MUSUL MESELESİ

MUSUL MESELESİ



Son olarak Musul'un işgal edilmesi ile bugünküIrak'ın sınırları içinde, 25 Aralık 1055'te başlayan Türk egemenliği fiilen sonaerdi. Irak Türklerinin kaderini yakından ilgilendiren ve o zaman Musul Eyaleti diyebilinen bugünkü Kerkük, Musul, Erbil ve Süleymaniye vilayetlerini içine alan bölge,uluslararası bir mesele olarak ortaya çıkmıştı. dünya literatürüne Musul meselesidiye geçen ve başta Türkiye ile İngiltere arasında büyük çekişmeye yol açan bukriz, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir diplomasi savaşına dönüştü.

Gerçekte 100 yıldır Irak üzerinde yoğunlaşanİngiliz sömürge politikası, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Osmanlı, Alman, Fransızve Rus temsilciler ile yapılan çalışmalar sonunda, genel çizgileri ile ortaya çıkmıştı.Buna göre İngiltere'nin Irak'taki menfaatleri Dicle ve Fırat üzerinde ulaştırma, bölgeninsulama imtiyazları ve petrolde % 75 hisse olarak, Alman menfaatleri ise Irak kara ulaştırması,Bağdat ve Basra limanlarının işletilmesi ile petrolde % 25 hisse oranında tesbitolunmuştu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na katılması,Ortadoğu bölgesini ve bu arada Irak'ın bölüşülmesinde yeni bir takım düzenlemeleryapılmasına yol açtı. Bu görüşmeler başlangıcta 1907 Rus-İngiliz nüfuz bölgelerianlaşmasına dayandırılmışsa da, savaşın ortaya koyduğu yeni statüler ile tasarılardurmadan değişmiş ve toplantılar savaştan sonra da devam etmiştir.

Önce İngiltere, Rusya, Fransa,daha sonra İtalya ve en son olarak da Amerika'nın katıldığı bu görüşmelerden veyapılan anlaşmalardan Irak'ın kaderi üzerinde en etkili olanı 9-16 Mayıs 1916'da İngiltereile Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Andlaşmasıdır. Bu andlaşmaya göre,Suriye'nin Akkâ'dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dahil), Adanave Mersin bölgeleri Fransa'nın olacaktı. Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgeside İngiltere'ye kalacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletlerifederasyonu kurulacaktı. Ancak bu Arap devleti, Akkâ-Kerkük çizgisinin kuzey kısmıFransız, güney kısmı da İngiliz nüfuz alanlarında bulunacaktı. Ayrıca İskenderunserbest liman ve Filistin de uluslararası bölge kabul edilmişti.

Bu andlaşmanın ardındanBolşevik İhtilâli ve Çarlık Rusya'nın yıkılması ve Bolşeviklerin, Çarlıkdiplomasisinin bütün gizli belgelerini açığa vurması, Araplar ve özellikle Şerif Hüseyiniçin büyük hayal kırıklığı yaratmış, İngiltere'nin oyunlarını bütün çıplaklığıile ortaya koymuştu. Aslında Birinci Dünya Savaşı'nın çıktığı ilk günlerdenitibaren İngiltere, Osmanlı Devleti'ni arkadan vurmak için bütün Arap âlemini budevlete karşı ayaklandırmak istemiş ve bunun içinde Mekke Şerifi Hüseyin ile temasageçmişti. Şerif Hüseyin'in Hicaz'ın bağımsızlığını ilan etmek istemesi vehilafetin de Padişah'tan alınması yolunda İngiltere'nin kendisine yardım etmesini şartkoşması üzerine, İngiltere işin üstüne düşmekten vazgeçmişti. Bunun üzerine Hüseyin,Osmanlı Hükûmeti'ne başvurarak, Hicaz Emirliği'nin babadan oğula geçmek üzerekendisine verilmesini istemişse de, bu isteği kabul edilmemişti. Daha sonra savaşın güngeçtikçe şiddetlenmesi üzerine İngiltere, Şerif Hüseyin ile anlaşmak için çabalarınıarttırmıştı. Mekke Şerifi Hüseyin, bütün Arap yarımadası ile bütün Suriye veIrak'ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin geçirilmesiniistemişti. 1915 yılı içinde yapılan uzun görüşmelerden sonra, İngiltere ile Hüseyinarasında 1916 yılının Ocak ayında bir anlaşmaya varılmıştı.

İngiltere'nin Hüseyin ileyaptığı anlaşmadan sonra, Sykes-Picot Antlaşması'nı Fransa ile imzalaması, Arapları,açıkça oyuna getirdiğini gösteriyordu. İngiltere'nin Şerif Hüseyin'e oynadığıoyun bu kadarla da kalmadı. Bir yandan da Necd Emiri İbni Suud ile de görüşmeleregirişmişti. Bu görüşmeler sonunda İbni Suud ile İngiltere arasında Aralık 1915'tebir anlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile İngiltere, Necd toprakları ve Kuveyt hariç,Basra Körfezi'nin güney kıyılarında İbni Suud'un bağımsızlık ve egemenliğinitanıdı. Halbuki İngiltere, bu topraklar üzerinde Şerif Hüseyin'in egemenliğini tanımıştı.İngiltere ile anlaştıktan sonra İbni Suud, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmemişti.Ancak Basra Körfezi'nde İngiltere'yi rahat bıraktığı için, İngiliz Ordusu'nunIrak'taki işgallerini çok kolaylaştırmıştı.

Şerif Hüseyin ise, 1916 yılınınHaziran ayında Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmiş, Ekim 1916'da da kendisiniArabistan Kralı ilan ederek, İngiliz Hükûmeti tarafından hemen tanınmıştı.Rusya'nın çökmesi ve Amerika'nın da Haziran 1919 Şam Konferansı'ndan sonra Ortadoğupolitikasından çekilmesi, İngiltere'nin bölgede mutlak otorite haline gelmesine yaradı.Bu konferansta Irak temsilcileri Deyrizor, Diyarbekir, Musul ve Muhammere'yi içine alanbağımsız bir Irak krallığının kurulmasını, bu krallığı Hicaz şerifinin oğullarındanAbdullah veya Zeyd'in getirilmesini, içişlerine karışılmamasını, ülkeye Yahudi veHindli göçünün yasaklanmasını, Milletler Cemiyetine bırakılan mandaterlikkonusunun reddini önermişlerdi. Ancak anlaşmaya varamayınca, konferans bir sonuç alınamadandağıldı. Nihayet 24 Nisan 1920'de San Remo'da toplanan müttefikler, Milletler Cemiyetiyasasının 24. maddesinin kendilerine tanıdığı mandaterlik haklarının kullanılmasınıve sınırları konularında anlaştılar. Böylece Irak, İngiliz mandasına verilmişoldu.

23 Ağustos 1921'de EmirFaysal, İngilizlerin kuklası olmak üzere, Irak krallığına getirildi. Bu meşrutikrallığın anayasası, 1925'te ilan edilmiş ve ilk meclis de aynı yıl toplanmıştı.1923 Lozan ve 1924 Haliç Konferansları henüz yapılmamış ve durum kesin sonuca bağlanmadığıiçin, Irak Krallığı adı ile kurulan devletin sınırlarına Musul vilayeti dahiledilmemişti. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra başta İngilizve Fransızlar olmak üzere, mütarekenin 7. maddesini öne sürerek Anadolu topraklarınıişgale başlamışlardı. İşgale uğrayan halk, işgale karşı direnmeye ve bölgeyisavunmaya başlamıştı.

Anadolu'da başlayan Milli Mücadelebir taraftan düşmana karşı silahlı çatışma şeklinde devam ederken, diğertaraftan da halkın örgütlenmesini sağlamak üzere tüm yurtta kongreler toplanmıştı.Erzurum ve Sivas Kongreleri aldıkları önemli kararları ile kurulacak yeni TürkDevletinin temel esaslarını belirlemişti. Kurulacak yeni devletin sınırları ise dahasonraya bırakılmış ve Ocak 1920 de Misak-ı Milli'nin ilânı ile bu meseledehalledilmişti.
Mustafa Kemal Misak-i Millî'yi, meclisten, halkın iradesinden geçirmek istiyordu. İstanbulhükûmeti ile yapılan görüşmelerden sonra seçimler yapılmış ve Meclis-i Mebusanİstanbul'da açılmıştı. Meclis 10 Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Millîyi onaylamıştı.İngilizler meclisi basmışlar ve dağıtmışlardı. Son, Osmanlı Mebusan Meclisi veonun dağıtılması ile Ankara'da 23 Nisan 1920'de toplanan Türkiye Büyük MilletMeclisi de kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları bakımından, tarihe mal olmuşMisâk-ı Millî'yi kabul ve ilan etti. Misâk-ı Millî'ye göre, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nekadar Türk ordularının elinde kalan ve Türklerle meskûn olan toprakların hepsi, kayıtsızşartsız yeni Türk Devleti'nin sınırları içinde kalacaktı. Yani Millî Meclis, Türkvatanının birliği ve bölünmezliği temeline dayanan, millî yemin mahiyetindeki tarihîkararını almıştı.

 


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 115534 ziyaretçi (242105 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol