dünya edebiyatı bu nispetsiz adetler arasındaki şanlı boy ölçüşmeninhayranlığı içinde baş dönmeleri geçiriyor, hatta Tolstoy gibi büyük Rus edipleri,Puşkin ve Lermentof gibi meşhur Rus şairleri Kafkas'ın yiğit kıyafetine girerek vebir Kafkas mücahidi ruh ve heyecanı ile bu emsalsiz vatan müdafaasının romanlarınıdestanlarını yazıyorlardı.

      Koca bir Çarlık Rusya'sınınkarşısında tek başına ve seve seve harbi kabul etmiş bulunan Kafkasya'da, eli silahtutan herkes düşmana saldırıyor, kadınlar bile erkeklerin harp iştahını kabartanbir aşk ve şevkle dişi kartallar gibi çarpışıyorlardı. Bu alabildiğine cüretkarve çetin mücadeleyi sekteye uğratmamak bu büyük ihtilal ruhunu söndürmemek lazımdı.
Mansurla başlayan ilk mücadele Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil işte bu mühim endişeminmükemmel cevabı idi. Bu milli ve orijinal ihtilal devletinin mürşidi ve şefi GaziMuhammed isimli büyük bir kahramandır.

     Bu teşkilattan sonra Kafkasya'davatan fikri ve ihtilal ruhu bir kat daha alevlenmiş, Allah muhabbeti ile vatan aşkıruhlarda yanyana yer almıştı. Ölümü sırf kahramanlık gayretiyle bir sevgili gibikucaklamayı anane bilen Kafkas mücahitlerinin ruhlarında Allah ve vatan meşaleleritutuştuktan sonra bu şahlanan ruhların karşısında çarların çeşitli orduları veçeşitli tabiyeleri perişan bir hale gelmişlerdi.

     Büyük millet ihtilallerinin bağrındanvakit vakit büyük çaplı millet adamları doğar. Kafkas muharebeleri de GaziMuhammed'in yanı başında, iki metreden aşkın boy ile ve kılıcını kullanmaktaki şaşırtıcımaharet ile, geniş bilgisi ve hudutsuz cesaretiyle heybetli bir savaşçı türetmişti.Kan ve ateş bürüyen bütün gözler, bir anda bu heykel vücutlu kahramana çevrilmiş,Mürşidin derin gözleri bu müstakbel başbuğun üzerine muhabbetle dikilmişti.

     Bu, Girimli Şamildi. Mürşidi ŞeyhCemaleddin ona dünya ve ahiret ilimleriyle beraber, muhabbet ve itimadının parlak birnişanesi olarak da kızı Zahide'yi Şeyh Şamille evlendirdi.

Gimri Muharebesi


Kartal yuvalarında emzirdi analarımız
Eyer üstünde savaşı öğretti babalarımız

     Doğduğu ve çocukluğunugeçirdiği Gimri'yi, Çar askerlerine karşı müdafaa ederken mucizeleşen bir şahsicesaretin erişilmez örneğini gösteren Şamil, yalnız kendi kılıcına hükmediyordu,pençesinde efsaneleşen bu kılıcı sol eliyle kullanan Gimri'li dev yavrusu köydeki bütünsilahları sustuğu ve kabzaları kavrayan son bileğe kadar nabızların durduğu andatek bir kılıcın kendi elinde ne müthiş bir silah olabileceğini göstermişti. Şamilin,çocukluk arkadaşı, köylüsü, hürriyet mefkuresinin en büyük mümini, ihtilalin mürşidi,Dağıstan'ın Mansur'dan sonra ikinci imamı ve başbuğu Gazi Muhammed, Gimri'nin sonkaranlık ve rüyalı gecesinde ermişlere has birkaç söz söylemiş, o gecenin kanlısabahında olacak işleri bir bir haber vermiş ve Şamil'in daha otuz yıl sürecek vezafer destanlarıyla dolup taşacak şanlı istikbalini müjdelemişti.

     Gazi Muhammed,uykusundan silkinerek kalkmış, dudaklarından düşmeyen dualarını tekrarlayarak Şamil'ebu sözleri sadık bir rüyanın içinden seçip anlamıştı:

"Ey Şamil, artık bana yolculukgöründü. Benden sonra Hamzat imamlığı eline alacaktır. Fakat o da ancak pek azmuammer olacak, Kafkasya'nın mukadderatına senelerce sen hükmedeceksin, yıldızınuzun seneler bu dağlarda güneş gibi parlayacak, namın dünyaları tutacak, çarlaraboyun eğmeyecek, çar ordularına kan kusturacaksın. Gimri'yi bugün bırakıp gitsenbile yine kurtarır, benim mezarımı düşman ayağı altında bırakmazsın inşallah."

     Gimri'de taş üstündetaş kalmamıştı. Bu küçük köye müstahkem bir kale gibi muhasara topları getirmeğeüşenmeyen ve utanmayan ve ağır topçu bombardımanlarıyla göz açtırmayan düşmankuvvetleri son tek tük tüfek ateşleri de sustuktan sonra dört koldan içeri üşüşmüşlerdi.Küçük köy susmuştu. Fakat ayakta kalan son kaya parçasının arkasında bir çiftkalp halinde bütün Dağıstan'ın yüreği çarpıyordu.

 

Ölümcül Yara

 

Dagların şahinleri gibi özgürce yetiştik
Gururla cıktık zoluklardan, bozgunlardan

     Son sadık rüyanınmahmurluğu içinde gözleri kan çanağına dönen Gazi Muhammed, Şamil'e döndü , gözgöze gelmeleri ile efsane kılıçların ve dev endamlı iki savaşçının başları üzerindeyanıp sönmesi bir oldu. Siperin arkasından: "Allah, Allah" diye fırlamışlar,düşmanın domuz topu gibi birbirine girdiği en kalabalık yerinde dalmışlardı.Vadesi yeten Gazi Muhammed, alnından yediği bir kurşunla yıllardan beri kovaladığıölüme kavuşmuş, kendisinden şad ve hoşnut olan vatan toprağına sırt üstü ve müsterihuzanmıştı. Allah'ına bakan gözlerini Şamil öptü ve mübarek elleri ile ve biribadet vecdi içinde kapadı.

     Şamil, her şeydenevvel, Çar ordularının yıllarca ve ödeye ödeye bitiremedikleri Gazi Muhammed'indiyetinden işe başlamalıydı. Kılıcı o meşhur solak elinde duruyordu. Bunu kafi görmedi,kamasını da sıyırarak dişleri sarasına sıkıştırdı. Bu sırada üzerine birhevenk düşman askeri çullanmıştı. Sırtı müthiş bir zelzele gibi sarsıldı,insan hevenginin altından iki metreden aşkın boyu ile Şamil yay gibi fırlayıp kalktı,kaması kabzasına kadar kan içmişti, eli korkunç bir süratle işliyor, ayağınındibinde bir sürü yırtıcı mahluk can çekişiyordu. Kalabalık, şaşkınlık ve dehşetiçinde birbirinden açılmış ve gerilemeğe başlamıştı. O zaman kılıç o çar şairlerinindestanlarına ilham olan kerametini bütün kıvraklığıyla göstermişti. Yiyen iflaholmuyor, hışmına uğrayan baş, omuz üstünde kalmıyordu.

     Düşman, bu tek kılıçkarşısında hemen hemen bir günlük bir savaş kayıbı vermişti. Tam bu sırada birtaşın arkasında hazırlanıp hız alan iri bir kazak, üç köşeli ve oluklu süngüsünübiçimine getirip Şamilin göğsüne olanca şiddetiyle saplayıverdi. Süngüyüyemesiyle kılıcını kazağın kellesine savurması bir olan Şamil, hedefe ulaşamadığınıgörünce bir lahza bile tereddüt etmeden düşman süngüsünün kabzasına iki eliyleyapışmış ve ruhunun bütün kuvvetiyle bu süngünün üzerine abanıp mesafe kazanmakve düşmanı kılıç menziline sokmak gayretine düşmüştür. Süngü bir hamlede Şamilinsırtından çıkmış, fakat kılıç şaşırmadan hedefini bulmuştu. Kazağın kellesibir tarafta gövdesi bir tarafa uçarken Şamil beşeri takatin erişemeyeceği son birtahammülle o uzun ve ağır tüfeğin ucuna takılı süngüyü göğsünden çıkarıpatmış ve her taraftan yağdırılan tüfek ateşleri arasında ve gecenin karanlığındanistifade ederek bir taş kovuğuna girip mağaradan mağaraya sürünerek gözden kaybolmuştu.

     Gimri camiinin müezziniMehmet Ali, gecenin korkunç karanlığı içinde bir dev hayaleti gibi süzülüpkaybolan Şamilin yarı canlı cesedini sadık bir gölge gibi takip etmişti. Küçükmescidin bu büyük müezzini, büyük ihtilalin ve Kafkasya'nın müstakbel ve yüce imamınınüzerine Tanrı tarafından gönderilmiş bir meleği gibi kanatlarını açmış, onu ikimetreyi aşan levent endamına ve pehlivan cüssesine rağmen canını dişine takarak sürüklemişve düşman elinde bırakmamıştı.

     Şamil ciğerlerinidelen ve sırtından çıkan ümitsiz bir süngü yarasının, imanlı göğsünün üstündeen büyük rütbeli ve şanlı nişanını taşıyordu. Vücudunda kırk azılı şövalyeyibir anda cansız düşürecek kadar ağır ve çeşitli yaralar taşıyan kırk canlı DağıstanAslan'ının, bütün bu yaralar da yetmiyormuş gibi, kaburga kemikleriyle sağ omzunun köprücükkemiği de kırılmıştı. Gimri mescidinin müezzini onu, sapa ve sağır bir mağaranınmahrem bir köşesine yerleştirdikten sonra, Şamilin kalpağına doladıktan sonraarkadan beline kadar sarkıttığı o meşhur beyaz sarığını çıkararak evvela biroluk gibi durmadan kan boşalan göğsündeki müthiş yarayı tıkadı. Şamil artıktamamıyla kendinden geçmişti.

     Dağıstan'ın ecelemeydan okuyan, ölüm yolcularını yollarından çeviren meşhur ve eşsiz cerrahı Abdülaziz'inköyü bu mağaranın iki saat ötesinde bulunuyordu. Gimri müezzini, gizli ve kestirmedağ yollarına düşerek soluk soluğa bu köye yetişti ve doğru Abdülaziz'in yanınagirdi.

     Abdülaziz, Şamilinilk eşi Fatımatın babasıydı. Yatsı namazını henüz bitirmiş ve seccadesinde duaetmekle meşgul ve seccadesinde dua etmekle meşgul olan bu ünlü ve sihirli cerrah,Gimri müezzininin büyük bir telaş içinde ve kanlara bulanmış bir halde içeri girdiğinigörünce, Şamile bir hal olduğunu derhal anlamış ve: -"Hayırdır inşallah?"diye yerinden fırlamıştı. Müezzin efendi, hadiseyi iki kelime içinde anlattıktansonra Abdülaziz, Rusya ve hatta Avrupa cerrahi fenni için hala esrarlı bir muamma gibikalan şifalı ilaçlarını atının terkisine başlayarak çala kırbaç Şamilin imdadınayetişmiş ve derhal ilk tedavisini yapmıştır.

     Şamil ormanlar içindeve mağara köşelerinde üç gün gizli tedavi edildikten sonra sapa bir dağ köyü olanUntsukul'a götürülmüş ve burada tam yirmi beş gün kendini bilmeden adeta ölü birhalde yatmış ve Abdülaziz'in kendine has olan hazakat ve tedavisi sayesinde bu kısa müddetiçinde hayata avdet etmiş ve nekahet devresine girmişti.

Şehit Hamzat


        
Tunçtan dağlar kurşun gibi erise de
Onursuz çıkmayız hayattan ve savaştan

       Dağıstan bu ikinciimamı, Avar Hanları sülalesinden Hamzat Bey'di. Tam manasıyla idealist, son derece şiddetlive kanlı icraat sahibi bir adam olan Hamzat, sülalesinin taşıdığı hanlık payesinive Rus çarının yağdırdığı, rütbe, nişan ve paraları ayağının ucuyla teperekihtilal saflarına atılmış ve Gazi Muhammet'e biat ederek Gazi'nin en büyük naibi veŞamil'in candan yoldaşı olmuştu.

       Şamil, ağır hasta döşeğinde,bu hayırlı intihabı haber aldığı zaman çocuk gibi sevinmiş ve şeref kazanacağındandolayı Allah'ına şükretmişti.İcraatında alabildiğine sert ve milli ihtilalin anaumdelerine ve şeriata karşı en küçük bir ihmali görülenler için amansız bir adamolan Hamzat, icraatına ihtilalin önünde en yıkılmaz bir engel olan Avar Hanı BahuBike isimli yırtıcı dişi kartaldan başlamıştı.

Yırtıcı Dişi Kartal


Ey kara toprak, her zerren çatlasa da soğuktan
Sana şerefsiz bir şekilde dönmeyeceğiz

      Avaristan'ın merkezi olanHuzah kasabasını hanlığına merkez ittihaz eden bu kadın, vaktiyle Gazi Muhammed veŞamil tarafından bu kasabaya yapılan hücumları, kaçan askerlerini bizzat çeviripharbe sürmek suretiyle kırmış ve püskürtmüş, çar kumandanlarının bu yüzden büyüktakdirini kazanmıştı.

      Hamzat'ın çok kanlıicraatının bilen ve silahla başa çıkamayacağını hesap eden bu kadın, kendisinehaber göndererek itaat edeceğini bildirdi ve sekiz yaşındaki küçük oğlu Bulatı darehine olarak Hamzad'ın karargahına gönderdi. Hamzad'ın fikri büsbütün başka idi.Bu aileyi ortadan kaldırmaya ve kökünden kazımaya ahdetmişti. Avar hanı Bahu Bike'yetekrar haber göndererek, yapılacak anlaşma müzakerelerinde hazır bulunmak üzere diğeroğullarının da gönderilmesini istedi. Bu çocukların adları Natsal ve Umma han idi.

      Yakasını bir kere kaptırmışolan kadıncağız evvela Umma'yı gönderdi. Fakat o da geri gelmeyince analık şefkatiisyan ederek büyük oğlu Nutsal'a şu emri verdi:
"Hamzad'ın karargahına git ve kardeşlerini ecdadına layık bir erkek gibimüdafaa et".  Hamzad'ın karargahı ahret gibiydi. Bir giden bir dahadönmüyordu. Delikanlı bu acı hakikati bildiği için annesine bu tedbirsizcehareketten vazgeçmesini ısrarla rica etmiş, fakat Hamzat çapında yırtıcı ve dövüşçübir mahluk olan kadın, ayağa kalkarak:
"Yazık ki, sen erkek değilmişsin, git kadınların eteklerinin altına saklan.İşte ben gidiyorum" diye yürüyüvermişti. Cesaretle tanınmış bir genç olanAvar prensi, anasının yolunu keserek:
"Anne, elinde kalan son oğlunu kaybetmene gönlüm razı olmadığı içinitiraz etmiştim. Yoksa ölüm korkusu hatırımdan bile geçmez. Emrin yerini bulsun, bengidiyorum". Diye bile bile ölümün kucağına atılmıştı.

      Bu genç ölüm yolcusu, enseçme ve yiğit adamlarından yanına 20 kişi alarak, kendi saraylarından bir saatuzakta bulunan Hamzat'ın karargahına gittiği zaman imam kendisini bir prense layıksurette hürmetle karşılamış, yanı başına oturtup izaz ve ikramdan sonra:
"Kardeşinizi görmek isterseniz sizi derhal onların yanına götüreyim", diyeberaberine alıp öteki prenslerin bulunduğu çadıra götürmüştür.

     Büyük bir inkılabı müthiş veibretli bir sayfa ile tamamlamaya ve düşmana el uzatan ve avuç açan son hıyanetikanla yıkamağa en kati kararını vermiş olan Hamzat Bey, üç kardeşi çadırlarındabaş başa bırakarak dışarı çıkmış ve naiplerine küçük bir müzakereden sonra müthişemrini dudakları titremeden vermişti: "Muhafızların işini bitirin".

     En kanlı muharebelerde pişipyetişmiş ve kendini göstermiş yirmi tane zorlu Avar muharibinin işini bitirmek dilekolaydı. Dört taraftan sarılan bu muhafızların kılıçlarına sarılmalarına vakitbırakmadan ani bir tüfek ateşiyle haklarından gelinmesi kararlaştırılmıştı. Yüztetik bir anda düştü ve korkunç bir yaylım ateş ortalığı allak bullak etti. Muhafızlarkanlar içinde ortada fır dönüyor ve kılıçlarını yetiştirebildiklerini haşlıyorlardı.Silah sesini işiten Avar beylerinden kendini çadırdan ilk dışarıya atan Umma hanolmuş ve ortada görünmesiyle çadırı tarassut altına alan nöbetçilerden birininkurşunuyla yere serilmesi bir olmuştu.

     Anası tarafından küçük kardeşlerininmüdafaasına memur edilerek ve kellesini koltuğuna alarak bu ölüm ve felaket yuvasınaatılmış olan Nutsal han, kardeşi Umman'ın kanlar içinde yere serildiğini ve dışarıdakıyametler koptuğunu görünce yalın kılıç dışarı fırladı. Silahını büyükbir maharet ve cesaretle kullanan bu yiğit ve asil delikanlı, yırtıcı bir düşman sürüsününiçinde kartallar gibi dövüşüyor, kılıcının menziline sokulanlara dünyayı haramediyordu.

     Nihayet bir kan pıhtısı halindeve kılıcı eminde son nefesini verirken son bir mürit kılıcı, gen başını gövdesindenayırmış ve Hamzat beyin ayağının dibine fırlatıvermişti.
Hamzat, Kafkasya'nın vicdanında Allah muhabbetiyle yan yana yer alan hürriyet veistiklal aşkına karşı en tehlikeli düşman saydığı bu kudretli hanlar ocağını kökündenkurutmaya azmetmişti. Karargahına davet ettiği Avar prensleriyle muhafızlarının işlerinibitirdikten sonra sıra dişi ve büyük anaç kartala gelmişti. Hiç tereddüt etmedenatına atladı ve doğrudan doğruya yavrularını kaybeden o yaralı kartalın yuvasıHunzah'a fırtına gibi saldırdı

Yeni Bir Savaş Yıldızı


Hiçbir zaman hiç kimseye pes etmedik biz
Ya özgürlük, ya ölümdür seçeneğimiz

     Hakarete uğrayan bu yaşlı adamHacı Murat'ın amcasıydı. Hamzat'ın hazinedarı dükkandan çıkınca, bu adam büyükteessürle yeğenleri Osman'la, Hacı Murat'a dönerek:
-"Lanet olsun sizin gibi erkeklere!" diye haykırmış. Hamzat iki süt kardeşinizive analarını öldürdü de o mazlum kanları almaya cesaret edemediniz. Şimdi deihtiyar amcanızı gözünüzün önünde tahkir ettikleri halde kılınız bile kıpırdamıyor!"diye acı acı sitem etti.

     Kafkas adetlerine göre,asilzadeler erkek çocuklarını milli ve askeri bir terbiye almaları için cesur vekahraman bir aileye teslim ederler ve yetişip mükemmel bir delikanlı olunca bu çocuklarailelerine dönerler. Hamzat'ın öldürdüğü Avar hanının ortanca oğlu Umma da busuretle böyle bir Avar ailesinin terbiyesine verilmiş ve o ailenin çocukları olanOsman ve Hacı Murat'la adet veçhile süt kardeş olmuşlardı.

     Bu kardeşliğe göre Dağıstan'daşiddetle hüküm süren kan davası annesine uyarak gerek Bahu Bike'nin gerekse oğullarınınintikamlarını almak vazifesi Osman'la Hacı Murat'a düşüyordu. Bu kan ve şerefborcunu yerine getirmek için gözleyip duran bu kardeşler ve han taraftarları için buhadise barut fıçısının içine sıkılmış bir kurşun tesiri yapmış ve fitneyikoparmıştı.

     Dükkanda bulunanlar ve Hamzad'ınhazinedarından hakaret görenler acı acı birbirlerine bakıştılar. Çok tehlikeli vekanlı bir teşebbüse girişmek için herkes başkasının iman ve cesaret derecesinianlamak istiyordu. Terazinin bir gözünde şeref ve intikam borcu, bir kefesinde, müthişbir ölüm tehlikesi duruyordu. Dişler birbirine kenetlenmiş, ortalığı derin bir ölümsessizliği doldurmuştu. Elleri kamalarında herkes yere bakıyor ve müthiş bir şey düşünüyordu.İhtilali başından vurmaya kasteden ve en tehlikeli bir işi tasarlayan bu dilini venefesini kaybetmiş küçük suikast grubunun uzayan sükutunu bir kartal yavrusu ihlaletmişti. Yeni kanatlanan bu yurtıcı mahluk yavrusu, herkesin kırk besmele ile ağzınaalmaktan korktuğu ismi besmelesiz tekrarlıyor, kılıcının önünde en sarp başlarıtitreten müthiş diktatöre pervasızca meydan okuyordu. "Hamzad'ı ben öldürdüm"diye haykırdı.
Bu, şöhreti dünyaları tutacak olan ve gerilla denilen büyük çaplı çetecilik sanatınıdünyanın en asil ve cesur şövalyelerine parmak ısırtacak bir kemale ulaştıracak meşhurHacı Murat'tı.

     İlk kumandayı hakaret gören vekana susayan intikam kafilesinin en küçüğü vermişti. Hacı Murat'ın cüretli sözü,dilini ve yüreğini kaybedenlerin vicdanlarına çıldırtıcı bir kırbaç gibi şaklamış,eller bir anda kılıçların kabzalarına giderek küçük Hacı Murat'ın büyük sözümukaddes bir yemin gibi bütün kilitlenen ağızlarda tekrarlanmıştı: "Hamzat'ıöldüreceğiz".
Tertibat mükemmeldi. Tasavvur müthişti. Hamzat'ın bizzat söylediği gibi, o gün ölümmelaikesinin eli tutulsa bile Hacı Murat'la, Osman'ın kılıcı işinden geri durmayacakve imam her halde ölecekti.

    Cuma namazı vakti yaklaşıyordu. Acıklıbir sala sesi Huzahı çınlatırken Hamzat'ın naipleri son bir gayret ve endişe ileimamın yanına girip yaklaşan tehlikeyi bir daha hatırlattılar. Ecele, Allah'a imanettiği kadar inanan ve kendini tamamıyla kaderin kollarına teslim eden Hamzat buadamların telaşına hayret ediyor ve en küçük bir ihtiyat tedbiri almayı imanına veyiğitliğine bir türlü yediremiyordu. Dostlarının endişesini görünce, onlarıtatmin etmek için yalnız şu küçük tedbiri almalarına müsaade edilebileceğinibildirdi ve: "Mademki ısrar ediyorsunuz, o halde emir veriniz, camiye herkesburkasız "yamçısız" olarak girip namazlarınıöyle kılsınlar" dedi.

     Bu emir derhal her tarafabildirildi ve hak burkalarını sırtlarından atarak akın camiye gelmeğe başladılar.Hamzat Bey, etrafında naiplerinden ve muhafızlarından on kişi bulunduğu halde camiyegeldi. Bu, tavanı basık ve loş bir cami idi. Son cemaat mahfelinde oturanlarınselamlarını büyük bir tevazu ile iade ettikten sonra mihraba doğru yürüdü. İmamlıkyerine varıp namaza duracağı sırada bulunduğu yerin yanı başında diz çökmüş vekendisine doğru ürkek ürkek bakmakta olan birkaç kişi görmüştü. Bunların hepsi,verilen emre muhalif olarak camiye sırtlarındaki burkalarıyla gelmişlerdi. Emirlerinekarşı en küçük bir ihmali asla affetmeyen ve cezasız bırakmayan celadetli başbuğ,bu adamların üzerine yürüyerek: "Size verilen emri duymadınız mı?Namaza burka ile gelinmeyecek denildiği halde neden dinlemediniz" demeyekalmadan Hacı Murat'ın ağabeyi Osman derhal yerinden fırlayıp kahpe ve riyakar bireda ile arkadaşlarına dönmüş: "Mübarek imamımız namaz kılmak içinta yanımıza kadar gelmeye tenezzül buyurmuş da siz hala yerlerinizde oturmaya utanmıyormusunuz?" diye acı acı tekdir etmeye başlamıştı.

     Osman, bu sözlerle Hamzat Beyioyalarken, bütün arkadaşları, güya, imama tazim ve hürmet gösteriyorlarmış gibihep birden ayağa kalkmışlardı. Tam bu sırada imama bir yılan gibi ayaklarınındibine sürünerek sokulan Osman, birden bire ve arkadan tabancasına asılarak HamzatBey'in göğsüne boşaltmış ve arkadan oracığa çöreklenen bütün hıyanet yılanlarınımazlum imamın üzerine üşüştürmüşlerdi. Hamzat'ın birçok kurşun ve kılıçyaralarıyla delik deşik olan cesedi hemen oracığa, halıların üstüne cansız yığılıvermişti.
İlk hıyanet kurşununu sıkan Osman, kılıcıyla Hamzat'ın ayak ucuna cansız düşürülmüşsede Hacı Murat'la arkadaşları ortalığa dehşet saçarak cemaatin içine dalmışlar vedışarıda uyuyan eski han taraftarları da bundan cesaret alarak müritleri ve imamınsadık muhafızlarını baştan aşağı kılıştan geçirmişlerdir.

     Milli ihtilali başından vuran buhıyanet ve intikam şebekesi en temiz ve kahraman kanlara girdiği halde bir türlü kaniçmeye doyamıyor ve ihtilali kökünden kurutmaya çalışıyordu. Bu sırada, HamzatBey'e bu fesadı tam vaktinde haber veren uyanık ve tedbirli zat, katliamdan kurtularakkuleye gizlenmeğe muvaffak olmuştu. Fakat bütün Avul halkı asilere iltihak ettiği için,yeri derhal haber verilmiş ve saklandığı kulenin içinde gaza bulanarak diri diri yakılmıştı.

Şeyh Şamil Önder oluyor

        Hunzan'da bu kanlıhadise cereyan ederken Şeyh Şamil başka taraflarda ve Ruslarla yaptığı bin bir savaştanbiriyle meşguldü. Ve muhakkak ki bu büyük cinayeti kim bilir ne vakitten beri tasarlayıpduran o hainler, maksatlarına ermek için Şamil'in Munzahta bulunmadığı böyle birzamanı beklemişlerdi. Şamil, hadiseyi haber alır almaz bütün kuvvetiyle yıldırımgibi Hunzaha yürümüş ve fitneyi kanda boğduktan ve ihtilali selamete çıkardıktansonra Hotsat Avuluna yetişerek orada muhafaza edilen imama ait hazineyi kurtarmış veasileri çil yavrusu gibi dağıtmıştı.

      Hacı Murat, bu hıyanetinin mükafatı olarak Çarın vegenerallerin büyük takdirlerini kazanmış ve Tiflis'te parlak bir kabule değer rütbe,nişan ve bol para ile gözleri kamaştırılmıştı. Kafkasya'nın hürriyet veistiklali uğruna kaldırılan şanlı millet ihtilali Hamzat'ın şahadetiyle muhteremimamını ve kahraman reisini bir kere daha kaybetmiş oluyordu. Fakat bu sefer en parlakzaferlerin doğum sancılarını çeken büyük millet ihtilali, yıllardan beri hasretlebeklediği büyük ve eşsiz zafer ve gaza arslanı Şamil'in başbuğ ve imamlığıyla büyüksırrına eriyor ve bahtiyar oluyordu.

     Hamzat'ın mazlum cesedi toprağainerken Şamil'in tam bir çeyrek asır, zaferden zafere koşacak şanlı mücadele bayrağıbütün Kafkasların dumanlı ve efkarlı dağlarına müjdeli gölgelerini salmıştı.Şamil, kendisini bekleyen şeref ve mesuliyetin büyük yükünü ve müthiş ağırlığınılayıkıyla takdir ediyor, beşer kudretinin kaldıramayacağı nispetsiz bir istiklalharbini zafere ulaştırmanın ne kadar sarp olacağını çok iyi biliyordu. Hamzat'ınölümü ile sahipsiz kalan İmamlık postuna, başbuğluk makamına bütün Dağıstan veÇeçenistan icma-ı ümmet halinde Şamil'i layık görüyor, omuzlarında kırk şanlıvatan muharebesinin korkunç yaralarını ve hatıralarını taşıyan büyük naipler onareyleriyle beraber sadakat ve iman dolu kalplerini, başlarını ve hayatlarınınezrediyorlardı.

     Şamil Kafkasyanın mukadderatınakudretli elini uzatırken, çok ihtiyatlı ve tereddütlü görünüyordu Naibler Meclisikendisine imamlığı ısrarla tevcih ettikçe o, bu yüce mesuliyet makamına kahramannaiblerden birini tavsiye ediyor, ve milletin fedakar bir ferdi sıfatıyla ikinci plandakalmayı tercih ettiğini söylüyordu. Şamil'in bu asil tevazuu karşısında halk sabırsızlanıyorve naibleri titizlendikçe titizleniyordu.

     Kafkasya'nın ilahi rüyalarındayüzen Rus Çarı Birinci Nikola'nın tatlı rüyasını ebedi bir hüsranla sıçratacakolan müthiş hadise Şamil'in iki dudağı arasında duruyordu. O, evet dediği anda dağlarınmukadderatı değişecek, dağlıların aksi giden talihleri yenilecek, Çarın şampanyasızehir olacak ve Kafkasya istila ordularına tam yirmi beş yıl gömülmekle dolmayan birmezar kesilecekti. Şamil, kaderin dizginlerini eline almadan evvel, yapılacak mücadeleninne kadar çetin, uzun ve çileli olacağını dağlılara haber vermek için tek bir şartileri sürmüş: İmamlığı kabul ederim. Yalnız bir şartla" demişti. Millet şartadeğil, ölüme razıydı. Hep bir ağızdan kabul diye haykırdılar. Şamil; kılıcıkadar keskin, bakışları kadar tatlı, imanı kadar sıcak hitabetine başvurarak :"Çar ordularına karşı yapılacak bu yeni mücadele şimdiye kadar yapılan savaşlarabenzemeyeceğini, kabile ve bakı muharebeleri değil, Çarın zengin ve teçhizatlıorduları gibi cesim kıtalar teşkil ederek, harp fenninin bütün icaplarına göre hazırlanarakkati zafere kadar çarpışacağını" bildirdi.

     Harbi sanat ve ölümü eğlencetanıyan kartal sürülerinin şarttan ve tehditten pervaları mı olurdu? Şamilidinleyenlerin harp iştahları kabardıkça kabarıyor, kükrer gibi:
-"Kabul, kabul! Sen ne dersen, her ne dilersen kabul!" diye haykırıyorlar; önümüzebabamızın mezarı çıksa, son hürriyetimiz kafir elinde rehin kalsa yine yine seninarkandan ayrılmayacağız" diye en yiğit sözlerle ant içiyorlardı. Nihayet Şamil,o mühim ve tek şartını bildirmişti: -"Son derece şiddetli hareket edeceğim.Buna tahammül edeceğinizi ve asla şikayet etmeyeceğinizi vaat eder misiniz?"Naipler Meclisi geniş bir nefes almışlar, Şamilin ileri sürdüğü şartın her dağlıtarafından canla başla kabul edilemeyecek bir şey olmadığını görerek Alah'a şükretmişlerdi.

     Tam bu esnada pek garip bir tesadüfneticesi olarak muhafızlardan biri telaşla meclise gelerek köyler arasında ötedenberi sürüp giden gündelik bir mer'a kavgasını haber vermişti. Bir avlun sürülerikomşu avulun hudutlarını tecavüz ederek zorla komşu mer'asına sokulmuştu.

      Bu gündelik vaka mürşidinnazarında pek mühim bir hak ve adalet davasıydı. Şamil, hem icraatında adaletin yücemevkiini göstermek hem de peşinen haber verdiği "şiddet"in ilk misalinivermek için, metecaviz sürü ile sahipleri hakkında derhal şu emri verdi:-"Vurun!"  Adaletin çok keskin kılıcı, haksız başları hemen düşürmüşve Şamil imamlık ve başbuğluk kılıcını bu küçük haksızlık vakasındabiledikten sonra en büyük haksızların enselerine ve en günahkar ve azametli mahluklarıntaçlı başlarına kaldırmış ve cihanın beğendiği büyük ve muhteşem şehnamesinikayda başlamıştı.

Ahulgoh Muharebesi


        
Yaralarımızı ağıtlarla sararken bacılarımız
Maharetle canlanır değerli gözlerimiz

      Ölçüsüz bir şahsicesaretin ve insan takatinin erişilmez mertebesine Gimri müdafaasında eren Şamil, omuharebede kendi kılıcına hakimiyetin mucizeye benzeyen harikalarını göstermişti.İmamlığının ilk büyük imtihanı olan Ahılgoh ve Surhay muhasarasında kalemuharebeleri tarihine enfes iki şahamet örneği vermiş, büyük çapta kumandakudretini ispat etmiş idi. Şamil, 40 yaşına girdiği zaman şefliğin ve başbuğluğunbütün mümtaz vasıflarını, seçkin yaradılışının cevheriyle meczederek büyükbir mürşit olmuş ve ihtilalin şanlı bayrağını eline alarak çar birinci Nikola'nınkarşısında heybetle dikilmişti.

      Kafkasya'da yıllardan berikan gövdeyi götürüyordu. Çar orduları binlerce insan kaybına ve milyonlarca para vemühimmat sarfına mukabil bu cennet ülkeyi bir türlü ele geçiremiyorlardı. Çarbirinci Nikola, bu vaziyet karşısında silahı elden bırakarak, bu memleketi bir desulh ve hulul yoluyla elde etmeyi tecrübeye kalktı ve derhal Kafkasya'yı hedef tutan mühimbir seyahat tertibini emretti.

     1838 yılı sonbaharına tesadüfeden Kırım, Gürcistan ve Kafkasya'yı ihtiva edecek olan bu seyahatin büyük ve külfetlihazırlıklarına hemen başlanmıştı. Kafkas istila orduları başkumandanı GeneralFezeye Saraydan ve bizzat İmparatordan bu seyahat hakkında mahrem ve acele bir takımemirler ve direktifler yağdırılıyordu.

     Çar birinci Nikola'nın buseyahatten beklediği en kati netice, ihtilalin ruhunu ve başını elde etmek, rüyalarınagiren ve uykularını başına sıçratan Şamil ile karşı karşıya gelmek ve ele avucasığmaz Dağıstan arslanının korkunç yelelerini okşaya okşaya onu çar sarayınınuyuşturucu zevk ve sefahat tuzağına düşürmekti.

Tarihi Bir Söyleşi

        Kafkas orduları BaşkumandanıGeneral Feze, bu sıralarda Dağıstan'ın cenup bölgelerinde kanlı muharebelerle meşgulbulunduğu ve Şamilin karargahı bu bölgeye çok uzak olduğu için, bu tarihi ve mühimmülakatı temin etmek vazifesi General Kulk ve Von Klugenav'a verildi. Aslı Avusturyalıbir Alman olan bu Moskof Generali, Kafkas istila muharebelerinde cesaret ve şiddetiyle büyükbir şöhret kazanmış ve Zagatal kalesinin Ruslar tarafından zaptı esnasında bir Dağıstangüllesiyle sağ bacağını kaybetmişti.
Kafkasya'da geçirdiği uzun ve kanlı tecrübe yıllarında, Kafkas ruh ve fedakarlığınıçok yakından tanımağa muvaffak olan General Klugenav Çar ile Şamil arasındaki mülakatıtemin etmek üzere kendisine verilen tavassut vazifesinin iflasa uğrayacağını iyibiliyordu. Fakat elinden ne gelebilirdi ki, İmparator bu irade ve kararında son dereceısrar ediyordu.
Kafkas adetlerini kabile ananelerini öğrenmiş bulunan Genera, bu nazik vazifeyi başarabilmekiçin Rusların dostu ve Şamilin komşusu bulunan Karanay beylerinin tavassut ve yardımınamüracaat etmeğe karar vermişti.

      Şeyh Şamil'e verilmek üzere bu beylerin eline kendi elyazısı ile yazılmış bir mektup verdi. Karanay beyleri, bu mektubu, doğup büyüdüğüGimri köyü civarındaki muvakkat ve gizli karargahta Şamile getirip teslim ettiler. Düşmanasatılmış olanları çardan ve ordularından daha tehlikeli sayan Şamil, bu kansız vehaysiyetsiz beylerin huzurunda oturmalarına bile tahammül ve müsaade edemiyordu. Nefretdolu gözlerini yere indirdi ve dudaklarının arasından zorla dökülen birkaç kelime içinde:
-Generalinize varın söyleyin. Bizimle görüşecek bir işi varsa Çarın ve fermanınınsökmediği bu hür dağlar dostça gelen her türlü misafirlere açıktır. Korkmasınbuyursun! Diye hiddetli hiddetli söylendi.

     Bu cevap üzerine 1837 senesi Eylülün18'inci günü Dağıstan'ın şimalinde ve Çeçenistan'a yakın bir mevkideki Sulaknehri civarında tarihi bir mülakat vuku buldu.
Çar birinci Nikola'nın fevkalade murahhası General Klug ve Klugenav yanında AlbayYevdokimof ile maiyet subayları ve tercüman bulunduğu halde otuz Don Kazağı muhafızıarasında Şamilin karargahına geldi.

     Şeyh Şamil bu müfrezenin karşısınanaiplerinin (Kumandanları) ve iki yüz seçme Kafkas Süvarisinin teşkil ettiği ihtişamlıbir heybetle çıktı. Bütün ömürleri birbirlerini boğazlamakta geçen bu iki ezeli düşmanmüfrezesi, karşı karşıya gelince bir ölüm sessizliği içinde ve kan bürüyen gözlerlebirbirlerine uzun uzun baktılar. General Kluk, Şamili levent endamından tanır tanımazatının dizginlerini kastı ve sakat bacağından beklenmeyen bir çeviklikle yere atladı.Don kazakları Generalin sert bir işareti üzerine atlarının başını çevirdiler vebirbirlerini çiğner gibi gerilemeğe başladılar. Generalin bu hareketi üzerine Şamilde muhafızlarını geride bırakarak üç naibin ortasında ağır ağır, ilerlerdi veyere serilmiş bir yamçının kenarına yaklaşarak misafirini gözleri yerde ve dudaklarımuttasıl Allah'ına dua etmekle meşgul bekledi.

     Şamil, Ortodoksların hamisi,Rusların Çarı haşmetli Birinci Nikola'nın mağrur ve müstebit elçisini bu Kafkasyamçısının üzerinde kabul edecek ve bu tarihi mülakata hiçbir kıymet vermediğinibu suretle anlatmış olacaktı. Bu mülakattan hiçbir netice çıkmayacağına esasenkani bulunan General Kluk Fon Klugenav, bütün soğukkanlılığını toplayarak vehiddetini yenerek hür ve aşılmaz dağların arslanını bir hükümdar tazimi ileselamladı.
Çarın Generali, yanındaki Kurmay Reisi Miralay Yevdomikof'la maiyet zabitlerini birerbirer Şamile takdim ettikten sonra Şamil de her biri kırk zafer hatırası taşıyan veKafkas muharebelerinin namdar kahramanları olan naiplerini generale birer birer tanıttı.
Şamil, birçok muharebelerde diz çöktürdüğü ve bir muharebede de bir intikam güllesiylebacağını uçurduğu bu meşhur Çar Generaline yamçının bir kenarında yer gösterdi.General, kırk yerinden meşin parçalarıyla yamalı bu yamçıya çekinerek ve yadırgayarakadeta ilişiverdi.

     Generalin eline derin bir dikkatve itina ile tertip edilmiş ve birçok hesap ve kitaplarla yazılmış tılsımlı birnutuk sureti verilmişti. Von Klugenau, bütün belagatını toplayarak kasideye benzeyenbu nutku, Çar Birinci Nikola namına söylemeğe başladı. Göz kamaştırıcıvaatlerle ve ihtirasları kamçılayan şahane tekliflerle devam edip giden bu şeytancatertip edilmiş olan nutuk, Generalin tercümanı tarafından harfi harfine Şamile tercümeediliyordu.
Bu nutka göre, İmparator, kahramanlığına hayran olduğu, vatanperverliğine hürmetbeslediği, bükülmez, kudretine bin bir kanlı tecrübe ile inandığı Şeyh Şamilinbaşına bir Krallık tacı giydirmek istiyordu.

     Bütün carlık hazineleri veKafkasya'nın eşsiz servet kaynakları Şamilin ayakları altına serilecekti. Bütün buele geçmez dünya nimetlerine karşı çarın Şamilden istediği şey sadece dostluk vesadakatinden ibaret kalacaktı. Halbuki Şamili altın bir kementle avlamak isteyen buriyakar nutkun hakiki manası şu idi: "Ey Şamil! Bu sonu gelmez ve yorucu mücadelelereartık nihayet ver. Ömrünü törpüleyen, sana rahat ve huzur yüzü göstermeyen bu ümitsizsavaşlardan ne kazanacaksın? Vatanını sat, şerefini sat, yeminini ayak altına al veçara teslim ol.

     Başına sarık ve kalpak yerineincili taçlar giyecek, şu pejmürde yamçının yerine zümrüt tahtlar üzerineoturacaksın. Saraylarından nehirler gibi altın ve mücevherler akacak, senin ve sendensonra gelecek en uzak torunlarının Kafkasya üzerindeki hükümranlığınızı bütündünya tanıyıp tasdik edecektir. Yer yüzünde Allah'tan sonra en büyük kudret olan Çardanbaşka amirin bulunmayacaktır

Turan Düzeni ve Bozkurt Yuvası


        
Gece kurt yavrularken geldik dünyaya
Halka, vatana ve Allah`a bağlıyız biz

        Kafkaskabileleri üzerinde nüfuz ve kudreti günden güne artan Şamilin bir gün bütünKafkasya'nın saçaklarına sarabilecek bir ihtilal ateşi kesilmesinden korkuluyordu. Butehlikeli ateş henüz bir kıvılcım halinde iken acele etmek lazımdı. 1838 yılınınilkbaharı, Kafkas'ın cennet yaylalarını gelin gibi süslemeğe başlarken üç intikamordusu birden olanca şiddetiyle bu cennet ülkeye saldırdı. Çoktan beri sesini veizini kaybettiren, ne olduğu ve nerede bulunduğu bir türlü bilinmeyen Şamil, Çarordularının bu müthiş hamlesi karşısında dinlenen bir yanar dağ gibi birdenbire gürleyipateş saçmağa başlamış, Çarın bütün ordularına karşı top yekun mukaddes cihadilan etmişti.

        İnsan cüretininve beşer takatinin fevkine çıkan Şeyh Şamil'e, duru beyaz yüzünü çevreleyen ve kızılaçalan gür sakalı ve iki metreyi aşan levent endamı bir arslan heybeti veriyordu. Boltüylü siyah kuzu postu kalpağının üzerine kar gibi beyaz ve temiz bir sarık sararve bu sarığın ucunu ensesinin üzerinden beline kadar sarkıtırdı. Başbuğun millive dini reisliğinin biricik alameti bu idi. Şamil ile kendi kabilesinin en mütevazıbir çobanı arasında bundan başka bir rütbe ve üniforma farkı yoktu. Son derece sadeve kanaatkar bir hayatı vardı. Geniş omuzlarını ve muhteşem endamını süsleyenbeyaz yünden dokunmuş milli elbisesinin hem dokuması hem de dikilmesi kendi kadınlarınınelinden çıkardı.

        Kendisine mutlakbir kanaati ve sadeliği rehber etmiş bulunan bu fedakar ihtilal mürşidi, kadınlarınave kızlarını da her türlü ziynet ve alayişi katiyen haram etmişti. Şamilin kadınlarıağır kumaştan elbise giymez, mücevher takamazlar, başlarını Tanrıya kaldıranheybetli dağların saf ve bakir kadınlarından ayırt edilemezlerdi. Şamil muhtelifzamanlarda birçok kadınla evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebepve icapların şevkiyle olmuştu. Mesela Şa'vanet ismindeki zevcesi, Naip AhverdilMuhammet'in Çar ordularına karşı kazandığı zaferlerden birinin zengin ve güzelharp ganimetlerinden biri olarak Şamil'e takdim edilmiş ve aslen bir Ermeni asilzadesiolan bu kadını Şamil Müslüman ederek nikahına almıştı. Şamilin, Nefiset,Cevheret, Fatimet, Zahidet ve Emine isminde diğer zevcelerinden de Ahmet Cemalettin,Muhammet Mansur, Muhammet Gazi, Muhammet Şefi, Muhammet Sait, Muhammet Kamil isimli altıoğlu ile Fatimet ve Nefiset, Necabet, Bahu Mesedu ve Safiyet isimli beş kızı olmuştur.

        Şamilin büyükhususiyetlerinden biri de şaşırtıcı bir maharet ve şiddetle oynattığı kılıcınısol eliyle kullanmasıydı. Bundan dolayıdır ki; kılıcını daimi sağ tarafında taşırdı.Ruslar bini bildikleri için, askerlerinin bütün dikkatlerini ve ateşlerini kılıcınısağ tarafında taşıyan dev yapılı bir adamın üzerine tevcih ettirmeğe çalışırdı.Muharebelerin çok kızıştığı anlar da Şeyh Şamil düşmanın kendisini tanımasınamani olmak için kılıcını vakit vakit sağ eline almağa mecbur kalırdı. Halk, Şamil'iher türlü günahtan ve hatadan beri ilahi bir varlık gibi tanıyor, onun peygamberlergibi Tanrı tarafından gönderildiğine inanıyor, dini ve milli bir aşk ve iman ileetrafında mahşer gibi kaynaşıyordu. Büyük Türk edibi Süleyman Nazif'in Batarya ileateş isimli kitabında da dediği gibi, dünya ölçüsünde ve Anibal çapında pek büyükbir kahraman olan Şamil mümtaz bir yaradılışın birçok vasıflarını nefsindetoplamış mükemmel bir insandı.

        Hatip ve mürşitŞamil, camiden camie koşuyor, bir fırtına gibi köylerin, avulların bağrındaesiyor, korkunç ve sayısız uçurumlarla birbirinden ayrılan yaylalardan yaylalara atılıyorve halkın ruhundaki hürriyet ve ihtilal ateşini kasıp kavurucu bir yangın halinegetiriyordu. Dağıstan'ın her köşesinde Şamilin kahraman ve muharip hayali görünüyor,Kafkas'ın başı dumanlı dağları, ruhlar büyüleyen bir hitabetin sihirli musikisiyleuğulduyordu.
Şeyh Şamil halka zafer ve hürriyet yolunu gösterirken bu büyük istiklal savaşınaTanrıyı bile gönüllü çağırıyordu.

Ahulgoh Cehennemi


        
Açlık kıvrandırsa kök yeriz
Susuzluk bezdirse taşların suyunu içeriz

      Milletine ve can fedaNaiplerine ümitsizliği ve yeisi haram etmişti. Elde tek bir silah ve bedende tek birkol kalmayıncaya kadar herkes düşmanla çarpışacaktı ve Kafkasya mutlaka kurtulacaktı.Görülmemiş bir harp aşk ve gayreti içinde çalkalanan bu halk, Allah tarafından gönderildiğineitikat ettiği Şamilin elbiselerini ibadet vecdiyle öpüyor, bastığı topraklara yüzlerinigözlerini sürü yordu. Mürşit ve hatip Şamil, vatan dağlarını sönmez bir ihtilalaşkıyla şahlandırırken, asker ve serdar Şamil Çar ordusunun yoluna dikilen Ahulgohkalesini yanaşılmaz bir kartal yuvası haline getirmişti. General Grabe ordusunun ilkhedefini teşkil eden bu kale eski ve yeni Ahulgoh isimli iki sarp ve yalçın tepeden mürekkepti.Burada Ahulgohtan sarp ve yalçın bir kartal yuvası daha vardı. Ahulgohun tepesindenbakan bu yalçın dağ yavrusunun adı Surhay Kuledir.

      Dağıstan'ın doğu ve şimalmıntıkalarına karşı harekete geçmek emrini alan General Grabenin istila yolunadikilen bu iki korkunç kale bir çift ecel kanadı gibi bulutları tosluyordu. 30 bin kişilikkuvvetli ve muntazam bir orduya kumanda eden bu General, omuzlarına yüklendiğivazifenin ağılığını hissettikçe takviye üzerine takviye almağa başladı.
Tam mevcutlu dört tabur piyade ve birçok süvari takviye kıtalarından başka Şamile düşmanolan ve Rus Çarına satılmış bulunan Mahutili Ahmet han ismindeki vatan haini de üçbin kişilik kabilesi ile çar İstila Ordusunun hain saflarına gönüllü katılmıştı.1839 senesi ilkbaharında bu takviyeli müfreze müthiş bir cehennem makinesi gibi ölümve ateş kusarak güzel cesur insanların vatanına yürüdü.

      Şamilin kumandası altındaon bin kadar Çeçen ve Lezgi muharibi vardı. Bir taraftan da bütün Dağıstankabileleri, şefin davetine canla başla icabet ediyor ve insan ayağı basmamış sarp vesapa dağların başından aşarak muhariplere iltihak ediyorlardı. Şamil, ortalığıkasıp kavurarak ilerleyen düşman ordusunun yaklaşmasını beklemektense, bu barbaristila selini uzaklarda göğüslemeyi daha muvafık görüyordu. Mahofhacı, Surhay Alibey gibi namdar naiplerini bu cüretkarane kararını tatbike memur etti ve üç bin kişilikbir akıncı süvari müfrezesini bu tecrübeli ve kahraman kumandanların emrine vererekyola çıkardı.

      Fedai müfreze, bir yıldırımyürüyüşüyle düşmanı Miskit istikametinde yakaladı ve çok cüretkarane bir akınyaparak ağır kayıplara uğrattı. Yürüyüş kolu halinde ve çok gafil avlanan düşman,açılıp yayılmağa vakit bulamamış, akıncı müfrezesi bu şaşkınlıktan istifadeederek düşman yürüyüş kolunun içine yalın kılıç dalmıştı. General Grabeordusunun öncüleri kendilerini toplamağa çalışırken bu itila ordusunun kuvayi külliyesidaha ağır ve ani bir hücuma maruz kalmış, neye uğradığını anlayamamıştı. Beşbin Kafkas atlısı kanatlanmış, yırtıcı bir kartal sürüsü olmuştu. bu müfrezeninbaşında bizzat Şamil bulunuyor du
1839 yılı Mayısının 30'uncu günü Erguvani köyü civarında başlayan bu muharebe,çok geçmeden göğüs göğüse ve çok kanlı bir boğuşma halini almış, iki taraftada silah sesleri kesilerek kılıç şakırtıları başlamış ve yırtıcı mahluklarınseslerini andıran korkunç homurdanmalar dünyayı tutmuştu.

      Ali bey komutasında Dahauzaklara giderek Miskit istikametinde düşmanın ansızın kanatlarına çullanan üçbin kişilik akıncı müfrezesi iki düşman ordusunu kuvvetli mengenesi arasına düşmüşve çarpışa çarpışa ormanlara çekilmiş ve kıskıvrak bir muhasara çemberinin içinekapanmıştı. Kundakçılıkta eşi bulunmayan Rus Kafkas istilacıları bu ormanlara çepeçevremüthiş bir ateş verdikten sonra ağır obüs ve muhasara toplarıyla ateş yağdırmağabaşladılar. Miskitte tam mevcutlu bir Çar Kolordusuyla haftalarca boy ölçmek cüretinigösteren bu üç bin kişilik fedai müfreze eriye eriye birkaç yüz kişi kalmış,fakat içlerinden bir tek kişi bile amana düşmek ve teslim olmak küçüklüğünetenezzül etmemişti. Alil bir insan kadar terbiyeli, hassas ve cesur olan atlarıhaftalarca beyaz köpükler içinde kalarak kırk bin azılı düşmana saldırmış vehepsi de birer birer ölmüşlerdi. Bu güzel atların eşsiz süvarileri de sevgilihayvanlarıyla yan yana vatan toprakları üzerine serilmişlerdi.
Kana susamış bir ölüm ve zulüm mahşerinin ortasında tek başına kalan Şeyh Şamilincesur naibi Ali bey, elinde kalan birkaç yüz atlı ile ümitsiz bir çıkış hareketi,yaparak ormandan kuş uçurmayan muhasara çemberinin üzerine dolu dizgin atıldı ve budemir çemberin bir tarafından sıyrılıp çıktı.

       Bu mucize kabilindenkurtuluştan sonra naip Ali bey baktı ki, dağ düşman askeri kesilmişti. Şamileiltihak etmek mümkün olamayacağına iyiden iyiye aklı kesince, müfrezeyi karış karışbildiği sarp dağ yollarına vurarak kendini Surhay Kuleye atmağa muvaffak oldu.
Erguvani köyü civarında General Grabe ordusunun kuvayı külliyesiyle çarpışmaktaolan Şeyh Şamil, vatan topraklarını karış karış müdafaa ederek çok muntazam,hesaplı bir ricat yapıyor ve düşman yığınlarını harp ede ede Ahulgoh kalesine doğruçekiyordu. Tam on beş gün geceli gündüzlü devam eden kanlı muharebelerden sonraüç bin kişilik seçme akıncı müfrezesini Miskit felaketinde kurban veren ve kendikumandasındaki kuvvetin de iki bin kişisini kaybeden Şamil Haziranın on ikinci günüelinde kalan üç bin muhariple Ahulgoh kalesine kapandı.

       Ardı arası kesilmezsaflar halinde ve gözleri kızmış yırtıcı mahluklar gibi ilerleyen tam kırk düşmantaburu Ahulgoh'un bakir eteklerine yanaşınca, vatan dağları, iffetine el uzatılmışasil bir kadın titizliğiyle titredi ve dualı kalelerin burçlarını hep birden Tanrıyakaldırdı.

Çünkü O Bir Devdi

        Surhay kulenin korkunç yığınlarıaltında yatan meşhur iki yüz fedainin o gün bu gündür elbiseleri bozulmadan,silahları pas tutmadan ve güzel yüzleri solmadan orada sonsuz bir hayat yaşadıklarırivayet edilir. İhtiyar Kafkas nineleri ve genç anneler bu yalçın kule harabesinin önündengeçerken çocuklarına Surhay kulenin karlar ve bulutlar altında dinlenen yüksek başınıgöstererek yavrularının kulaklarına, burada yüz yedi yıl evvel cereyan eden şanlımacerayı bir dua gibi fısıldarlar ve o korkunç harabelerin altında, kendilerine ölümmukadder olmayan yüz Türk kahramanının, elleri silahlarının tetiğinde olduğu haldeuyumakta olduğunu söylerler. Kafkas'ın bu hazin mitolojisine Hıristiyanlar da inanmışolmalı ki, yolları bu tarafa uğrayan müteassıb yolcular Sürhay'ın eteklerine yaklaşıncaşapkalarını koltuklarının altına alıp dehşet ve hayret içinde istavroz çıkartırlar.

       Yüz yıldan beri ne düşman, ne dedost ayağı basmayan bu kartal yuvasında uyuyan eşsiz savaş kahramanlarını rahatsızetmekten, Çar Birinci Nikola'dan başka her mahluk çekinmiş, ve hatta ısrarla söylendiğinegöre yırtıcı kuşlar ve canavarlar bile o erenler yatağına yüz yıldır bir kerecikolsun sokulmaktan çekinmiş ve haya etmişlerdir. Surhay'ın sükutu, can çekişen Ahılgoh'unümitsiz müdafaasını felce uğratmıştı. Ağır yaralı bir aslan göğsü gibi kabarıpinen Ahılgoh'un son takatini kaybettiği ve can çekişmeğe başladığını anlayan ÇarOrdusu Kumandanı silahla sokulamadığı kaleye elinde beyaz bayrak taşıyan bir mükalemesubayını göndererek Şamil'den teslim olmasını talep etti ve Çarın muhteremmisafiri olarak kılıcının kendisine iade edileceğini ve arzu ettiği yerde ikametinemüsaade olunacağını bildirdi.

       Bu teklif karşısındayiğit erkeklerinden evvel dişi aslanlar kükrediler. Ahılgoh dağları, bir avuçKafkas kadınının: "Kahrolsun sefil esaret, yaşasın şanlı ve güzel ölüm"diye göğüslerini yırtarak yükselttikleri feryadının içli bir musiki gibi binlercedefa tekrarladırlar.
Şamil, subayına şu karşı teklifi yaptı: - Ölümü sevgili gibi kucaklayan ve şehitliğesusayan insanlara esaret teklif etmek boş şeydir. Generale Grabe'ye git ve de ki, eğererkeklikten nasibi varsa, aylardan beri toplarına hedef yaptığı yüzlerce müdafaasızkadın ve aciz yavrunun hemen kaleden çıkarılması ve açıkta kalan binlerce şehidingömülmesi için hiç olmazsa on beş günlük bir mütareke yapalım. Generalin iseileri sürdüğü bu şart, ölümden bin kere beterdi ve esaret teklifine benzer birfelaketti. General Grabe, bu on beş günlük mütarekeyi kabul edecekti. Fakat Şamil debuna mukabil oğullarından birini rehine olarak Generalin karargahına gönderecekti. Şamil'intunç kalbi bu müthiş teklifin önünde solgun bir yaprak gibi titredi. Bir tarafabinlerce kadının ve masum yavrunun hayatı ve selameti, öte tarafta yaralı bir babakalbi karşı karşıya bulunuyordu. Şamil günlerce kabuslar içinde yanıp tutuşuyorve tereddütten bunalıyordu.

       Şamil in sakindudaklarından bir ölüm ürpermesi geçti ve belli belirsiz bir sesle:
Cemaleddin'i götürün! Diye boğuk bir sesle emir verdi. Başbuğun boğuk sesle verdiğiemri bir ana feryadı takip etti. Kucağında iki yaşındaki yavrusu Mehmet Said'i uyutanrehinenin Cevhere, kucağındakini atıp elinden, kalbinden koparılıp götürülen oniki yaşındaki yavrusu Cemaleddin'in üzerine bir yırtıcı kuş kıskançlığı ile atıldı.Rehine, General Grabe'nin karargahına ulaşır ulaşmaz, ahdinde vefa şanından olmayano göğsü sırma ve nişan yüklü kumandan, on beş günlük mütareke vadiyle beraberaskerliğin, insanlığın en basit kaidelerini ve Çar namına verdiği namus sözünüpervasızca çiğneyerek, ordusunun ağır ve hafif bütün silahlarının günahkar ağızlarınıemsalsiz kalp ağrıları içinde kıvranan bitkin kalenin üzerine bir daha çevirdi. Şamil,bin bir acı tecrübe ile tanıdığı düşmanlarının namertliğini bir kere daha fakatçok acı perişan ve ümitsiz bir gününde mihenge vurmuş oluyordu.

        Erkek Ahılgohaldatılmış ve Şamil güya tuzağa düşürülmüştü. Günlerden beri şiddetle hükümsüren açlıktan, susuzluktan ve yorgunluktan bitkin düşen kaleyi kaplayan inilti, bütünümit ve imkanların kaybedildiği bu vaziyet karşısında birden bire müthiş birhomurtu kesildi. Bütün kalede bir atımlık barut bile kalmamıştı. Şamil şehitlikşerbetini son damlasına kadar içmeğe hazırlanan şanlı ölüm yolcularına döndü:Homurdayan Ahılgoh, birden bire sesini ve nefesini keserek kabuğunun içine çekilmişve susmuştu. Ahılgoh sakinleri Düşmanın yaklaşmasını kale dibindeki suyagirmelerini ve kaleye tırmanmalarını kapılara dayanmalarını sesizce izlediler.

        Birden yükardabulunan bütün kayaları yerlerinden kopartarak düşmanın başına yağdırdılar.Sonra kaledekiler kılıçlarını kınlarından sıyırdılar.Müthiş bir kıyım oldu.sonra kalabalık düşman tükenmiş kale sakinlerini gerileterek kaleye girdiler. Kaledetüyleri ürpertecek bir ana baba günü başlamıştı. Çarpışa çarpışa elbiseleriparça parça olan ve aylardan beri birderi bir kemik kalan kadınlar ellerindeki son kayaparçasını bir düşman neferinin kafasına savurduktan sonra esir düşmemek için beşiktekiyavrularını göğüslerine basarak beyaz melekler gibi kanatlanıyor ve kendilerin sarpkayaların üzerinden atarak telef oluyorlardı. Herkesin ağzında bir kama ve elindeoluklarından durmadan kan sızan gelin gibi süslü birer kılıç vardı.

        Kale hertaraftan sımsıkı sarılmış ve içeride vahşi bir katliam hüküm sürüp gidiyordu.Bir aralık şanlı ölüm yolcularının gözleri yuvalarından fırlayacak gibi hayretve dehşete düştü. Uğursuz bir şayia kalenin dört bucağında telaşlı telaşlıdolaştı. Şamil şehit düştü!
Bu kara habere, cesur dağlar bağırlarından inlediler, beyaz kartallar son bir kanat çarpıntısıile bir daha silkindiler, yaralı bir kadın sesi yerle bir olmuş harap burçlarda acıklıbir ezan sesi gibi dolaştı: - Şamil'e ölüm yaklaşabilir mi, çarlara baş eğdirenbaşbuğ hiç ölür mü?
Bu ses, hür Dağıstan'ın bir incisi ve sevgilisi olan Masedo'nun son feryadıydı. Şamil'inkız kardeşi ve kahramanlıkta örneği olan Mesedo, kalede sağ kalan son muhafızlarayol gösterir gibi, esaretin pençesinden nefretle sıyrılarak kendini kalenin en yüksekburcunun üzerinden en sarp bir uçurumun karanlık boşluğuna bırakmış ve düşman gözünemezarını bile haram etmişti.

        Masedo'un arkasındanbirçok beyaz dişi kartallar çocuklarını kayalara çarpıp öldürerek kendilerin aynıburcun tepesinde şerefli ve mesut ölümün kucağına bıraktılar.
28 Ağustos 1839 gününün akşamı Ahılgoh, dişleri kenetlenerek susmuştu.  Ruslar günlerce Şamilin ölüsünü kalede çevrede aradı durdular. Ya ölüsüya dirisi elbette bir yerlerden bulunup çıkarılacaktı. Ahılgoh'a sırtını veren sağırve yalçın bir dağın korkunç yarı üzerinde nöbetçiler bir gölge gördüler. Gölgeyarın tepesinde uzatılan bir ipe tutunarak aşağı kaydı. Bu ak sakallı ve nur çehrelibir Dağıstan çobanı idi. Her tarafta gözlerini dört açarak Şamil'i arayandevriyeler, çobanı kıskıvrak yakalayarak generalin huzuruna getirdiler. Binbirihtiyatla ve bir sürü askerle getirilen adamın Şamil olmadığını görüncegeneralim çehresi birden bire çatıldı ve hiddetli bir sesle haykırdı: Sen kimsin? Çoban,generale kayıtsız cevap verdi. - Ben çobanım dedi ve barutluklardan birini sökerek içindenbir kağıt çıkarıp uzattı . - Bu Şeyh Şamilin bir mesajı idi. Şamil mektubundaşöyle diyordu:
"General! Çarına haber ver ki, Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgoh varve on binlerce Surhay kule başını Tanrıya kaldırıp eceline susayanları bekliyor.

        Silahlarınız vücudundaaçtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilaçlarlaşimdiden iyi ettim ve harbe hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlat, ayal ve hemşiremeait dört yaranın hiç hükmü yoktur. Geri kalan evlat ve ayalini de şimdiden vatana veTanrıya kurban adadım. Size ve çarınıza her şeyi bol bol vereceğiz. Fakat vatanınhürriyet ve şerefini asla... Ahılgoh'ta aldığınız kanlı ders kafi gelmediyse,zengin Çarınızın ordularını ve hazinelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Askerlikşerefini lekeleyerek yalan söyleyiniz, vaatlerinizi inkar ediniz, ormanlarımıza kundaksokunuz, ekinlerimizi yakınız, meyve ağaçlarımızı bahçelerimizi kavurunuz. Bütünbunlar Kafkas'ın ezeli hürriyet ve istiklal aşkını körüklemekten başka hiçbir şeyeyaramayacaktır. Çarlar ölecektir. Petrolarınız ve Katerinalarınız gibi Nikola da gözleriarkasında gidecektir. Fakat Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacaktır. Allah,hak ve vatan uğrunda çarpışanlara yardımcı olsun". Şamil'in mucize kabilindenkaçıp kurtulduğu noktada bulunan düşman muhafızları askeri mahkemeye çekilmişlerdi.Divanı harp reisinin: - Şamil'i ipe tırmanıp kaçarken arkasından ağzınızı açıpbaktınız mı? Diye sorduğu suale neferlerden birçoğu şu garip cevabı vermişlerdi.Hayır bakmandık efendim. Ya ne haltettiniz? İstavroz çıkardık kumandanım. Çünküo bir devdi.

Şamil ve Çeçenistan Günleri

        Kahraman Ahılgoh veSurhay kule aylarca süren korkunç indifalardan sonra sönmüş iki yanardağ gibi sesinive nefesini kaybetmişti. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük Gerilla savaşçısı ŞeyhŞamil, artık Çeçenistan da idi. Çeçenistan, Şamili bağrına basmıştı.
Bütün Çeçenistan Şamilin arkasında safa durmuş onu başbuğ tanımıştı. Şeyh Şamil,bütün Kafkasya'ya bedel bir harp ve zafer ganimeti olarak ve kendisinin isim günündeKafkasya'daki Rus istila ordularının en kıymetli bir armağanı gibi bekleyen ÇarBirinci Nikola yine büyük bir hayal sükutuna uğramıştı. Ahılgoh ve Surhay'ı taşve ceset yığını halinde ele geçiren General Grabe, düş kırıklığı yaşıyordu.

       Çeçenistan ormanlarını, Çarordularına müthiş bir mezar ve General Grabe'ye de içinden çıkılmaz bir zindanhaline getirmeğe çalışan Şamilin başına büyük bir mükafat konmuştu. Şamil bu mükafatişini değerlendirerek gözü kızgın Çar Generaline şöyle cevap veriyordu:
- "Fani başıma biçtiğin pahadan şahsıma verdiğin kıymet ve ehemmiyetten dolayıne kadar iftihar etsem azdır. Fakat yazık ki buna mukabil ben senin başına değil, Çarınıntaçlı kellesine bile tek bir kapik (metelik) vericilerden değilim."

       Kafkas muharebelerindepek büyük şöhret kazanmış Çar Generalleri arasında cesaretliye seçilmiş ve birÇeçen güllesiyle sağ bacağını kaybetmiş olan General Klug Fon Klugenav'ın Şamilebir daha müracaat etmesi ve Çar namına hudutsuz vaatlerde bulunması, kararlaştırılmışise de Generalin bu teşebbüsü de, 1838 senesinde Şamil'in ağır bir hakaretiyleneticelenen ilk teşebbüsü gibi, sonuçsuz kalmıştı kalmıştı. Şamille beraber Çeçenistanbir hamlede fıkır fıkır kaynayan korkunç bir ihtilal kazanı halini almıştı. Hertarafta Şamilin harp ve cihada davet eden sözleri işitiliyor, başbuğun beyannamelericamilerde, mescitlerde ve avullarda mukaddes birer hadis ve ayet gibi ruhları heyecana sürüklüyordu.

       Halk arasında, ŞamilinAhılgoh muhasarasını yararak ve yarları bir kuş gibi aşarak kurtulması Şeyhin büyükbir kerameti gibi karşılanıyor ve kadın erkek herkes bir ağızdan:
-"Tanrı Şamili darda bırakmaz . Ahılgoh Cebrail melaikeyi indirdi. Onu bize meleğininkantlarında gönderdi" diyorlardı. Şamil, harp ve ihtilal aşklarını sarsılmazbir iman haline getirdiği cihanın bu en muharip mahluklarını, Çar ordularının karşısındaKafkasya'nın bir intikam kuvveti olarak çıkarabilmek için büyük ölçüde bir teşkilatagirişmişti. Şamil, her şeyden evvel silah meselesini esaslı surette halletmiş, İranve Türkiye'den kaçakçılar vasıtasıyla silah ve cephane tedarikine devam etmekleberaber "Derbend" şehrinin civarında bulunan "Kubaçi" isimli sarpbir dağ köyünü de ordusunun mühimmat fabrikası haline getirmişti.

       Pek eski zamanlardanberi silahçılığı ile meşhur olan bu köyden, Hazret'i İsa'nın doğumundan altı asırsonra Kafkasya'ya seferler yapan Sasani Hükümdarı "Nurşivan'"a aittarihlerde "Zırhgeran" adı ile bahsedilmekte ve Arap tarihlerinde de bu Avulhakkında şöyle denilmektedir: "Zırgeran" köyü halkı silah, zırh, miğfer,kılıç, harbi, yay, bıçak, kana ve muhtelif pirinç, gümüş ve altın ziynet eşyasıimalinde son derece mahir ve ince sanatkarlardır. Bu ustaların erkeklerinden başka kadınları,kızları ve hizmetçileri de aynı işle meşguldür. Hiç kimsenin tarlası ve bahçesiyoktur." Bu köyün ustaları meşhur Türk cihangiri Timurleng'in Kafkasya'dan geçtiğisıralarda kendisine gayet sanatkarane silahlar ve zırhlar yapmışlar ve büyük harpdahisinin büyük takdirlerini kazanmışlardı.

       1840 tarihindenitibaren Şeyh Şamil'in ordusuna silah ve mühimmat yetiştirmeğe başlayan Kubaçiustaları, gayet mükemmel ve hassas tüfekler, tabancalar, kılı yaran kılıçlar,kamalar ve pek ince çelik halkalardan örülmüş ve dünyanın hiçbir yerinde emsalininimali mümkün olmayacak derecede hafif ve mukavemetli zırh gömlekler yapmakla şöhretlerinibütün cihana yaymışlardı. Şamilin kurduğu yeni devletin maliye işleri de ordusugibi mükemmel tanzim edilmiş gayet ilmi ve adilane sistemlere istinat ettirilmişti. Dağıstanve Çeçenistan'ın taşı toprağı, eti ve kanı, havası ve suyu büyük ve mukaddesharp gayretine hasredilmiş ve Kafkasya korkunç bir yanardağ halinde Rus Çarının karşısınadikilmişti. Büyük bir millet rehberi ve nadir bir harp serdarı olduğu kadarKafkasya'ya Allah tarafından gönderildiğine inanılacak kadar ilahi bir din adamı olanŞeyh Şamil, birer tembel yatağına dönen ve halkın iliğini emen tarikatlere vetekkelere karşı da amansız icraata girişmekte asla tereddüt etmemiştir.

        "Dinhademesi" unvanı altında halkı teshir eden ve haraca bağlayan tarikat şeyhlerine,sarıklı takımına, hocalara ve dervişlere akan hesapsız paraları Şamil bir hamledeharp gayretlerini destekleyen umumi hazineye çevirtmiş, camilere, tekkelere, zaviyelere,türbelere, ziyaretlere verilen hayrat paralarını silahlı vatan müdafaasınahasrettirmişti. Eli silah tutan herkes milli orduya koşuyor; hacılar, hocalar ve sayısıpek çoğalmış olan dervişler de akın akın askerlik hizmetine sevk ediliyordu.Bunlardan askerlik hizmetine yanaşmak istemeyenler ve harp gayretini sarsacaklarındankorkulan derviş takımı derhal sürülüyor savaş alanından uzaklaştırılıyordu.Her şey ve herkes harp içinde. Bütün millet canıyla ve malıyla ve olancamevcudiyetiyle kendini başbuğun gösterdiği mukaddes hizmete vakfetmiş, hattamuharebelerde ölenlerin birikmiş servetlerinin de harp sermayesine katılması kararlaşmıştı.

Birinci Dargo Muharebesi

        Ahılgoh ile Surhay müstahkemmevkilerini taş üstünde taş bırakmadıktan sonra zapteden General Grabe, bol mühimmatve mahşer gibi asker sayesinde ve kuvvetinin pek mühim kısmını kurban vererek birharabe halinde ele geçirebildiği bu köylerin verdiği zafer sarhoşluğu ile, Şamilebir daha saldırmağa heveslenmiş ve bu teşebbüs imamın kainata kafa tuttuğu ve en mükemmelordu esasları hazırladığı zamanına rastlamıştı.

       General Grabe, Çarın isim günü şerefineen parlak bir armağan olarak beklediği Şamili Ahılgoh'da ele geçirip, Allah gibi taptığıhükümdarına takdim edemediğinden dolayı derin bir eza içinde kıvranıyor ve neyemal olursa olsun bu yarım kalan muvaffakiyeti yerine getirmek ve Çarın son büyükkararını tatmin etmek için çırpınıyordu. Ahılgoh'da bütün harp mühimmatını veen mükemmel ve muharip kuvvetlerini kaybettiği gibi, bütün Dağıstan'ın ziynet ve şerefliolan hemşiresi Mesedo'nun kendini taştan taşa çarparak ve en müthiş yarlardan atıpparçalanarak intihar etmesine şahit olmuş ve yavrusu Mehmet Seyit ile fedakarzevcesinin barbarcasına süngülenmesi gibi kalp yaralarıyla en hassas yerlerindenvurulmuş olan Şamilin madde ve manevi bütün kuvvetini kaybettiğine kani olan şımarıkÇar serdarı ve Alman Kanlı General Grabe, on bin piyade, bin kazak süvarisi ve altışartoplu iki batarya sahra ve iki batarya cebel topu ve bir istihkam bölüğü ile Çeçenistanüzerine yürümüştü.

       Çeçenistan ormanlarıRuslar açısından Ahılgoh'dan bin kere netameli çıkmıştı. General Grabe, bütün gündevam eden yürüyüş neticesinde ancak üç kilometre yol alabildiğini derin bir yeisve üzüntü içinde görmüştü. Çeçenistan ormanlarının asırlar görmüş bütünağaçları korkunç birer müstahkem kale gibi idi. Grabe ordusunun her adımında bu sayısızağaç deryasının her dalı bin bir ölüm yağdırıyor, her ağacın başından birsavaşcı rusları kırıp duruyordu.. 1843 Mayısının 30'uncu günü, Rusların mühimbir askeri merkezi olan Gerzel'den mızıkalarla ve büyük bir zafer iştahıyla hareketeden General Grabe'nin niyeti pek müthişti. Çeçenistan bir kasırga gibi asacak, Şamilinbüyük karargahı "Dargo" zapt edilecek ve müthiş kartalı yuvasında ele geçirecekÇarın son muradını yerine getirip oradan Andi ve Kümbet mıntıkalarına hür dağlarınkırılmaz mukavemetini felce uğratacaktı. Büyük bir gerilla direnişi ve saldırısıile karşılaşan rus ordusu bir haftada dağıldı. Bu bozgun sürü İçkeri ormanlarınınortasında dört dönüyor ve bu iğneli fıçının içinden sıyrılıp kurtulmak içinçırpınıp duruyordu.

        Mağrur ve zalimÇar Generalini hür vatan ormanlarının kapısında tekmeleye tekmeleye kovan Şeyh Şamilinnaibi ve komutanı Şüayip Molla, muzaffer kuvvetlerini kırk koldan düşman üzerinesaldırmış ve kendisi de dalkılıç düşmanın içine girmişti. General Grabe en seçmekazak süvarilerinin ortasında en önden kaçıyor ve atının nallarına kurşun yetişmiyordu.Çarın mümtaz ve büyük temsilcisi, en güvendikleri kumandanın Çeçenistan'dan pabuçsuzkaçtığını ve gözbebeği müfrezenin Çeçen kılıcından artık kalan perişan döküntülerinigözleriyle görüp Çara Kafkasya'dan müjdeli bir haber götürmenin ne hoş bir hayalolduğuna o da bir çokları gibi kanaat getirmişti.

       Erenler ve şehitleryatağı olan Ahılgoh ve Surhay kulenin büyük ve ilahi intikamını General Grabe'denbol bol faiziyle alan Çeçenistan zaferi bu Generalin büyük şöhretine ebediyennihayet verdiği gibi Kafkasya'daki hayatına son vermiş ve Petersburg'a döner dönmezaskerlikten de çekilip isimsiz gaipler ve müzeviler arasına karışmıştır.

 

Hacı Murat’ın Şamile İltihakı

        Tanrı zaferi mukadderettiği kahraman ve makbul kulundan talihi de esirgemiyordu. Bu esnada Şamilin etrafındagittikçe kabaran ve derin köklerini vatan topraklarının her tarafına salan ihtilal vekıyam mahşeri başlı başına bir zafer ve galebe müjdesi olan Hacı Murat'la sonkemalini buluyor ve büyük Dağıstan'ın arslanının yanı başında eşsiz bir dövüşkartalı yer alıyordu.

       Avaristan'ın yiğit evladı, ferman dinlemez hür dağlarınpervasız ve korkunç kahramanı Hacı Murat, aşiretinin bir mezhep gibi riayet ettiğive mukaddes bildiği bir kan davasına uyarak Dağıstan'ın en müthiş diktatörü veimamı Hamzat beyi Hunzah mescidinde öldürdükten sonra bu ağır günahın tam yedisene derin nedametini çekmiş ve bin bir düşman entrikası ve hareketi karşısında kıvranmışdurmuştu. Karşıda, Şamil vardı, şan şeref ve her şey orada idi.

       Hacı Murat, düşmanasatılan esir ve günahkar sürüsünün içinde kalmıştı. Gözü ve gönlü hürriyetve şeref için çarpışan kahramanların üzerinde titriyordu. Ahmet Han isminde birAvar beyi, Çara karşı sadakatte Çar Generallerine parmak ısırtıyor, halkı eziyor,kendi milletini çeşit entrikalarla soyup perişan ve sefil ediyordu. Hacı Murat'ın yiğityüreği bu rezalete artık tahammül edemeyecekti.  Bu Ahmet han, Dağıstan'ın enşanlı ve kanlı muharebelerinden birisi olan, Ahılgoh savaşında üç bin yerli miliskuvvetinin başına geçerek Şamili ve kumanda ettiği eşsiz arslan sürülerini arkadanvurmaya yeltenmek gibi unutulması ve affedilmesi mümkün olmayan ağır bir hıyanetinkara damgasını da taşımaktadır.

       Hacı Murat'ı, önündetehlikeli bir engel olarak gören bu Ahmet han, başı ucunda korkunç bir intikam kılıcıgibi sallanıp duran bu yırtıcı kartaldan kurtulmak için baş vurmadık çare bırakmıyordu.Rusların en zayıf ve hassas taraflarını bilen bu adam nihayet Hacı Murat'ın Şamilletemas ve muharebede olduğuna ve nerede ise kaleyi içinden zaptedeceğine dair ihbarlarlaRus makamlarını birbirine geçirmişti. Çar Birinci Nikola bu korkunç haberi alınca büyükbir telaşa düşmüş her ihtimale karşı Hacı Murat'ın ansızın tevkifiyle zincirevurularak Sibirya'ya gönderilmesini emretmişti.

       Bu bağlı ve zincirevurulmuş kartala karşı kahramanlık göstermekte birbirinden gayretli çıkan Rus muhafızlarındanbiri hayasızlıkta son raddeye vararak Hacı Murat'ın üzerine işemek gibi erkekliğeve insanlığa sığmayacak feci bir harekette bulunmuştu. Hacı Murat'ın ruhunda şiddetlekanatlanan müthiş intikam ve nefreti alabildiğine kırbaçlayan bu hakaret karşısındakartal, kafesini parçalamaya ahdetmişti. Hacı Murat Sürgüne götürülürken, ,bir uçurumunkenarından kendini aşağı bırakıverdi. Uçurumun derinliklerinde kar yığınlarıarasında baygın kayboldu. Hacı murat bu uçurumun derinliklerinde Tesadüfen keçisiniarayan bir çoban tarafından bulundu. Hacı murat Her tarafı kırık içinde idi . HacıMurat olduğu anlaşıldıktan sonra uzak, yakın bütün Avar köyleri yerlerinden oynamışve atına atlayan hastanın baş ucuna koşmuştu. Şeyh Şamilden bir davet alan HacıMurat ona koşmuştu Artık iki dev savaşçı birleşmiş Hacı Murat Şeyh Şamilinemrinde destanlaşacaktı.

Osmanlı İle İrtibat

        İstanbul hükümetinihayet Kafkasya sahillerine Karadeniz'den bir çıkarma yaparak taarruz etmeyi kabuledebilmiş ve Hasan Paşa isminde bir amiralin kumandası altında Türkiye'nin yardımınakoşan kuvvetli bir Mısır filosu ile Osmanlı donanması, Karadeniz filosu kumandanıKayserli Ahmed Paşanın kumandasında Karadeniz'e açıldı. Bu müttefik ve kardeşdonanma, Kafkasya'nın Sohum sahillerine çıkaracağı yerli ve mükemmel bir kuvvetleoradaki müstahkem mevkileri, sahil istihkâmlarını zaptettikten sonra Çerkezistan'ınAbhazya mıntıkasını işgal edip Batum'a yürüyecekti. Bu donanmada Çerkesreislerinden Safer ve Nâmık Paşalarla Şâmil'in naibi Muhammed Emin de bulunuyordu.Kafkasya'ya yapılacak çıkarma hareketi için de altı top, yedi bin tüfek, iki bin kılıç,beş yüz fıçı barut, beş yüz sandık hartuç, yüz bin tüfek kurşunu, on bin okkakurşun, on beş bin okka tuz ve hayi miktar çakmak ve bol erzak alınmıştı.

       Çok yazık ki bu donanma, yelken yolalıp hedefine doğru giderken Karadeniz'deki Müttefik İngiliz ve Fransız donanmasıkumandanları, bu hareketin büyük ehemmiyetini takdir edememişler, yahut da büyük birgaflet eseri olarak bu kurtarıcı yolundan alıkoymuşlar ve Sivastopol'a götürerek içindekisilah ve mühimmatı oraya boşaltmışlardı.
Kafkasya yalnız müttefiklerin değil bütün dünyanın gözünü kamaştıracak kadar güzeldive zengindi. Bu zengin ve güzellik hazinesinin altın kapılarının Osmanlı donanmasıtarafından yalnız başına açılmasına bir türlü gönülleri razı olmayan İngilizve Fransız amiralleri, kendi hükümetlerinden aldıkları direktiflere bile kulakasmayarak Osmanlı donanmasının Kafkasya seferini akamete uğratmaya çalışıyor ve hiçtenbahanelerle bu donanmanın hareketini mütemadiyen geciktirip duruyorlardı.

       Bunun gibi bir çokOsmanlı Yardım seferi ne mani olunmuştu. Sultan Abdülmecid, Şâmil'in bütünondokuzuncu asır Avrupası'nı ve İslâm dünyasını hayret ve hayranlıklara sürükleyenemsalsiz kahramanlığını takdir etmekle kalmamış , hatta o büyük takdirinin parlakbir nişanesi olan Kafkasya'nın bu hakiki başbuğuna ve dâhi reisine" Hanlar Hanı"diye imparatorlar imparatoru unvanına benziyen tantanalı bir paye tevcih ettiği gibi büyüknâibi ve temsilcisi Muhammed Emine'de beylerbeyi Paşalığı vermişti. Fakat buna rağmenKafkasya'dan çoktan ayrılıp Türkiye'ye hicret etmiş olan ve Kafkasya'da hiçbir hükümve nüfuzları kalmamış olan Safer ve Behçet beyler ele alıp ilk plâna geçirmek veŞâmil'in bütün Kafkasyalılar'ın yaptıklarını anlamamaktı.

       Osmanlı İmparatorluğu'nunezeli ve büyük düşmanını ekmeğine yağ süren bu sefih politikayı, çok garip vedikkate şayandır ki, müttefik İngiliz ve Fransız siyasi ve askeri mahfilleri dedesteklemekle kendilerine göre ayrı ayrı birer menfaat tasavvur ediyorlardı.
1854 senesi nisanının onuncu günü İngiltere ve Fransa'nın Rusya'ya resmen harb ilanettikleri haberi İstanbul'a yetişip te Fransız donanmaları alay sancakları ile donanıpbu haberi coşkun şenliklerle tes'it ettikleri gün Edirne'de tam yirmi beş senedenberisakin ve münzevî bir sürgün hayatı yaşayan bu Dağistanlı Safer Bey her nasılsahatıra gelmiş ve derhal saraya çağrılmıştı.

       Abdülmecid tarafındankendisine feriklik rütbesile birlikte Kafkasya'nın müstakbel halaskârı gibi muazzambir rol verilmesine özü sözü doğru bu namuslu adam bile mânâ verememiş ve :"Vatanıma en büyük hizmeti ifa etmek fırsatına nail olduğum ve padişahımızındünyalara bedel teveccüh ve yardımlarına, kahraman Türk donanmasının bilfiil vemuazzam himayesine mazhar bulunduğum bu mes'ut günde yazık ki benden beklenen mukaddeshizmeti yapabilecek bir halde değilim. Yaşım çok ilerlediği gibi bundan yirmi beşsene evvel Ruslara karşı yanyana harb ettiğim kahraman silâh ve gaza arkadaşlarımında hepsi ya ölmüş, yahut ihtiyarlamış bulunuyorlar. Bugün Kafkasya'da beni tanıyanbile kalmadığından korkarım. Keşki bu fırsat elime on beş yirmi sene evvel geçmişolsaydı" diye dostlarına yana yakıla dert yanmıştı.

       Abdülme cid sarayıve Reşid Paşa hükümeti o af ve tâmir kabul etmez hatayı bir çok acı hayatinkisarlarından sonra anladığı gibi Karadeniz'de müttefik İngiliz ve Fransızamiralleri de hiç tanımadıkları ve en küçük malûmata bile sahip olamadıklarıKafkasya'yı Türkiye'ye bırakmak istemiyerek bizzat kendileri halletmek sevdasına düşerekkendilerine meçhul olan bu memleketi yeni baştan tetkike kalkmışlardı.  Kafkasya'da konuşulan sayısız lehçelerden bir tanesine bile vâkıf olmıyanbir takım yerli Rum ve Ermeni tercümanları vasıtasile koca Kafkasya'yı idare etmeğekalkan ve bu yarım yamalak malûmatla kendi başına tehlikeli bir ihraç teşebbüsünegirişen bir İngiliz sefer heyeti, esefle haber verelim ki, bu büyük hatâyı ağırbir hezimet ve felâketle ödemeğe mecbur olmuştu.

       Sonraları İngilizbahriy esi birinci deniz lordu olan bir amiralin kumandası altında tertip ve kuvvetlibir donanmanın himayesinde Anapa civarında karaya çıkarılan bu kuvvetli ve zenginKomando, herkesten evvel Türkleri alâkadar eden bu hareketten Türkiye'yi haberdar etmeğebile lüzum görmiyerek müstakil bir şekilde hareket ediyordu.  Türkiye'yi kardeş, hâmi, halaskâr ve metbu olarak tanıyan ve hasretle bekliyen ahali bu İngiliz seferheyetinin arasında Türk kuvvetlerinden eser bulunmadığını görünce fena halde kuşkulanarakadeta bitaraf bir vaziyet alıp dağlara çekilmiş ve İngiliz Komandosunu Rus ordusuylabaş başa ve yalnız bırakmıştı.

        Sahile çıktıktansonra donanmanın ateşi altında içerlere doğru hayli ilerleyen bu İngiliz seferkuvveti yüksek dağlarda duraklayıp bekliyen kuvvetli bir Rus ordusu tarafından göğüslenmişve halktan yardım göremediği için derhal perişan olup panik halinde sahile doğru kaçmayamecbur kalmıştı. Çok hazindir ki dağlara çekilip iki gâvur birbirini kırıyor diyebir acıklı sahneyi keyifli keyifli ahali, bu da yetmiyormuş gibi İngiliz kıtaları kaçarkendağlardan inerek hem Rusları, hem de İngilizleri şiddetli baskınlarla hırpalamışlarve dehşetli bir yağmaya uğratmışlardı. Özet olarak müttefikler arasında hüküm sürenbir çok anlaşmazlıklar arasında bilhassa Kafkasya meselesi lâyık olduğuehemmiyetiyle bir türlü ele alınamamıştı.

        Hürriyet veistiklâli uğrunda son ferdine kadar kendini fedaya azmederek, Rus Ordularına karşı görülmemişbir cesaret ve fedakârlıkla çarpışıp duran bu kahraman ve güzel insanlar cinsinibir an evvel kurtarmak hususunda her milletten daha hassas davranan Türk milleti, padişahıve hükümeti de olanca iyi niyetine rağmen tuttuğu yanlış ve isabetsiz bir takımsistemler yüzünden ayağının ucuna kadar gelen emsalsiz fırsatları göz göre görekaybetmişti.

       Rusya ile Türkiyearasında muharebenin daha patlak verdiği anda harekete geçerek büyük nâibi MuhammedEmini İstanbul'a gönderen Şâmil Osmanlı hükümdarı Abdülmecit ile Büyük Reşidve Ali Paşalar gibi Osmanlı Devletinin mukadderatını ellerinde tutan vezirlere,Rusya'ya yapılacak en müessir öldürücü taarruz istikametini haber vermişti.

İmparatorluklar Oyun Sahasında

        1854 senesi mayısınınonuncu gününe tesadüf eden bu teşebbüs sisli ve tehlikeli bir Karadeniz gecesininkaranlığında yapılmış ve muvaffakiyetle başarılarak İngiliz ve Fransız müttefikdonanmalarına Sivastopol'un 40 mil açıklarında tesadüf etmek mümkün olmuştu.
İngiliz amirali, makineli bir Türk vapurunun yalnız başına Karadeniz'i geçerekSivastopol önüne kadar gelmeğe muvaffak olduğunu görünce bu geminin Kafkasya'ya karşıyapılacak müttefik ihraç hareketine iştirak etmek üzere Türk donanması tarafındanayrılıp gönderilen bir tek Osmanlı gemisi olduğuna hükmederek son derece memnun olmuşve bu vapurla gelen Osmanlı temsilcisini parlak merasimle huzuruna kabul etmişti.

      Fakat gelen memurun, İngiliz ve Fransızdonanmasının kuyruğuna takılıp da Kafkasya harekatına bir yabancı müşahit gibi iştiraketmek niyetinde olmayan Türk donanmasının hakiki fikrini öğrenince başamiralin keyfikaçmış ve derhal sert bir çehre takınarak, Türk donanması kumandanı Ahmed Paşa'nınİngiliz ve Fransız amirallerinin müştereken verdikleri direktiflere riayet etmediğindenacı acı şikayet etmişti. İngiliz başamiral'inin bu hiddetine karşı Türk murahhasıartık herşeyi gözüne alarak şu haklı itirazda bulunmuş;
"Amiral cenaplarına, Osmanlı donanması kumandanı amiral Ahmed Paşa pek haklıolarak arzederler ki, herkesten evvel Türkiye'yi alâkadar eden Kafkasya harekâtındaOsmanlı donanması kumandanını haberdar etmeden yapılacak her türlü teşebbüsler yatamamiyle akamete uğramağa, yahut düşman lehine ve müttefik devletler aleyhine neticevermeğe mahkum olacaktır.

      Bundan başka, Osmanlı ve Mısırdonanmalarına alınıp Kafkasya'ya ihraçları tahakkuk etmiş bulunan harb malzeme ve mühimmatıile beraber bir çok Çerkes ahali ve kadınlarının günlerdenberi kararsız ve perişanbir halde deniz ortasında sürünmelerinin ne müthiş vak'alara ve facialara sebebiyetverecekleri meydandadır.  Nitekim şimdiden erzakları azalıp lâyıkı ile gıdalarıtemin edilemeyen ve denize mahsus bir çok eziyetlere maruz kalan bu aileler arasında şimdidenmüessif hastalıklar baş göstermiş bulunmaktadır.

      Bu faciaların Kafkasya'da bırakacağıçok vahim tesirler zerre kadar hesaba katılacak olursa, Osmanlı ve Mısır donanmalarınınhiç vakit kaybetmeden Kafkasya sahillerine yetişmeleri ve hamulelerinin bir an evvelihraç etmelerini temin etmek hususundaki isbat ve zarureti takdir buyuracağınızaeminim.  Osmanlı donanması kumandanının bu çok haklı mütaleaları karşısındaakan sular durduğu halde İngiliz ve Fransız amiralleri tükürdüklerini birtürlüyalamak istemiyorlar, bu sefer de bahane olarak eğer bütün donanma Kafkasya sahillerinehareket edecek olursa Rus donanmasının fırsat bularak Sivastopol'den çıkıp İstanbulBoğazına ve Bulgaristan sahillerine saldırabileceğini ileri sürüyorlardı.

      Kafkasya sahillerini işgaledip Çerkesleri Rusya'ya karşı silahlandırmayı ve ayaklandırmayı çok basit görenmüttefik donanma amiralleri bu muazzam ve pek müşkül işi buharlı bir küçük Fransızgemisine havale edecek kadar büyük bir gaflet ve garabet göstermişlerdi. Bu makineliFransız gemisi Kafkasya sahillerinde yaptığı keşif gezisinden döndüğü vakit Sohumkalenin Çerkesler tarafından Rusların elinden kurtarıldığı haberini getirmişti.

      Bu habere göre Kafkasya'nınbu sahillerine çıkarma yapmak vazifesi ile mükellef olan müttefik donanmanın buvazifesin çok kolaylaşmış oluyordu. 1854 senesi Mayısının 24 üncü günü İngilterekraliçesi'nin doğum günü şerefine İngiliz amiral gemisi Britanya kalyonunda verilenmükellef baloya Türk donanması kumandanı Ahmed ve Mısır donanması kumandanı HasanPaşalar ile yüksek rütbeli Türk deniz subaylarını da dâvet etmişlerdi.
Bu günün şerefine Kafkasya'ya yapılacak harekete başlamadan kararını veren müttefikamiraller, Türk donanmasını bu şerefli hizmetten yine mahrum etmekte ısrar etmişler,yalnız Türk donanmasında bulunup Kafkasya sahillerine çıkarılacak olan silah,cephane, mühimmat ve erzak ile üç yüz aileden mürekkep kadınlı erkekli Çerkesmuhacirleri'nin Balçık limanı önünde demirli bulunan İngiliz kalyonu ile iki buharlıve yandan çarklı İngiliz harb gemisine nakledilmeleri talep eylemişlerdi.

      Bu çok tehlikeli ve külfetliharekete sebep olarak da müttefik amiraller, Türk donanmasına mensup büyük harpgemilerinin yelkenle yürüdüğünü ileri sürüyorlar ve bu halin müttefiklerinmakineli gemilerine de vakit kaybettireceğini söylüyorlardı. Türk donanması kumandanıAhmed Paşa ,müttefik amirallerin bu yersiz endişelerine karşı çok mükemmel bircevap vererek;
-Türk donanmasında mevcut dört adet çok mükemmel ve modern makineli harb gemilerininyedeklerine takacakları yelkenli gemilerin ayni süratle yollarına devamedebileceklerini ve Kafkasya sahillerine tam zamanında varılabileceğini isbata çalışıyordu.

     Türk donanması kumandanının bütünbu gayretleri en küçük bir netice dahi vermemişti. Müttefik donanma başkumandanınınverdiği emir emirdi. Nihayet Türk donanmasından malzeme ve eşhas pek büyükzahmetlerle ve günlerce deniz üstünde çalkalanarak İngiliz gemilerine nakledilmiş vebu esnada bir çok mühimmat ve eşya ile gemilerde kadın ve çocukların denize düşerekkaybolmaları gibi facialara şahit olunmuştu.

     Kafkasya'ya hareket eden müttefikdonanma maalesef orada da büyük ve tamir kabul etmez hatalara düşmekten kendinikurtaramamış ve ihraç mıntıkası olarak Çerkezistan sahillerini hedef tutacağıyerde, mühim yükünü Gürcistan limanlarından birine dökmek gafletine düşmüştü.

Şamil’in Müdafaa Muharebeleri

        Kırk elli bin kişilikbol teçhizatlı ve ezici bir sayı üstünlüğünü haiz büyük kuvvetini Dargoormanlarının içinden ve Şâmil'in elinden bir avuç yaralı kafilesi halinde kurtarıpkaçırabilen general Vorontsof'un bu muharebede becerebildiği bir marifet varsa o damedeni bir cemiyete ve kahraman bir orduya asla şeref veremeyecek olan zalim bir kundakçılıktı.Çeçenistan ormanlarına karşı general Vorontsof'la başlayan bu kundakçılık bütünRus generalleri tarafından pek parlar karşılanmış olmalı ki bu bölgede vazife alandiğer kumandanları da o güzel ve asırlar görmüş ormanları ateşe vermeğe olancaihtiraslarıyla devam etmişlerdir .

      General Vorontsof ateşle, gazla yakıp tutuşturmakla başaçıkamayacağını anladığı bu inatçı ormanların hakkından gelmek için Rushazinesini boğazına kadar masrafa boğarak Odesadan külliyetli miktarda zift , kükürtve yakıcı madde getirtmiş, fakat ordusunu geçirecek kadar olsun yol açamamıştı.Kundakçılıkta general Vorontsof'a rekabet edercesine kendini gösteren generalYevdokimof'da Çeçenistan ormanlarını senelerce yakıp kavurduğu gibi 1851 senesindeKafkasya'daki Rus ordusunun sol cenah kumandanlığını deruhte eden meşhur ve müstakbelKafkas orduları başkumandanı prens Bariatinski dahi on bin kişilik bir Rus kuvvetininbaşına geçerek bu zavallı ormanları bir kere daha ateşe verdi, kana ve dumana boğdu.

      Rus orduları ve genelkurmayıbütün dikkatini Şâmil'in üzerine çevirmişti. İmam'ın büyük karargahı"Veden-Dargo" yu bu sefer neye mal olursa olsun ortadan kaldırmağa azmetmişlerdi.Prens Bariatinski, bu müdafaasız Çeçen ahaliyi bir taraftan Şâmil'den yüz çevirmeğeteşvik ederken , bir taraftan da Şâmil'in en büyük naiplerinin ve sadık adamlarınınuzak yakın bütün akrabalarını Kafkasya'nın suyu ve havası son derece fena olanmenfa yerlerine sürüyordu. Kabile ve akrabalık münasebetlerine şiddetli bağlıbulunan Çeçenler üzerinde, bu kahbe ve insafsız icraat öldürücü tesirler yaratıyorve Şâmil'in yanı başında harbe devam hususunda besledikleri derin iman için içinsarsıyordu.

      Kırım muharebesinde ele geçenfırsatların göz göre göre kaybedildiğine şahit olan Şâmil, bu muharebe biterbitmez Rusların olanca kuvvetleriyle kendi üzerlerine çullanacaklarını çok iyi bildiğinden,Rusların bu meşgul zamanlarında büyük karargahı umumisinin merkezi olan Veden'intahkimatını son dereceye kadar takviyeden geri durmadığı gibi, naibi Kabet Muhammedvasıtasıyla da dağ mıntıkasının en mühim ve sarp kalesi olan Gergebil yakınındabu kaleye karşı çok kuvvetli ve mükemmel bir müstahkem mevki inşa ettirmişti.

      İşte bu esnada Şâmil'inkorktuğu başına geliyor ve Kırım harbinden kurtulan Rusya, müttefiklerin karşısınaçıkardığı bütün kuvvetlerini Kafkasya'ya yığmak imkanına kavuşuyor.
1855 senesinde ölen Çarın yerine oğlu İkinci Aleksandr Rus tahtına geçer geçmezRus ordusunun en mümtaz ve kudretli generalleri sayılan en mühim kumandanları askeri müşavirolarak yanına aldı. Bu generallerden biri Rus devletini kuran Rurih hanedanına mensupAleksandr İvanoviç Baryatinski idi. Hükümdar soyundan olan bu prens general, yeni RusÇarı İkinci Aleksandrın çocukluk arkadaşı ve pek candan dostu olup ikisi de Rus şairiShonskiden ders almışlar ve tahsillerini beraber yapmışlardı.

      1839 senesinde Şâmil'inpek büyük bir kahramanlıkla müdafaa ettiği ve son kurşununa kadar inatla ve şereflebaşı göklerde ve ayakta kalan meşhur Ahılgoh muhasarasına da general Grabeninmaiyetinde genç bir zabit olarak iştirak etmiş bulunan Bariyatinski, bir müddet sonraÇeçenistan muharebelerinde de kendini göstermiş ve general Vorontsof'un ağır bir mağlubiyetiyleneticelenen Dargo muharebelerinde de yüksek kumanda heyetlerinin dikkatini çekmişti. Kırımharb sahnesini Çar ile birlikte ve derin bir dikkat ve nüfuzu nazarla teftiş etmişolan General Baryatinski ,dostu ve hükümdarı olan Aleksandr harbe devam etmekte Rusya içinhiçbir fayda ve ümit kalmadığına ikna ederek, bir an evvel sulh yollarının aranılmasınateşvik eylemişti.

      Deli Petro ve İkinciKaterina'dan beri Rus Çarlarının en başta gelen ve âdeta bir din taassubuyla sarıldıklarımüşterek ideal halini alan Kafkasya meselesini Çar İkinci Aleksandr dahi icraatınınilk planına almaktan kendini men edememişti. Prens Baryatinski ile Milyutin gibi, şahıslarınave şöhretlerine çok büyük ümitler bağlanan iki mühim generalin Kafkasya dâvasınınbaşına getirilmesi, senelerden beri Şâmil'in karşısında yerlerinde sayan Rus kıtalarınınmaneviyatları üzerinde derin ve heyecanlı bir tesir uyandırmıştı.

      Yeni başkumandanBaryatinski ile kurmaybaşkanı general Milyutin 1856 senesi birinci teşrinin on beşincigünü Kafkasya'ya gelerek Çar'ın kendilerine büyük bir yetki ve itimat ile verdiğivazifeye bilfiil başladılar. Kafkasya'yı pek yakından tanıyan bizzat senelerce iştirakettiği Kafkasya muharebeleri hakkında esaslı bilgi ve tecrübe sahibi olan prensBaryatinski, görüp geçirdiği bu tecrübelere dayanarak, Kafkasya'nın ancak kuvvetlive sıkı bir abluka çemberi içinde bunaltılıp dize ve amana getirilebileceğinekanaat getirmişti. Bütün harp gailelerinden kurtulan ve tamamiyle serbest kalan Rusorduları olanca kudret ve dehşetiyle Şâmil'in iman dolu göğsünü ve daha yüklükahraman başını hedef tutmuş oluyordu.

      üç ordusundan biri, solcenah ordusu ismini alarak ve bizzat başkumandan prens Baryatinski'nin çok yakındankumanda ve kontrolüne tâbi tutularak Şâmil'in büyük karargahını göğsünde barındıranarslan yürekli Çeçenistan üzerine tevcih edilmişti. İkinci ordu Hazar denizisahillerinde faaliyete hazırlanmıştı. Üçüncü ordu ise Lezgi hattına saldıracaktı.Ayrıca iki ordu daha Çerkezistan bölgesine memur edilmiş olup kendilerine kat'i veneticeli muharebe vazifeleri verilmemiş, sadece Doğu Kafkasya'daki üç ordu Şâmil'ekarşı kat'i darbeyi indirinceye kadar bu orduların oyalama muharebeleriyle Çerkezlerimeşgul etmeleri kararlaştırılmıştı.


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 114786 ziyaretçi (241094 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol