Musul-Kerkük Bölgesinin Tarihi

Musul-Kerkük Bölgesinin Tarihi


Musul, Ortadoğu'nun önemli bir noktasında yeralması sebebiyle çok çeşitli kültür ve medeniyetlerin buluştuğu bir bölge olmuştur.İnsanlık tarihinin ilk yazılı belgeleri bu bölgede ortaya çıkarılmış, insanlarınkalabalıktan teşkilâtlı topluma geçişte oluşturdukları bilgiler ilk olarak yine bubölgede meydana gelmiştir. İslâm Fütûhâtından Önce Musul Bölgesi Milâttan öncekiyıllarda Musul bölgesinin de içinde bulunduğu "Mezopotamya" üzerinde çokönemli uygarlıklar kurulduğu bilinmektedir. Bunların en önemlileri "Asur"ve "Babil" uygarlıklarıdır. Asur Devleti'nin merkezi olan Ninova; Diclenehrinin karşısında ve doğu yönünde, Musul'un yanıbaşındadır. Ninova şehrinikuran Ninova veya Ninos, Asurluların hükümdarı olup 52 sene hükümran olmuştur. AsurDevleti yaklaşık 1300 yıl varlığını sürdürmüştür.Kerkük şehrini bina edenAsur Hükümdarı Sartnabal'ın (M.Ö. 800 yılında) bu şehre "Kerhsuluh" adınıverdiği tarihî kaynaklarda rivayet edilmektedir. Keldânîcede "Kerh" şehiranlamına gelmektedir. "Suluh" ise Sartnabal'in esas ismidir.

Asurlulardan sonra Babil Devleti'nin bölgeyetamamiyle hâkim olduğu görülmektedir. Fakat Babil'in hâkimiyeti Perstecavüzleri karşısındauzun sürmemiş ve Musul-Kerkük bölgesi Perslilerin eline geçtikten sonra buraya çokkalabalık şekilde Pers nüfusuiskân ettirilmiştir. İskender'in işgaline de marûzkalan Musul bölgesi ahâlîsi, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından sonra bu dine yöneldi.Hıristiyanlığın nüfuz etmiş olduğu Musul, II. yüzyılın başından itibarenAsurluların dinî merkezi olan Ninova'nın yerini aldı. İslâm Fütûhâtı Halife Hz.Ömer zamanında Medine Devletinin sınırları Arabistan dışına taşmış veAnadolu'ya kadar seferler düzenlenmiştir. Hz. Ömer'in komutanlarından Utba b. Farkatkomutasında Dicle-Fırat havzasına yapılan seferler neticesinde 642 tarihinde Musulfeth olunduğu gibi yine aynı sene içinde Iyaz b. Ganem komutasındaki MüslümanlarKerkük ve civarını ele geçirdiler.

Müslümanlar ahâlîye baskıyapmayıp isteyenlerin istedikleri yere göç edebilecekleri veya isterlerse bölgedekalabilecekleri hususunda serbestlik tanıdılar. Musul'un yönetimine tayin edilenHarsama, buraya Arapları yerleştirip onlara ev ve toprak vererek Musul'u askerî bir şehirhaline getirdi. Daha sonra bir süre Emevîlerin yönetimi altında kalan Musul, EmevîHalifesi II. Mervan'ın Mısır'da öldürülmesi ve Ebu'l-Abbas Abdullah'ın halife seçilmesiile Abbasî Devleti'nin kurulması (750) üzerine bu devletin hâkimiyeti altına girdi.Ebu'l-Abbas Abdullah'ın Musul'a vali olarak tayin ettiği, kardeşinin oğlu İbrahim b.Yahya'nın şehirde büyük bir katliam yaptığı bilinmektedir (751). Musul'un 868 yılındaHâricî işgaline uğradığı fakat kısa bir süre sonra Halife el-Mutemed tarafındangeri alındığı görülmektedir.

874 tarihinde HalifeMutemed, Türk kumandanı Asategin'i Musul vilâyetine vali tayin etmiş, fakat AsateginMusul'a kendi gitmeyip vekâleten oğlu Edgütegin'i yollamıştır. Ancak Musul halkınınonu istememesi üzerine Edgütegin Musul'dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Musullular buarada Yahya b. Süleyman'ı kendilerine emir olarak seçmişlerdi. Asategin ertesi seneHeysem b. Abdullah'ı Musul'a vali tayin ettiyse de Heysem de Musul halkı karşısındatutunamayarak geri dönmek zorunda kaldı. Daha sonra İshak b. Eyub kumandasında Musul'agönderilen 20. kişilik kuvvet de başarı kazanamadı. Bir müddet sonra Musul'da yağmacıKürt aşiretleri tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Halife Muktefi, HemdânîlerdenHüseyin'in kardeşi Ebu'l-Hayca Abdullah'ı Kürtlerin üzerine gönderdi ve Ebu'l-Hayca905 tarihinde Kürtleri itaat altına alarak reisleri Muhammed b. Bilal'e baş eğdirdi.Abbasîlerden sonra Musul bölgesinde 929-996 tarihleri arasında Hemdânîler, 996-1096 yıllarıarasında da Ukaylîlerin hüküm sürdüğü görülmektedir.

 

Musul'da İlk Türk Devleti (Tulunîler)Hâkimiyeti


Mısırve Suriye'de Abbasî halifesine bağlı olarakkurulan ilk Türk devleti olan Tulunî Devleti'nin kurucusu Ahmed b. Tulun aslındaparalı bir askerdi. Ahmed b. Tulun, Mısır'da kısa sürede büyük bir yükselişleTürklerin etrafında toplandığı şahsiyet haline gelerek Abbasî Devleti içindeetkisini gittikçe arttırmış, hatta devletin bir kısım vergilerini bile toplamayabaşlamış ve Fustat şehrine de hâkim olmuştu.

Ahmed, 884'te Suriye seferindeöldüğünde Suriye ve Irakbölgesi tamamen Tulunî Devleti'nin hâkimiyet sahasıiçindeydi. Ahmed'in yerine oğlu Humareveyh geçti. Ahmed b. Tulunile Abbasî Naibiel-Muvaffak arasındaki mücadele devam etti. Naib, oğlu Ahmed'i Suriye'ye Humaraveyhüzerine gönderdi ve iki tarafın kuvvetleri Dımaşkile Remkarasında Tavvahin denilenyerde 885'te karşılaştılar. Ahmed bozguna uğrayarak barış yapmak zorunda kaldı.Humaraveyh ise Musul'a hâkim olarak Mısır, Suriyeve Anadolubölgesine kadar vali olaraktanınmıştır (886). Tulunî Devleti905 yılına kadar yaşamış ve Abbasî HalifesiMuktefi'nin kardeşi Muhammed b. Süleyman tarafından ortadan kaldırılmıştır.

 

Musul Bölgesinde Büyük Selçuklu Hâkimiyeti




Doğudan hızla batıya doğru genişleyen BüyükSelçuklu Devleti, Abbasî Halifeliğiüzerinde de büyük tesirler yaratıyordu. TuğrulBey, Halife Kaim bi-Emrillah'ın çağrısı üzerine Horasan'dan Bağdad'a gitmiş veburada iken Musulve civarındaki Muzar bölgesini Arap Emiri Kureyş b. Bedran b. Mukallidb. Müseyyeb el Ukaylî'nin elinden almıştır.
Tuğrul Bey, 1057 senesinde halifenin kızıyla evlendi ve kendisine yedi kat hil'atgiydirilerek zabtettiği yerlerde "saltanat hukuku hariç" olmak üzereistediği gibi hüküm sürmesine müsaade eden bir fermân ve "Sultanü'l-meşrıkve'l-mağrib" ünvanıverildi ve aynı yıl Musul'un idaresini İbrahim Yınal'abıraktı.

İbrahim Yınalçok geçmeden Fatımîlerile Halife Kaim bi-Emrillah'ın Türkkomutanlarından Arslan Besasiri'nin teşviki ve desteği ile isyan etti. Tuğrul Bey,İbrahim Yınal'ın üzerine gitmek için Bağdad'tan ayrıldığı anda BesasiriBağdad'a girerek (1058) hutbeyi Fatımî Halifesi el-Mustansır adına okuttu. TuğrulBey bunun üzerine Alparslan, Kavurdve Yakutî'nin yardımlarıyla Rey'de İbrahim'iyakalattı ve yayının kirişi ile boğdurduktan sonra Bağdad'a dönerek halifeyi tekrarmakamına oturttu (1060).

Tuğrul Bey'in vefatıylaBüyük Selçuklu tahtına oturan Alparslan, Musul'un idaresini Şerefü'd-devle Kureyş'evermişti (1067). Alparslan'ın 1079'da katledilerek şehit olması üzerine yerine geçenoğlu Melikşah, Vezir Nizamülmülk'ün damadı Fahrü'd-devle Muhammed b. Cüheyrtarafından Mervanî Devleti üzerine sefer için ikna edilmiş, hazırlanan orduya daArtuk Beyve Arap Emiri Seyfü'd-devle komuta etmişti. Savaş neticesinde Diyarbekir veMeyyafarikin ele geçirilmiş, böylece Mervanî Devleti ortadan kaldırılmıştı(1084). Bu savaştan sonra Sultan Melikşah, Mervanî Devleti'nin yanında yer alan MusulEmiri Şerefü'd-devle Müslim üzerine yürüyüp Musul'u almış, fakat Tekiş'inisyanı yüzünden Musul'u tekrar Müslim'e bırakmak zorunda kalmışsa da çok geçmedenMüslim yenilgiye uğratılmış ve Musul'a Kasımü'd-devle lakabıyla tanınanAksungurtayin edilmişti.
Melikşah'ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht mücadeleleri, Melikşah'ın kardeşiTutuş'un Rey'de yapılan savaş esnasında öldürülmesiyle son buldu veBerkiyarukBüyük Selçuklutahtına oturdu (1095).

Sultan Berkiyaruk Musulemiri olarak Kürboğa'yı tayin etti. Kürboğa'nın emirliği Berkiyaruk tarafındanHaçlılar üzerine seferle vazifelendirilmesi ile daha da önem kazanmıştır.Haçlılar Antakya'ya girip Türk ve Müslüman halkı kılıçtan geçirdikten sonraAntakya önlerine gelen Kürboğa'nın idaresindeki birleşik Selçuklu ordusu, Suriyeemir ve meliklerinin geçimsizliği yüzünden Haçlılara karşı başarılı olamadı.Kürboğa kuvvetlerini Musul'a çekmek zorunda kaldı ve Haçlılar bundan sonra Kudüs'ekadar ilerleyerek burayı işgal ettiler (1099).

Sultan Berkiyaruk'a karşıGencevâlisi olan kardeşi Muhammed Taparisyan etmiş ve Azerbaycan dahil Rey'e kadarilerlemeyi başarmıştı. Irak emirleriBerkiyaruk safına geçerken diğer kardeşiSencer, Muhammed Tapar tarafını tutmuş, Hemedan'da yapılan savaşta Tapar, Berkiyarukkarşısında yenilgiye uğramış, veziri Müeyyedü'l-mülk esir alınmış veöldürülmüştü (1101). Tapar ve Sencer tekrar toplanarak Bağdad'a yürüdüler ise deHalife Muztazhir'in araya girmesi ile antlaşma sağlanmıştı. Bu antlaşmaya göreBerkiyaruk "sultan", Tapar "melik" olarak tanınıyordu. MuhammedTapar Arran, Azerbaycan, Diyarbekir, el-Cezîreve Musul'a hâkim olmasına rağmen çokgeçmeden tekrar sultanlık iddiasında bulunmuştu. Antlaşmanın bozulması üzerine ikitaraf arasında meydana gelen savaşta Tapar yine yenilerek kaçtıysa da Berkiyaruk'unhastalanması sebebiyle yeni bir antlaşma yapılmıştı. Buna göre; Büyük SelçukluDevletiikiye bölünüyor, Muhammed Tapar Azerbaycan, Diyarbekir, el-Cezîre, Musul veSuriye'de "sultan" olarak tanınıyordu.

 

Irak Selçuklu Devleti'nin Ortaya Çıkışı


Berkiyaruk'un ölümünden sonra Muhammed Tapar,Bağdad üzerine yürüyerek Selçuklu Sultanlığı'nı ele geçirdi ve Musul'unidaresini Farsile Huzistan'da bağımsız bir şekilde hüküm süren Emir ÇavlıSakavu'ya verdi. Ancak Musul hâkimi Çökürmüşbu tayinden memnun kalmayarak Sakavu'yakarşı ayaklandıysa da öldürüldü. Bunun üzerine Musul ileri gelenleriÇökürmüş'ün oğlu Zengi'yi Musul hâkimliğine getirdikten sonra Türkiye SelçukluSultanı I. Kılıçarslan'a haber göndererek Musul'u teslim edeceklerini bildirdiler.

Çavlı ile I. Kılıçarslan Habur'dakarşılaştılar, Kılıçarslan'ın Habur nehrinde boğulmasıyla (1107) Çavlı Musul'agelerek idareyi ele aldı; ancak hâkimiyeti uzun sürmedi. Muhammed Tapar'a itaatsizlikgösterdiğinden dolayı görevden alınarak yerine Mevdudtayin edildi. Mevdud aynızamanda Haçlılara karşı cihat ile vazifelendirilmiş ve Taberiye'de Kudüs Haçlıkralını bozguna uğratmıştı (1113). Fakat Emir Mevdud, Şam'da cuma namazınıkılarken bir Bâtınî tarafından öldürüldü. Muhammed Tapar, Musul idaresiniAksungur el-Porsukî'ye verdi, Aksungur da Haçlılara karşı mücadele ettiyse debüyük başarılar elde edemeden görevden alındı.

Muhammed Tapar'ınölümü üzerine tahta geçen Sencer, Büyük Selçuklu Sultanlığıiçin mücadeleettiği Mahmud'u damat edinerek "sultan" ünvanıyla devletin batı kısmınıidaresine verdi. Böylece kendisinin de "sultan-ı azâm" ünvanıyla tahtaoturmasıyla "Irak Selçuklu Devleti" ihdas edilmiş oluyordu (1118). Mahmud, Irak Selçuklu Devleti sultanı olduğunda onüç-ondört yaşlarındaydı. Musul,el-Cezîreve Azerbaycan meliki olan kardeşi Mesud'un atabeyliğini Ay Aba Cüyüş Beyyapıyordu. 1120'de Mesud ile Cüyüş Bey Mahmud'a karşı isyan ettiler. AksungurPorsukî isyanı bastırmak için Esedabâd'a gönderildi. İsyan bastırılmış fakatMesud ile Cüyüş Bey'e bir şey yapılmayıp Musul'un idaresi Cüyüş Bey'den alınaraktekrar Aksungur Porsukî'ye verilmişti (1122). Mahmud'un 1131'de ölümü üzerine yerineoğlu Davudgeçti. Fakat Davud'a rağmen Mesud, Irak'ta sultanlığını ilan etmişti.Diğer yandan Farsve Huzistan Meliki Selçukşahda taht mücadelesine iştirak etmiş,Halife Müsterşit, Mesud ve Selçukşah arasında ittifak oluşturup antlaşmasağlamıştı. Antlaşmaya göre Mesud "sultan", Selçukşah"veliaht" olmuşlardı.

Sultan-ı Azâm Sencer,müttefik güçlere karşı Irak'a sefer tertip edip Dinever'de 1132'de yapılan savaştagalip geldi. Mesud ise kaçtı. Sencer yeğeni Tuğrul'u Irak Selçukluları tahtınaoturttu (1132). Fakat Tuğrul sultanlığı boyunca kendine muhalif Davud ve Mesud'akarşı mücadele etti, iki sene sonra da öldü. Irak Selçuklu Sultanı Tuğrul'unölümü ile tahta Mesud oturdu. Yeğeni Davud'un isyanını önlemek için de onu kızıile evlendirdi. Abbasî Halifesi Müsterşid bazı Türk komutanlarıyla ittifak yapıpMesud'a karşı harekete geçmiş (1135), fakat Daymerkadlı yerde Mesud'a esirdüşmüş, askerler Mesud'un safına geçmişler; daha sonra ise halife birBâtınîtarafından öldürülmüştü. Tuğrul'un ölümü ile Irak Selçuklularıtahtına geçen Mesud'a karşı Abbasî Halifesi Müsterşid ve daha sonraki HalifeRaşid'in oluşturdukları ittifaklar neticesiz kaldı. Sultan Mesud'un 1152'de ölmesiüzerine Irak Selçukluları tahtına Melikşah b. Mahmud oturdu. Fakat onu sultanlıkiçin yetersiz bulan emirler kardeşi Muhammed'i sultan ilan ettiler.

Abbasî HalifesiMuktefi, kendi iktidarını sağlama almak açısından Süleymanşah'ı Muhammed'ekarşı kullanmak istiyordu. Fakat Muhammed, Musul Hâkimi Mevdud'un yardımıylahalifenin hazırladığı orduyu mağlup ederek Süleymanşah'ı esir etmiş ve Bağdad'ıda kuşatmıştı. Kuşatmanın devam ettiği sırada halife, Şehzâde Melikşah,Arslanşah ve Atabey İldeniz'i Cibal bölgesinde ayaklandırdı. Bu durum karşısındaSultan Muhammed kuşatmayı kaldırarak isyancılar üzerine yürümek zorunda kalmış,Melikşah ise Hemedan'ı terk etmişti. Muhammed 1159'da Hemedan'da ölmüştür.

 

Zengiler Devrinde Musul


Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın kumandanıolan Zengi, Aksungur'un oğlu olup Irak Selçuklu Sultanı Mahmud tarafından 1127'deMusul vâlisi olarak tayin edilmişdi. Atabey Zengi, Musul'da kuvvetli bir ordu kurmayagayret göstermiş ve çevresini hâkimiyet altına almak için Diyarbekir ve Suriyetaraflarına seferler düzenleyerek Sincar, Habur, Harranve Nusaybin'i ele geçiripHaleb'de hâkimiyet sağlamıştı. Zengi, Haçlılarla Halep için mücadele edipArtuklular ile barışı tercih etmiş ise de (1130) daha sonra Artukluların hâkimibulundukları Güneydoğu Anadolu, Şehr-i Zorve Kuzey Suriye üzerinde de hâkim durumageldi. Daha sonra Börileri de hâkimiyeti altına alıp Haçlılara ait Esarib kalesinehücumla, Kudüs kralını burada ağır bir yenilgiye uğrattarak Urfa'yı zabtetti(1144). Zengi, Selçuklu Sultanı Mahmud'un oğlu Alparslan'ı himayesine alıp 1146'daMesudile antlaşma yapmışsa da Caber kalesi kuşatmasında öldürülmüştü. AtabeyZengi öldüğünde Musul merkez olmak üzere el-Cezîre'nin idaresini Seyfeddin Gazialmıştı.

Seyfeddin Gazi, Mardin Artuklu Hükümdarı Hüsameddin Timurtaş'ın aldığı Darakalesini antlaşma yoluyla geri almış, kardeşi Nureddinile birlikte Haçlılara karşıda mücadele etmiş ve 1148'de ölmüştü. Ölümünden sonra yerine kardeşi KutbeddinMevdud geçtiyse de emirlerin Nureddin Mahmud'u atabey yapmak istemelerinden dolayıKutbeddin ile Nureddin arasındaki antlaşma neticesinde Nureddin Sincar'ı Kutbeddin'eterk ederek, karşılığında Hımsve Rakka'yı aldı (1149).

Kutbeddin Mevdud'un1170'te ölümünden önce yerine II. İmadeddin Zengi'nin geçmesini vasiyet etmişolmasına rağmen atabeyliğin II. Seyfeddin Gazi'ye verilmesi üzerine İmadeddin,Nureddin Mahmud'u yardıma çağırmış ve Nureddin Musul'a girmişti (1170). II.Seyfeddin Gazi yapılan antlaşmaya razı olup Musul'u aldı, İmadeddin'e de Sincar'ıbıraktı. Antlaşmaya göre Seyfeddin Gazi ile İmadeddin, Nureddin'e bağlı olacaktı.

Selahaddin Eyyubî1174'teDımaşk'a hâkim olunca, Seyfeddin Gazi, Musul'da tehlike oluşturacağı fikriyleSelahaddin'e karşı sefere çıktı. Fakat Seyfeddin Gazi, Haleb'in güneyinde Olbalel-Türkman'da 1176'da yapılan savaşta Musul'a geri çekilmek mecburiyetinde kaldı vedört ay sonra da öldü. Seyfeddin Gazi'nin ölümünden sonra vasiyeti üzerine kardeşiİzzeddin Mesud Musul atabeyi oldu. Bu sırada Musul üzerindeki ihtiraslarındanvazgeçmeyen Selahaddin Eyyubî, 1182'de Sincar'ı zabtederek Musul'u muhasara ettiyse dealamadı. İmadeddin ile Selahaddin arasında varılan antlaşma gereğince, HalepSelahaddin'e terkolunurken Sincar İmadeddin'e bırakılıyordu.

Selahaddin'in Musul'uüçüncü muhasarası da netice vermeyince ve İzzeddin Mesud Selahaddin ile başaçıkamayacağını anlayınca antlaşma yoluna gidildi. Antlaşmaya göre; İzzeddinMesud, Selahaddin Eyyubî'ye tabi oluyor, Şehr-i Zor ile Zap arasındaki topraklarMesud'a bırakılıyordu. İzzeddin Mesud'un 1193'te ölümünden sonra yerine oğluNureddin Arslanşah geçti. Nureddin Arslanşah'ın 1211 yılında ölümü üzerineyerine atabey olarak oğlu el-Melik el-Kahir İzzeddin Mesud geçmiş, devlet işlerinigulâmı Bedreddin Lu'lu üstlenmişti. İzzeddin Mesud yedi sene atabeylik yaptıktansonra gulâm Lu'lu tarafından öldürüldü ve Lu'lu tarafından Nasreddin Mahmud MusulAtabeyi yapıldı.Nasreddin Mahmud'un (1221-23 veya 1233-34)'de ölmesiyle Musul'dakiZengilerin hâkimiyeti sona ermiştir.

 

Erbil Atabeyliği


Bir Türkmen başbuğuve atabeyliğin kurucusu olanZeyneddin Ali Küçük b. Beytegin, aynı zamanda Musul atabeylerinden İmadeddinZengi'nin kumandanlarından idi. Zengi, 1131'de Erbil'i ele geçirdiğinde burayıZeyneddin Ali Küçük'e teslim etmişti. Erbil'in yanında Şehr-i Zor, Tikritve Sincar'ahâkim bir durumda olan Zeyneddin Ali, hayatının sonuna doğru bu bölgeleri MusulAtabeyi Kudbeddin Mevdud'a bırakarak Erbil'e çekilmişti. Kudbeddin'in 1168'deölmesiyle yerine geçen oğlu Muzafereddin Gökbörü, Erbil Vâlisi MücahideddinKaymazile anlaşmazlığa düşmüştü. Kaymaz, Gökbörü'yü zorla atabeylikdenuzaklaştırıp Zeyneddin Yusuf'u atabeylik makamına oturtmuşsa da idareyi fiilenyürüten Kaymaz'ın kısa süre sonra tevkif edilmesiyle Zeyneddin Yusuf, SelahaddinEyyubî'ye tâbi olmuştu.

1190'da da tekrar atabeylik makamına oturan Gökbörü, Selahaddin Eyyubî'ye müracaatlaErbil'in kendisine verilmesini istedi. Selahaddin Erbil'e ek olarak Şehr-i Zor, Karabelive Kıbçak derbendini de Gökbörü'ye verdi. Böylece ölümüne kadar Selahaddin'ebağlı kalan Gökbörü ondan sonra hâkim olduğu yerlerde Eyyubîlerden özerk biryönetim tatbik ettiyse de Zengilere karşı Eyyubîlerle ittifak yapmıştı. BedreddinLu'luile mücadele eden Gökbörü, Moğolların ilerleyişi karşısında Lu'lu ilemücadeleye son verdiği gibi Halife Nasır li-Dinillah'tan yardım talebinde bulunmasınarağmen Halife'nin kendisine yeterli yardımı yapmamasından dolayı, Moğollarınönünden Bağdad'a kaçan Celaleddin Harezmşah'a tâbi oldu. Moğollar, Harezmşah'ınardından Erbil'e girdilerse de kısa süre sonra bölgeyi terketmek zorundakalmışlardı.

Zengilerin, MusulAtabeyliği üzerindeki hâkimiyeti Atabey Nâsıreddin Mahmud'un ölümü ile sona erdi.Mahmud ölmeden önce Erbil'in halifeye teslimini vasiyet etmiş ve 1232 yılında davefat etmişti. 1231'den itibaren Musul idaresini Bedreddin Lu'lu müstakil olarakyürüttü. Lu'lu, Moğol istilasında Musul'u tahrip olmaktan kurtarmak ve hükûmetiMoğollara teslim etmemek için Hulâguile ittifak yapıp ona tabi olmuş(1243), fakatLu'lu'nun oğlu Malik Salih İsmail'in aynı siyaseti takip etmemesi ve Memlûklu SultanıBaybarsile Moğollara karşı ittifak yapması üzerine Musul 1261'de yağma edilip MalikSalih de Moğollar tarafından öldürülmüştü.

 

Musul'da Karakoyunlu-Akkoyunlu Dönemi



Moğol istilası öncesi MaverâünnehrveHorasan taraflarında bulunan Oğuz boyundan Karakoyunlular, Moğol istilası esnasında Fıratve Dicle'nin yukarı vadilerine göç edip yerleşmişlerdi. Karakoyunlu Aşireti'nin en nüfûzlukolu olan Baharlı Kolu Reisi Bayram Hocaoğlu, Karakoyunlu Devleti'nin kurucusu olup CelâyirlilerdenSultan Üveys zamanında onun hizmetinde bulunmuştu. Sultan Üveys'in

1365'te İlhanlılardan alarak ilhak ettiğiMusul'u Bayram Hocaoğlu daha sonra zabtetmişti. Sultan Üveys'in vefatından sonra Celâyirlilerebağlı kalmak üzere Musul, Ercişve Sincar'ı önce Bayram Hocaoğlu, sonra oğlu veyayeğeni Kara Mehmed idareleri altında bulundurmuşlar, Hocaoğlu ve Kara Mehmed, MemlûkSultanı Berkukadına hutbe okutarak Timur'a karşı Memlûklara yakınlaşmışlardı.

Kara Mehmed 1390'da beylik mücadelesiiçinde öldürüldü. Yerine geçen Kara Yusuf Bey,Celâyirliler ile birlikte Timur'a karşımücadele ettiyse de yakalanarak hapsedildi. Fakat bir müddet sonra Şam Naibi ŞeyhMahmud tarafından kurtarıldı. 1400 senesinde Musul'a Hüseyin Beyadında bir naib bırakanTimur kendisi ile ittifak yapıp Anadolu ve Suriye seferine iştirak eden AkkoyunluDevleti kurucusu Kara Yülük Osman'a Diyarbekir eyaletini verdi. Kara Yülük Osman,Mardin'i 1409'da alıp kısa süre sonra da Musul'a hâkim duruma geldi. Aynı sene içindede Artukoğulları Devleti ortadan kaldırıldı.

1462 senesinde melikler arasındameydana gelen ihtilaflardan dolayı bir çok yerleşim alanları basılıp yağma edilen bölgeninasayiş ve istikrarı, Musul Hâkimi Cihangir b. Ali Bey Türkmânî'nin vefatından sonratekrar sağlandı. Fakat beş sene sonra Akkoyunlu Uzun Hasan Bey ortaya çıkarak önceMusul vilâyeti ve havalisini ele geçirdi ve vefatından sonra da Musul sırasıyla oğluHalil ve aynı sülaleden Yakup şah, Ali Beyve Rüstem Mirza'nın idareleri altında kaldı.

Safevîler Döneminde Musul


İsmail Safevî, içlerinde Musullu boyunun dabulunduğu Türkmen oymaklarının yardımıyla Akkoyunlu hâkimiyetine son verdiktensonra, el-Cezîrebölgesini ele geçirip burayı Avşar boyundan Ahmed Bey'in idaresinevermişti. Mardin merkez kazasına bağlı nahiye olan Koçhisar'da Osmanlı kuvvetleriyleSafevîler arasında meydana gelen savaş, İran hâkimiyetinde bulunan bölgenin Osmanlıidaresine geçmesiyle neticelendi (1516). Ertesi sene de Hısınkeyf, Musul, Kerkük,Urfave Rakkakaleleri fethedildi
Musul'un Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi



Yavuz Sultan Selim, Safevîlerle yapılan ÇaldıranSavaşı'nda elde edilen zaferden sonra, İran sınırını güvenlik altına almakmaksadıyla, İdris-i Bitlisî'yi, daha önce Şah İsmail'e bağlılık bildirmişKürtve Türkmen emirlerinin Osmanlı Devleti'ne tâbi olmalarını sağlamak için,bölgeye göndermişti. Nitekim İdris-i Bitlisî buralarda çok başarılı çalışmalaryapmıştı. Osmanlı Devleti'ne tâbi olan emirlere, oturdukları yerler yurtluk veocaklık olarak ikta edilmiş, buradaki aşiretlerin Osmanlı Devleti'ne tâbi olmalarısağlanmıştı.

Kanunî Sultan Süleyman, Tebriz seferinde Hemedan ve Kirmanşah yolunu takip edipCebel-ü Hamrin, Sülükân Çayırıve Leylan'dan geçerek 1534'te Kerkükşehrine girdi.Kerkük, Osmanlı idaresine girmeden önce de Türkmenlerin elinde bulunduğundan"Gökyurt" olarak adlandırılmış ve resmî kayıtlara böyle geçmiştir.Kanunî Sultan Süleyman Kerkük'te yirmi sekiz gün kaldı. Aynı sene içindeKanunî'nin Bağdad seferive Bağdad'ın fethiyle Musul bölgesinde Osmanlı hâkimiyetikesinleştirilerek altı sancak ihtiva eden eyalet merkezi yapıldı. Bazı kaynaklardaverilen bu bilgiye karşılık 1312 tarihli Musul salnâmesinde 1090 (1679-80) yılındaMusul'un eyalet olduğu ve üç sancağı ihtiva ettiği belirtilmektedir.

Diğer yandan Mustafa NuriPaşa, Musul'un Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmesinden hemen sonra eyalet şeklinialdığını belirterek padişah III. Muraddevrine tekabül eden tarihte Musul eyaletinebağlı sancakları Musul sancağı(Paşa sancağı), Bacvanlu, Tikrit, Eski Musul, Horen,Banaolarak gösterir. Aynı kaynak Musul beylerbeyisinin yıllık 680.000 vemirlivalarının 200.000-220.000 akça arasında hasları olduğunu ve bölgede 224zeâmet ve timar ulunduğunu belirtilir.

Osmanlı Devleti Yönetiminde Musul


Bağdad ümerasından Bekir Subaşının halkıtahrik ederek isyan çıkartması ve Bağdad Vâlisi Yusuf Paşayı idam ettirmesi üzerine,Subaşı'ya gereken cezayı vermek için Diyarbakır Vâlisi Hâfız Ahmet Paşamaiyyetindeki Kerkük Beylerbeyisi Bostan Paşa Bağdad üzerine gönderildi. SubaşıOsmanlı ordusunun geldiğini haber alınca Şah Abbas'a Bağdat'ı kendisine teslim edipadına hutbe okutarak, para bastıracağını bildirmiş, bu sırada Bağdad'a gelen HâfızAhmed Paşagördüğü şiddetli mukavemet karşısında şehir dışına çekilmekzorunda kalmıştı. Diğer taraftan Bağdad'ın Şah Abbas'a teslim edilmemesi şartıylaBekir Subaşı'ya Bağdad vilâyeti idaresinin verilmesinin garanti ve vaat edilmesi ve buyönde irâde çıkmasından dolayı Subaşı, teklifi ve emri uygun bulmuş ve böylece bölgedekidurumun düzelmesi üzerine Hâfız Ahmed PaşaDiyarbekir'e geri çekilmişdi. Bekir Subaşı'nınBağdad vâliliğini kabul etmesi ve bölgeden Hâfız Ahmed Paşa'nın çekilmesi ŞahAbbas'ı harekete geçirmişti. Şah Abbas, Bekir Subaşı'dan Bağdad'ın tesliminiistemiş ise de bu teklifin kabul edilmemesi üzerine Bağdad'ı muhasara altına aldı.

Ahâlînin açlık, susuzluk ve hastalıksebebiyle direnecek gücü kalmadığından şehir, Şah Abbas'a teslim edildi. ŞahAbbas, Bağdad'a girer girmez Bekir Subaşı ve kardeşlerini, Bağdad kadısını ve ahâlîden4.000 kişiyi katlederek Kerkük üzerine de asker sevketti. Bu arada elinde fazla kuvvetbulunmayan Bostan Paşada Diyarbekir'e çekildi. Kerkük kalesi de muhkem vaziyette olmadığındanŞah Abbas'a bağlı kuvvetler tarafından kolayca zabtedildi. Şah Abbas Kerkük'ü deele geçirdikten sonra Musul'a yöneldi ve çok kısa sürede burayı da ele geçirerekMusul vâliliğini Çerkes Hüseyin Paşa'nın elinden alarak komutanlarından KasımHan'a verdi. Köprü cihetindeki muharebede Karaman Vâlisi Vezir Hasan Paşamaiyyetindeki Osmanlı ordusunun İran kuvvetlerini mağlup etmesi üzerine Kerkük şehriBostan Paşa tarafından tekrar geri alınmış, aynı sene içinde de Hâfız Paşa'nınBağdad'ı geri almak için giriştiği teşebbüs başarısız kalmıştı. Bu arada Kerküküzerine yeni bir İran saldırısı daha olmuş ve Vezir Hasan Paşa şehit olmuştu.1629'da İran seferine memur Serdar-ı Ekrem Hüsrev Paşa, Zap nehrini geçerken suyun coşkunolması sebebiyle bir çok asker ve mühimmat yüklü hayvanın boğulmalarına aldırmayaraksefere devam edip, Gülanber kalesini yeniden inşa ettirerek Şehr-i Zor üzerine yöneldi.

Buradaki İran kuvvetleridaha önceden çekilmiş oldukları için Şehr-i Zor kolayca ele geçirildi ve ArnavudoğluMustafa Paşa'ya verildi.1733 tarihinde Hüsrev Paşanın Bağdad'tan Musul'a dönüşüesnasında İran kuvvetleri Gülanber kalesine karşı hücuma geçtiler ve ArnavudoğluMustafa Paşa topları Kerkük'e gönderip kendisi de arkadan gelmekte iken Serçınar'daİran kuvvetleriyle yapılan savaşta şehit düştü. Bu olaydan sonra Şehr-i Zor tekrarSafevîlerin eline geçti ve Hüsrev Paşa da Musul'a geri çekilmek zorunda kaldı. HüsrevPaşa burada bulunduğu süre içinde Musul kalesini tahkim ettirip şehri sur içine aldırttı.1638'de Bağdad seferine çıkan Sultan IV. Murad, İmâdiye'ye gelişinde İmâdiye HâkimiKubad Beytarafından törenle karşılandı. Kubad Bey'in bu hareketi Sultan Murad'ıoldukça memnun ettiğinden İmâdiye'yi hayat boyu Kubat Bey'e ihsan etti. Maberzab, Şemamek,Dirdavud, İncesu, Altınköprü, Göktepe menzillerinden Kerkük'e gelen Murad Han,eyaletin idaresini Kayış Mehmed Paşa'ya verdiyse de çok geçmeden halkın şikâyetdebulunması üzerine paşayı görevden aldı.

Şah Abbas Sultan Murad'ıngeldiğini haber alır almaz Bağdad kalesini tahkim ve takviye etti. IV. Murad, Bağdadyakınlarında Samra kazasında karargâh kurup şehrin bütün giriş-çıkışlarınıkontrol altına aldı ve Bağdad'ı kırk gün kuşatma altında tuttu. Bu sırada açtırdığılağımlar vasıtasıyla kalenin bir kısmını yıktırarak şehre giriş için yol açtırmayıbaşardı ve neticede Bağdad'ı teslim aldı. Böylece Şah Abbas tehlikesi uzaklaştırılarakbölge tekrar Osmanlı hâkimiyetine geçti ve 1639'dan beri bugünkü şeklini koruyan Türk-İransınırının tesbit edildiği Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı.Musul bölgesindenmuhtelif bölgelere sıkça göçhadisesi olduğu görülmektedir. İran tecavüzlerininyanında zaman zaman meydana gelen depremler ve kuraklıklar yüzünden ortaya çıkan kıtlıksebebiyle de halk başka bölgelere göçmek zorunda kalmıştır. Meselâ 1667 senesindeMusul'da meydana gelen şiddetli bir deprem çok büyük zararlara neden olmuştur.Yine1711 senesinde kıtlık yaşanmış ve ekili alanlar çekirge istilâsına uğramıştır.Devlet zaman zaman yaşanan bu gibi kıtlıklar karşısında tedbirini almakta gecikmemiş,halkın zahiregibi zaruri ihtiyaçları başka vilâyetlerden karşılanmış ve ahâlîninuğradığı zarar mümkün olduğu kadar telafi edilmiştir. Musul'un idaresi yerliailelerinden ve eşraftan Abdülcelil ailesine mensup vâlilere verilmeye başlanmış veilk olarak Abdülcelilzâde İsmail Paşa vali olarak tayin olunmuştur. Bu vali Musul'dabir çok ıslâhata teşebbüs etmiş ve bunları gerçekleştirmeye muvaffak olmuştur.

Şah Tahmasb, ansızınOsmanlı topraklarına saldırarak veziri Nergis Han'ı Musul'u ele geçirmek için gönderdi.Hüseyin Paşa, Nergis Han'a karşı şiddetle direnerek İranlıları ağır biryenilgiye uğrattı. Diğer taraftan Kerkük ve Erbil üzerine ayrıca sevkolunan İrankuvvetleri de Musul'da uğradıkları hezimete benzer şekilde mağlup olarak geri çekilmekzorunda kalmışlardı. İran kuvvetlerinin Osmanlı topraklarına girmesini savaş sebebisayan Osmanlı Devleti hemen harekete geçti ve Moralı Topal Osman Paşa 170.000 askerleyola çıkarıldı. Şehr-i Zor Mutasarrıfı Mirmiran Ali Paşa, Köy sancak MutasarrıfıBabanlu Ahmed Paşa, Savicbulak Mutasarrıfı Rızâ Paşada ordu-yu hümâyuna iştiraketmişlerdi. 1734'te Bağdad'a varan Ser'asker Topal Osman Paşa burada İranlıları ağırbir yenilgiye uğrattı. Fakat Bağdad Vâlisi Ahmed Paşa'nın zahire yokluğunu bahaneederek geri dönmesi üzerine, aniden hücuma kalkan Nadir Şah kuvvetleriyle Kerkükcivarında yapılan muhaberede şehit düştü.

Nadir Şah, büyük birkuvvetle Irak sınırını aşarak Kerkükve Erbil'e karşı taarruza geçti. Gücününyettiği ölçüde bu taarruza karşı direnen Kerkük halkı, yapılan kanlı çarpışmalarsonunda büyük zararlar meydana gelmesi yüzünden, ırz, namus ve canlarının teminâtaltında olduğuna dair söz aldıktan sonra Nadir Şah'a teslim olmak zorunda kalmışlardı.Fakat İranlıların verdikleri sözde durmayıp şehri yağmalamaya başlamaları üzerinegaleyana gelen ahâlî ellerine geçirdikleri taş ve sopalarla İran askerinin üzerinesaldırıp onları şehir dışına atmaya muvaffak oldular. Diğer yandan Nadir ŞahMusul'a yakın bir mevkide karargâh kurup, şehrin etrafında 12 tabyaile bir takımmetrisler yaptırmış ve Musul müftüsüne bir mektup göndererek boşuna kan dökülmedenMusul'un teslimini istemişti. Vali Hüseyin Paşa'nın halkı Kızıl Câmi'ye toplayarakdurumu anlatmasına rağmen, halkın şehri müdafaa kararı aldığı görülmüş, bununüzerine Hüseyin Paşa, Musul surlarını tamir ettirmiş ve şehrin etrafında hendeklerkazdırmıştı. Nadir Şah'ın top ateşi ile hücuma geçtiği taaruz altı gün sürdü.

Fakat Musul halkının şiddetlidirenişi karşısında netice alamayacağını anlayan Nadir Şah geri çekilmek zorundakaldı. Diğer taraftan Musul vâlisi ve cebhe seraskeri olan Hasan Paşaaşiretve oymakbeylerini yanına alarak önce Bana Hâkimi Salih Han'ı mağlup, Bana'yı da tahrip etmişti.Hasan Paşa'nın daha sonra Sine Hâkimi Hüsrev Han kumandasındaki İran ordusuna karşısevkettiği Carhçı Mehmed Paşa da parlak bir zafer kazanmıştı (1777). 1771 senesindeMusul şehrinde büyük bir karışıklık ortaya çıktı. Musul Vâlisi Abdülfettah Paşa'nınTrablus vilâyetine gitmesi üzerine yerine vekil tayin olunan amcası Ahmed Ağa'ya karşıbazı aşiret reislerinin isyana teşebbüs etmeleri Musul halkını iki fırkaya ayırdı.Halkın bir kısmı Ahmet Ağayı, bir kısmı ise aşiret reislerini desteklediler. Buiki fırka arasında meydana gelen çatışmalar esnasında çok sayıda kadın ve çocukkatledildi. Daha sonra vali tayin olunan Abdülcelil zâdelerden Mehmed Emin Paşazâde SüleymanPaşa memleketin içinde bulunduğu halin ıslâhına gayret sarf etmiş ve iyi sonuçlaralmıştı.1809 yılında Vali Ahmed Paşaile ahâlî arasında bazı şahıslarıngayretleri ile ortaya çıkan ihtilaf neticede şiddete dönüştü ve Ahmed Paşa ahâlîtarafından katledildi.

Hadisenin İstanbul'daduyulmasından hemen sonra harekete geçildi ve Abdülcelilzâdelerden Mahmud Paşa'yaMusul vâliliği verilerek olay kısa sürede bastırıldı. 1834 yılında Musul Vâliliğinegetirilen İnce Bayraktarzâde Mehmed Paşa ilk olarak, İmâdiye mutasarrıflığı görevindebulunup, devlete karşı istiklâl dâvasına kalkışan Kürdî İsmail PaşayıMusul ahâlîsindentopladığı askerler ile mağlup etti. Diğer yandan Revanduz'da devletten ayrı hareketeden Revanduz beyini ve bölgede zaman zaman isyana kalkışan aşiretleri ıslâh için görevlendirilenReşîd Paşa, Bağdad Vâlisi Ali Paşave Musul Vâlisi Mehmed Paşaile birlikteRevanduz'a gidip isyancı beyi tutuklayarak Bağdad'a götürmüştü. Osmanlı Devleti'neitaat etmek istemeyen Şammâr aşireti ve Sincar'da bulunan Yezidîleri tekrar itaat altınaalmak için fitne çıkaranların tesbit edilip cezalandırılmaları gerekiyordu.Besiredenilen mevkide Şammâr aşireti şeyhleri ele geçirilerek mal ve eşyalarına elkonulup Musul'a gönderildiler. Daha sonra Mardin muhasara altına alındı ve isyancılaraltı haftalık direnişten sonra teslim olmak zorunda kaldılar.

 

Dünya Savaşı'nda Irak'ın İngilizler Tarafından İşgali



Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na resmengirmeden evvel İngilizlerin Basra Körfezi'nden Irak'ı istilâ için Hindistan'dahazırlık yaptıkları yolunda istihbarat alınmaktaydı. 1914 Ekim ayında, Basrakörfezindeki Abadan petrol tesislerini korumak için Bombay'daki 6. İngilizFırkası'nın 16. Piyade Livası vazifelendirilmişti. Yavuz ve Midilli gemilerininSivastopol ve Odesa'yı bombalamasıyla meydana gelen durumdan sonra İngiltere 1914Kasım ayında Osmanlı Devleti'ne harp ilan ederek zikrolunan birliklerine hareket emriverip Şattülarap ağzındaki Fav mevkiini işgal etti.

Irak ve Havalisi Kumandanı Cavit Paşa,Bağdad'tan iki taburu ve Bedre'den de bir taburu Basra'ya sevkederek, İngilizgambotlarının Şattülarap nehrinden ilerlemelerini engellemek için Basra'nıngüneydoğusunda bir set yaptırmıştı. İngilizler 14-15 Kasım 1914 tarihleriarasında Seyhan civarındaki Osmanlı mevzilerine taarruz ederek burayı işgal ettiler.Bunun üzerine Basra'yı müdafaa imkanı kalmadığını anlayan Osmanlı kuvvetleri19-20 Kasım'da Basra şehrini boşaltarak geri çekilmek zorunda kaldılar. Şehrin ilerigelenlerinden bazılarının Basra'nın Türklertarafından boşaltıldığını habervererek İngilizleri işgal için şehre davet etmeleri üzerine Basra, İngilizbirliklerince işgal olunmuştur.

Basra'dan çekilen Osmanlıkuvvetlerinin bir kısmı Sevkul suyu istikametinden Fırat vadisine diğer bir kısmıŞattülarap üzerinden Kurna'ya doğru çekildiler. Bu üzücü durum İstanbul'dabüyük bir teessür uyandırmış, Irak ve havalisi Kumandanı Cavit Paşa Irakaskerlerinin cesaret ve metanet göstermediklerinden şikayetle ısrarla Türk askeritalepetti. Hem bu isteğin yerine getirilmesi hem de Basra'nın geri alınmasına hazırlıkteşkili gayesiyle İstanbul'dan iki piyade, iki makinalı tüfek bölüğü ileHalepcivarındaki 12. Kolordunun 35. Fırkası'ndan bir alay piyade ve bir makinalıtüfek bölüğünün Irak cephesine sevki emrolunmuştu.

Erkân-ı Harbiye ReisiEnver Paşa,Irak'ta yerli halktan oluşturulacak mücahitlerle İngiliz işgaline karşımücadele etmek düşüncesiyle Arabistan'da bulunan İbn Suudve İbnürreşîd'e memurlarve hediyeler gönderdi. Basra Mebusu Talib Bey'i de bu işe memur tayin etti. Fakatgelişmeler Enver Paşa'nın planladığı gibi olmamış, İngilizler9 Aralık 1914'deKorna'yı da işgal etmişler ve burada bulunan 38. Fırka Kumandanı Albay Suphi Beyile45 subay ve 989 er esir düşmüştü. Bunun üzerine Dâhiliye Vekaleti'nde aşiret vemuhacir işleriyle meşgul Kurmay Binbaşı Süleyman Askerî Bey Irak'agönderildi. Süleyman Askerî Bey de Enver Paşa gibi İngiliz kuvvetlerine karşıaşiret ve mücahitlerden müteşekkil birliklerle karşı koyabileceği fikrindeydi. Buarada İngilizler Irak'taki 6. İngiliz Fırkası'nın gücünü az bulduklarındanMısır'dan 12. İngiliz Fırkası'nı da Irak'a sevketmişlerdi.Cavit Paşa, Korna'nınİngilizlerin eline geçmesine yolaçan savaş hakkındaki raporunda aşiret neferlerininkaçmaları, Arap askerlerinin silahlarını terketmeleri ve Türk askerlerinin azlığısebebiyle savaşı kaybettiklerini ve iki taburla Şatra-Ammare hattına çekildiğinibeyan etmektedir.

Ocak 1915 tarihindeSüleyman Askerî Bey, yarbaylığa terfien Cavit Paşa'nın yerine Irak ve havalisiKumandanlığı'na tayin olundu. Süleyman Askerî Bey Zübeyr Muharebesi'nde (20 Ocak1915) ayağından yaralandığı halde kumandayı terketmedi. Fakat her ihtimale karşıAskerî Bey yerine 1. Kuvve-i Seferiye Kumandanı Yarbay Kâzım Karabekir'in aceleBağdad'a gitmesi emrolunmuştu. Askerî Bey İngilizlerin her halûkârda Basra'danatılabileceğine inanarak hazırlıklarını hızlandırdı. 12-14 Nisan 1915 tarihindeSuaybe Bercisiyye ormanlığıetrafında meydana gelen çarpışmalarda İngilizlerinüstünlük sağlamaları üzerine intihar etmiş, yerine Albay Nureddin Beytayinedilmişti. Bu harekattan sonra Ammareve Nasıriyyedüşmüş, böylece İngilizlereBağdad yolu da açılmıştı.

Eylül 1915'de Bağdadvilâyetinin kaza merkezlerinden ve büyük bir askerî ehemmiyete sahip olanKutu'l-Ammare'nin, başında General Townshend'in bulunduğu İngiliz birliğitarafındandüşürülmesi Bağdad'ı büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakmıştı.
Kutu'l-Ammare'nin İngiliz kuvvetlerinin eline düşmesinden sonra General Townshend,Bağdad'a doğru yürüyüşe geçti ise de Selmanpak'da Türk kuvvetlerincekarşılanarak (22-23 Kasım 1915) büyük bir bozguna uğratılmış, kuvvetlerininüçtebirini kaybetmiş bir halde Kutu'l-Ammare'ye geri çekilmek zorunda kalmıştı.İngiliz birliklerini kurtarmak için bir İngiliz kolordusunun Basra'dan kuzeye doğrugönderildiğini haber alan Enver Paşa Çanakkale'deki İngilizlerin çekilmesindenistifade ederek buradaki 2.ve 6.Piyade fırkaları'yla Müstakil Süvari Livası'ndanoluşmak üzere 13. Kolordu teşkili ile bir kısım birliklerin Bağdad'a sevki veMareşal Von der Goltz Paşa'nın 6. Ordu Kumandanı sıfatıyla Bağdad'ta işebaşlamasını emretmişti. Bununla beraber 18. Kolordu'nun da hemen Hasankale'denBağdad'a sevkedilmesi ve 9. Kolordu Kumandanı Vekili Miralay Ali İhsan Bey'in 13.Kolordu Kumandanı tayin olunarak acilen Bağdad'a hareket etmesi tebliğ edildi.

Kutu'l-Ammare'ye kapanmışbulunan İngiliz işgal kuvvetleri, Von der Goltz Paşa'nın idaresi ve Ali İhsan Bey'inkısa zaman zarfında düzensiz bulunan Osmanlı birliklerini disipline ederek ortayakoyduğu taktik neticesinde çok az zayiatla perişan edildi. 7 Mart 1916'da başlayançarpışmalar Sabis mevkiinde yoğunlaşmış, sadece İngilizler bu mevkide o gün 1000ölü bırakmışlardı. Harekat üç gün devam etti. Üstün idare ve disiplinanlayışı ile hareket etmenin sonucu zafer kazanılmış, İngilizler binlerce ölü veyaralının yanında önemli miktarda silah ve mühimmatlarını terk ederek doğuyadoğru çekilmişlerdi. Bu savaşta Türk kuvvetlerinin zayiatı 268 şehit ve 962 yaralıolarak tesbit edilmişti.

Martta Zemzir Muharebesi'ndeSabis zaferinin tesiri ve çoşkusu hemen kendini göstermiş, İngiliz kuvvetleriellerinde bulundurdukları tepeleri terk ederek geri dönmüşlerdi. Zemzir yenilgisiİngilizlerin iyice zayıflamasına sebep olmuş, alınan tedbirler neticesiKutu'l-Ammare'de kapalı bulunan İngiliz kuvvetleri açlığa maruz kalmış, uçaklaerzak temini yoluna gitmişlerse de erzaklar Türklerin eline geçmişti. Bunun üzerineihtiyaçlarını Dicle nehri üzerinden gemiyle tedarik etmeyi denedilerse de içerisinde5000 Askeri iki ay besleyecek miktarda erzak bulunan gemi, Türk askerleri tarafından elegeçirilmişti. Townshend, erzak yetiştirme operasyonunun fayda vermediğini görünce 25Nisan 1916 günü 6. Ordu Kumandanlığı'na teslim şartlarını müzakere etmeyi teklifetti. 26 Nisanda başlayan müzakereler neticesi 29 Nisanda 5 general, 481 zabit ve 13100den ibaret olan İngiliz kuvvetleri kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul ettiler.

İngiliz kuvvetlerininteslimi ile bölgede Türkler lehine kurulan dengeden fazla istifade edilemedi. Yazsıcaklarının başlamasından dolayı İngilizlerin yeni kuvvetler temin etseler bileuzun müddet harekete geçemeyecekleri fikrinden yola çıkılarak Enver Paşa'nın emriile 13.Kolordu'nun 6. FırkasıBağdad'dan İran sınırına sevk olunduğu gibi bununlaiktifa edilmeyerek Dicleboyunda yalnız 18. Kolordu'nun 51. ve 52. fırkaları ile 35. ve45. fırkaları bırakılarak 13. Kolordu'nun 2. Piyade fırkası ve Müstakil SüvariLivasıKutu'l-Ammare cebhesinden İran'a gönderilmişti. Mühim miktarda kuvvetin İran'asevkedilmesine gerekçe olarak İngilizlere yardım maksadıyla İran'dan Hanikin'e doğruilerleyen Rus Baratof Kolordusu'nun durdurulması gösterilmiş, böylece bölge Osmanlıgüçlerinden arındırılmış, önemli geçitler ve kavşak noktalarının kontroluzayıflamıştı. İngilizler bölgede doğan bu boşluğu iyi değerlendirerek Basra'dabeklettikleri Hindistan kuvvetleriyle ileri safta bulunan birliklerini takviye ettiklerigibi daha çetin şartlar için erzak ve mühimmat tedarikine başladılar ve çokgeçmeden Bağdad11 Mart 1917 tarihinde İngiliz kuvvetleri tarafından hiçbirmukavemetle karşılaşmadan işgal edildi.

Bağdad'ın kolaylıklaişgal olunması İngilizlere moral kazandırmış, bir yıl önce uğradıklarıfelaketin üzerlerinde bıraktığı tesiri bertaraf ederek Irak'taki dengeyi lehlerinedöndürmeyi başarmışlar ve daha ileri giderek 7 Mayıs 1918'de Kerkük'ü derahatlıkla ele geçirmişlerdi. Bütün bu hadiseler üzerine İttihat ve TerakkiHükûmeti Ekim 1918 tarihinde istifa etti. Talat, Enverve Cemal Paşalar ülkeyiterketmek zorunda kaldılar. İttihat ve Terakki Komitesi'nden yönetimi devralan Yaver-iEkrem Ferik Ahmet İzzet Paşa, sadrâzam sıfatıyla başkumandanlık ve Erkân-ıHarbiye riyasetinide uhdesine aldı (14 Ekim 1918) ve hükûmet ilk iş olarak mütarekeyapmaya teşebbüs etti. Kutu'l-Ammare'de muhasara edilmesinden dolayı teslim olmayıkabul eden ve Büyükada'ya getirilen General Townshend'in aracılığıyla İngiltere'yemüracaat edilerek Limni adasının Mondros Limanında bulunan Agamennonismindeki İngilizzırhlısında mütareke şartları görüşüldü. Müzakerelerde İngiltere'yi AkdenizBaşkomutanı Visamiral Arthur Calthorpeve Osmanlı Devleti'ni Bahriye Nazırı Rauf,Hâricîye Müsteşarı Reşat Hikmetve Erkân-ı Harp Kaymakamı Sadullahbeyler temsiletmişti. 30 Ekim 1918 tarihinde imza olunarak onaylanan Mondros Mütarekesi, 25 maddedenmeydana gelmektedir.

Lozan Konferansı



Kasım 1922 günü İsviçre'nin Lozan şehrinde başlayanmüzakerelerde Musul meselesi,26 Kasım 1922 tarihindeki oturumda gündeme gelmişti.Konferans'ta Lord Curzon'un Türkiye'nin doğu sınırını ele almaktan kaçınarak Türkiye-Irakmeselesini gündeme getirmesinin sebebi, Irak'taki durumun belirsiz ve karmaşık birhalde bulunması, buradaki İngiliz menfaatlerinin tehlikeye girmesi ve ABD.ile Fransagibidevletlerin de bölgede menfaat aramaya başlamalarıydı. Aynı günkü oturumda İsmetPaşa'nın ortaya koyduğu Türk teziMisak-ı Millî'de belirtilen millet ilkesine, etnik,cografî, tarihî, siyasî ve ekonomik sebeplere dayandırılıp İngilizlerin öne sürdüğütezlerin geçersizliğini ispat ediyordu.
İsmet Paşa Musul'da nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden Türkve KürtlerinArapve diğer unsurlardan ayrı olarak aynı ırktan geldiği ve Turan kökenli olduklarınıİngiliz kaynaklarına dayanarak uzun ifadelerle anlatmış, nüfus bakımından Kürt veTürklerin bölgede oluşturdukları çoğunluk ilmî verilere dayanılarak ortaya konmuştu.

Musul'un coğrafîözellikler itibarıyla da Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olduğunu, Anadolu ile birçok yönlerden irtibatlı bulunduğunu ve İngilizlerin bölge halkının serbest olarakkaderlerini tayin edecek plebisite karşı çıkmasının da Türk tezinin doğruluğuanlamına geldiğini izah etmişti. Curzon'un himayecilikve mandacılıkkonusundakiiddialarına da açık cevap veren İsmet Paşa; Osmanlı Devleti'ne ait olan Irakhakkındayapılan andlaşmaların hiçbir hükmü olmadığını ve bölgede yapılan oylamanınaskerî baskı ve şiddet altında yapıldığını, halkın reyini serbestce izharedemediğini, Irakve Musul'un asker zoruyla alınmasının umumî harpten beri ilan edilenprensiplere aykırı olduğu, Musul'un mütarekeden sonra işgal olunmasının ise hiçbirşekilde izah edilemeyip herhangi bir sebebe dayandırılamayacağını, Musul'unmukadderatının İzmir'in, İstanbul'un, Trakya'nın, Adana, Urfa ve Antep'in mukadderatıylaaynı olduğunu ve bu şehirlerin mütarekeden sonra ve mevcut antlaşmalar hilafına işgaledildiğini söylemişti.

Lord Curzon, İsmet Paşa'nınsavunmasını dinledikten sonra Misak-ı Millîgibi bir vesikanın harbi kazanmış birmillete takdim edilemeyeceğini belirtmiş ve Ankara Meclisi'ndeki Kürtmilletvekillerinin içinde Revanduzile Süleymaniye'den gelmiş olanların bulunupbulunmadığını, bunların bir seçim neticesinde mi Ankara'ya geldiklerini sorduktansonra Musul meselesinin bu tür tartışmalarla fazla sürüncemede kalacağı, meseleninbiran önce çözüme kavuşması için bir hakeme havale edilmesinin uygun olduğunu vebu hakemin de Cemiyet-i Akvamolabileceğini söyledikten sonra bu teklife ne zaman cevapverileceğini sormuştu.

İsmet Paşa bu soru ve yapılanteklife, "Mevcudun dörtte biri kadar olan kavme memleketin bağışlanamayacağı,zira meclisteki Kürt mebuslarının millet tarafından seçildiği halde bugüne kadarMusul ahâlîsinin kendi mümessillerini seçip meclise gönderemediklerinden dolayımeclisde yer alamadıkları, bu sebeple sözkonusu durumun Türkiye'de Kürtlerin temsiledilmediği şeklinde açıklanmaması gerektiğinden bahisle, hal böyle iken LordCurzon'un seçimi neden kabul etmediğini anlamadığını; bir milletin kimin tarafındanve ne tarzda idare edilmek istediği anlaşılmak istenirse, usulün ahâlîye kendimukadderatı hakkında fikrini sormak olduğu; aynı millete Emir Faysal'ı nasıl seçeceğisorulduğu halde, kimi istediği sorulmadığı; meseleyi hakeme veya Cemiyet-i Akvam'a göndermeninuygun görülmediği ve vatanın Musul gibi mühim bir parçasının bütün kaynaklarıylabir hakemin fikrine bırakılamayacağı" şeklinde cevap vermişti.

Kasım günü İngiliztemsilcilerinden Tyrrellile görüşen İsmet Paşa'nın Türkiye'nin fakir bir ülke olduğunuve Musul petrollerinden pay istediğini ifade etmesi üzerine Tyrrell, tatmin edici birantlaşma imzalandığı takdirde İngiltere'nin Türkiye'ye her türlü ekonomik yardımıyapacağı, fakat barış antlaşmasının hazırlanmasında petrolveya malî yardımınpazarlık konusu yapılmaması gerektiğini belirtti. Bu tarihten itibaren de Türkiye'ninMusulüzerinde hak iddiasından vaz geçmesi şartıyla Musul petrol kaynaklarından veyagelirlerinden hisse verilmesi imkânlarını araştırmak için Türk delegasyonuile İngilizpetrol uzmanlarıarasında görüşmeler yapılmaya başlandı.

Aralık 1922'de Türk ikincidelegesi Rızâ Nur Bey, Curzonile özel olarak görüşerek Musul'un Türklere bırakıldığıtakdirde her bakımdan İngilizlerin memnun edileceği ve ihtilaf konularında Ankara'nınılımlı davranarak derhal antlaşma sağlanabileceği, hatta Sovyetlerle olan ilişkilerikesmeye hazır olduklarını beyan ettiyse de Lord Curzon bu teklifleri pek sıcak karşılamadı.Musul meselesinin Özel müzakereler yoluyla halledilemeyeceği açığa çıkıncameseleyi 23 Ocak 1923 tarihinde Arazi Komisyonu'na getiren Curzon, Musul'daki petrolkaynaklarının İngiliz teziile ilgili olmadığını ve meselenin bir hakem heyetinehavalesinin en uygun yol olduğunda ısrar edip aynı gün de Cemiyet-i Akvam'a müracaatmektubu yazdı. Mektupta, Misak'ın 11. maddesinin işleme konması gerektiğini ve Türklerinuzlaşmaz tutumları sebebiyle bölgede savaş tehlikesi olduğunu bildirerek cemiyetintoplanmasını istemişti. Diğer yandan toplantıya iştirak eden delegelerle görüşerekTürklerle konuşmaya gerek kalmadığı ve konferansa nihayet verildiğini açıkladı.

Musul meselesinin; LozanKonferası'nda halledilemiyeceği anlaşıldıktan sonra Lord Curzon, İtalyanve Fransızdelegelerininısrarları üzerine bu konunun daha sonraki bir tarihte Türkiye ile İngiltere arasındagörüşülmesine dair bir maddenin antlaşma metnine konulmasına razı olmuştu. SonuçtaTürkiye ile Irakarasındaki sınırın Lozan Antlaşması'nın yürürlüğe konulmasındanitibaren on iki ay zarfında tayin olunacağı şartı antlaşma metnine dahil edilmiş,antlaşma sağlanamadığı takdirde konunun Cemiyet-i Akvam'a götürülmesi kararlaştırılmıştı.Fakat İngiltere bu maddelerin geçerliliğinin tespit edilen süre içinde statükoyariayet olunacağının ve söz konusu arazide hiç bir değişiklik yapılmayacağınıntaahhüt edilmesine bağlı olduğunu hatırlatmış ve bu konular Lozan Antlaşması'nın3. maddesinde kayıt altına alınmıştır. Böylece Musul meselesinin görüşülmesiLozan Antlaşması'ndan sonraya bırakılmış oluyordu.

Türkiyeile İngilterearasındaMusul meselesi hakkında Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi çerçevesinde öngörülenikili temaslar 19 Mayıs 1924 günü İstanbul'da Kasımpaşa'daki eski Bahriye Nezâretibinasında başladı. "Haliç Konferansı" diye isimlendirilen bu toplantılaraTürkiye adına Meclis Başkanı Ali Fethi Bey, Diyarbekir Mebusu Fevzi Bey, Ordu MebusuFaik Bey, Hâricîye Hukuk Müşaviri Nusret Beyve Yarbay İshak Avni Beykatılmış, İngilizheyetine ise Sir Percy Coxbaşkanlık etmişti. İlk gün, Türk heyetisınırın Musul'uTürkiye'ye bırakacak şekilde belirlenmesinin ırkî, coğrafî ve tarihî gerçekleringereği olduğu tezi üzerinde durmakla beraber toplantı süresince ortaya konulanfikirler iki tarafın istekleri arasında uçurumlar olduğunu ortaya çıkardı.

İkinci görüşme 21 Mayıs'tayapıldı ve Fethi Bey Musul'un Osmanlı yönetimizamanındaki sınırları gözönündebulundurularak Türkiye'ye devrini istedi. Cox ise buna karşılık Musul şehri dahilolmak üzere Fırat nehrinin iki sahilini de talep etmişti. Mayıs günündeki Üçüncüoturumda; Cox'un Musul'un yanısıra Hakkâri vilâyetine bağlı Beytüşşebab, ÇölemerikveRevanduzkasabalarını da talep etmesi üzerine Fethi Bey, öne sürülen talepleri kabuleşayan bulmayarak İngiliz heyetine yeni bir harita takdim edeceğini belirtti.

Haziran tarihli görüşmede;Cox Fırat nehrinin iki yakası ve Musul şehri dahil Hakkâri'ye bağlı söz konusu üçmerkezin kendilerine verilmesi gerektiği ve bu yönde Londra'dan talimat geldiği, Türklereğerbu talepleri kabul etmezse en doğru yolun meseleyi Lozan'da alınan karar gereğiCemiyet-i Akvam'a götürmek olduğunu belirterek bu konunun görüşülmesi içintarafları müzakereye davet etti. Ali Fethi Bey bu davete icabet yetkisi olmadığınıbeyan etmiş, böylece hiç bir netice elde edilemeden Haliç Konferansı 5 Haziran'datatil edilmişti. İngiltere, Cemiyet-i Akvam Umumî Katipliği'ne müracaat ile Musulmeselesinin ilk toplantı gündemine alınmasını istedi. Umumî Katiplik bu talebi kabulederek keyfiyeti Ankara'ya bildirdi. Bunun üzerine hükûmet, Cemiyet-i Akvam'daki müzakerelerekatılmak için Ali Fethi Bey'le müşavir olarak Münir, Salih, İshakAvnibeylerden mürekkepheyeti 10 Eylül 1924'de Cenevre'ye gönderdi.

Ali Fethi Bey, 24 Eylül1924 günkü genel toplantıda Musul'un aidiyetini gerektiren coğrafî, ırkî, iktisadî,askerî, siyasî ve demografik sebebleri çeşitli İngilizve Fransız kaynaklarındandeliller getirerek izah ettikten sonra buranın kaderinin tayini için en kestirme yolunhalkoyunabaşvurmak olduğunu belirtti. İngiliz delegesi Lord Palmur, Türk heyetininsavunduğu fikirlerin aslında İngilizlerin görüşlerini teyid ettiğini, bu durumdakendilerinin ortaya koyduğu taleplerin pratiğe geçirilmesinden başka yol olmadığınısöylemiş, bunun üzerine Ali Fethi Bey de tekrar söz alarak sınır meselesininMusul'un mukadderatından ayrılamayacağı ve Türk tarafıiçin asıl meselenin sınırınMusul'un güneyinden mi kuzeyinden mi çekileceği meselesi olduğunu ifade etmişti.

Eylül 1924 tarihli ikincigenel kurulda, yine aynı mevzular müzakere edilmiş ve ertesi günkü oturumda,Cemiyet-i Akvam Iraküzerinde İngiliz mandasınıkabul etmişti. Cemiyet, iki devletiniddialarını dinledikten sonra durumu hem İngiliz ve Türkhükûmetleriyle hemdeMusul'da halk temsilcileri ile görüşmek ve durumu yerinde tahkik etmekle görevli bir"soruşturma komisyonu" kurulmasını 30 Eylül 1924'te karara bağlandı vekomisyon başkanlığına da Kont Telekigetirildi. Komisyon'un Irak'taki incelemelerine İngilizveTürk uzmanlaryardımda bulunabilecekti. Komisyon çalışmaları devam ederken İngilizler,Irak'ta entrikalar çevirmeye başlayarak komisyona zorluk çıkardıkları gibi kuzeye doğruyeni topraklar işgal ediyorlardı. Musul'da halkın Türkiye lehine yaptığı nümayişlerİngilizleri hayli kuşkulandırmış, sınırda statüko tehlikeye maruz kalınca konsey,Brüksel'de yaptığı toplantıda 29 Ekim 1924 günü aldığı kararla geçici olarakbir sınır tanımı ortaya koymuş, statükoya uygun olup "Brüksel Sınırı"diye anılan bu sınır geçici olmasından dolayı Türkiyetarafından da kabul edilmişti.Konsey ayrıca meseleyi izlemek ve önerilerde bulunmak üzere İsveç, İspanyave Uruguaytemsilcilerinden meydana gelen özel bir komite kurdu. Soruşturma Komisyonu plebisitin,tarafların oy birliği ile olabileceği gibi hususlarda hazırladığı raporunu 16Temmuz 1925'te Konsey'e sunmuştu, ancak İngilizlerbu rapora da pek itibar etmediler.

Özel komitenin tavsiyesi üzerinekonsey, 19 Eylül 1925'te Lahey Adalet Dîvânı'ndan bu raporun Lozan Antlaşması'nın3/2. maddesine istinaden hukukî dayanağı hakkında görüş istedi. Doktor Tevfik Rüştü8Ekim'de Dîvân başkitâbetine gönderdiği telgrafta; meselenin siyasî olup, Lozan'ın3/2. maddesinin "hakemlik" niteliğindeki bir kararı gerektirmediği, budurumda Türkiye'nin Dîvâna temsilci göndermeyeceğini beyan etti.

 


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 115929 ziyaretçi (242924 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol