FARABÎ

FARABÎ

 


Büyük mütefekkir ve ünlümusikî üstadıdır. 870 yılında Türkistan'ın Seyhun ırmağı kenarındaki Farabkasabasında doğdu. Asıl adı Ebu Nasır Muhammed ibn Türkan el Farabî’dir.İlköğrenimini Farab'da, yüksek öğrenimini ise Bağdat'ta yaptı. Farsça, Arapça,Latince ve Yunanca öğrendi. Mantık, felsefe, matematik, tıp ve musikî üzerindebüyük bilgi sahibi idi. Bu konular üzerinde 100'den fazla eser verdi. Ancak bugün eldesadece 39 eseri kalmıştır. Bu arada Aristo'nun bütün eserlerini de şerh etti. 950yılında Şam'da vefat etti. Babüssagîr mezarlığında yatmaktadır.
Onun,İlimler Ansiklopedisi (İhsâu’l-Ulûm) adlı eseri, döneminin filoloji, mantıkmatematik, fizik, kimya, ekonomi ve siyaset alanlarındaki bütün bilgileri sayıp dökerve özet olarak mahiyetlerini anlatır.Farabi kanun adı verilen sazı icat etti. Bundanbaşka birçok besteler yaptı ve şark müziği üzerinde değerli eserler yazdı.et-Ta’limü’s-Sanî ve İhsâu’l-Ulûm doğu dünyasının ilk ansiklopedisisayılan değerli eserlerindendir.Bu büyük dahinin eserleri Hindistan’da veMısır’da basıldı, İbranice’ye ve batı dillerine de çevrildi.Büyükbilginlerden, İbni Sina ve İbni Rüşt gibi büyük filozoflar ondan ders aldılar veonun aydınlığında yetiştiler.
Farabi’den 300 yıl sonra,Hristiyanlığın en büyük doktrineri Thomas d’Aquinas, onun fikirlerini hemen hemenaynen tekrarlayarak otorite olur. Farabi’nin sosyolojik incelemesi olanel-Medinetü’l-Fâdıla adlı eseri, bütün kainatın ve kainat içindeki varlıklarınancak daimi bir mücadele ile var oldukları tezini işleyerek 5 asır sonra Hobbes veDarwin’in ortaya atacakları teorilerin öncüsü olmuştur.Aynı zamanda iyi birmatematikçi olan Farabi, logaritmayı da bulmaya çok yaklaşmıştır. Ancak buaraştırması Batı dünyasında duyulmadığından, sadece İslam dünyasında etkidoğurabildi.
Yaşadığı devirde ilim dilininArapça olması yüzünden bütün eserlerini Arapça kaleme alan Farabî, doğu âlemininve Türklüğün ilk büyük fikir adamı sayılır. Aynı devirlerde Batı dünyasındailim dilinin Grekçe ve Latince olması yüzünden bütün batılı bilim adamlarınıneserlerini bu dillerle yazdıkları göz önünde tutulursa, Farabî'nin Türk olduğuhalde Arapça eser yazmasını kınamak doğru olmayacaktır.
Üstün bir zekâ ve kabiliyetesahip bulunan Farabî, Bağdat'ta yaptığı yüksek öğrenimi sırasında Arapça,Farsça, Grekçe ve Latince'yi anadili gibi öğrenmiş, bu lisan zenginliğini çeşitlidallardaki çalışmalarıyla bir kat daha değerlendirmişti. Bu arada Yunan felsefesinide inceledi. Bu konunun büyük üstadı Aristo'nun eserlerini, aslından çok dahaanlaşılır şekilde şerh etti. Bu yüzden yalnız doğu aleminde değil, Batı alemi dekendisini Aristo'dan sonra gelen Muallim-i Sânî olarak kabul etti.
Farabî, eski felsefeyi yenifelsefeye aktarırken gösterdiği büyük ustalıkla da dikkat çekmişti. Bu nedenleMontesqieu ve Spinoza gibi ünlü fikir adamları da onun etkisi altında kaldılar.Felsefeye mantık yolu ile giren Farabî, genellikle metafizik üzerinde durdu. Din ilefelsefeyi birbirinden ayıranlara karşı dururken bu iki kavramın birbirinden ayrılmazbir bütün olduğu tezini savundu. Hayatı boyunca dini, felsefenin temel taşı saydı.Bu arada İslam dinine felsefe anlayışını da sokarak İslam felsefesini ortayaçıkardı. Farabî'nin tek ve şaşmaz ilkesi, “Varlığın ilk sebebi” idi.
Ona göre insan, gerçeğevarabilmek için mutlak surette dış âlemle ilgisini keserek manevî âleminiarındırabilirdi. Aşk ise, felsefede işte böyle bir ifadenin gerçekleşmesindeyardımcı etkendi. Aşk, insan benliğinin geçici bir eylemi değil, bütünüylegerçeğe, yani Tanrıya bağlanmaktı. Varlıkların özü Tanrıdan geliyordu. Daimaşöyle derdi: “Evrenin tümünü kavramak isteyen bir kişi, önce insanabakmalıdır. Çünkü bütünüyle varlık kavramı ruhta belirmiştir. Tanrı,varlıkların en büyüğü ve en son kademesidir. Bütün insanlık onun özündebirleşmektedir. Varlığı başka varlıklarla kıyaslanmayacak kadar mükemmeldir.Akıl, Tanrının özünden gelir. Ahlâkın temeli ise bilgidir...
Akıl, edindiği bilgilerleiyiyi, güzeli, kötüyü ayırır. İnsan için en yüksek erdem bilgi olduğuna göre,en yüce kattan gelen akıl, davranışlarımızda gerekli doğru yargıyı verebilecekgüçtedir.
Bu büyük ilim adamı, ilimleri ikibölümde inceledi. Bunlardan birincisi teorik ilimlerdir ki, içinde metafizik, mantıkve biyoloji bulunur. Diğeri pratik ilimlerdir. Bu grupta da ahlâk, siyaset, musiki vematematik yer alır. Farabî, Aristoteles'in ilim dediği hitabet ve şiiri bu sınırındışında bırakır.941 yılında Halep'e gelen Farabî, orada hüküm sürmekte olanHamdanoğulları'ndan Seyfüddevle Ali adlı bir Türk beyi ile tanıştı. İlmininününü işitmiş bulunan Türk beyi, onun engin şahsiyetine de hayran kaldı.Farabî'yi ağırlamakta kusur etmeyen bey, onun Halep'e yerleşmesini sağladı. Fakatkendisine vermek istediği yüksek maaşı kabul ettiremedi. Ömür boyunca son derecemütevazı bir hayat süren Farabî, yevmiye olarak ancak dört dirhem gümüş aldı.
Halep Beyi'nin büyük hayranlığınıkazanması, bu büyük kültür merkezi ile civarında bulunan yerlerdeki bilginlerinolanca kıskançlıklarını körükledi ve pek küçümsedikleri bu büyük bilgin ileimtihan olmaya kalkıştılar. Beyin huzurunda yapılan bu çetin imtihanda Farabî,bütün konularda büyük üstünlüğünü ortaya koydu. Bunu kendisiyle imtihan olmakisteyen kişilere de kabul ettirdi.O kadar ki, imtihana gelen ve kendilerini bilginzannedenlerin hepsi, bu imtihan sonunda öğrencisi olarak Farabî'nin yanında kaldılar.
Farabî aynı zamanda musiki alanında dabüyük bir üstad idi. Kanun adı verilen müzik aleti onun buluşudur. Ayrıca rübapdenilen çalgıyı da geliştiren ve bugünkü şeklini veren yine odur. Farabi ayrıcaakort ve intarvaller nazariyesini de geliştirmiştir.Şark musikisinin nazariyeleriniKitabü'l-Musikiyyu'l-Kebîr, yani Büyük Musiki Kitabı adlı eserinde gösterdiği gibibir çok besteler de yapmıştı.Arap ülkelerinde yaşamasına rağmen mütevazıhayatının yanı sıra Türkistan millî kıyafetini de asla terk etmedi. Hep bu kıyafetiçinde göründü.
Seyfüddevle Ali Bey'in Şam'ı fethetmesi üzerine Farabîde onunla birlikte Şam'a gitti. Ömrünün son günlerini orada geçirdi.
950 yılında 80 yaşında Şam'da vefatetti. Kendisini Babüssagir’e gömdüler.


ARİF ERTÜRK
 
selamunaleyküm.ARİF ERTÜRK
HACE AHMET YESEVİ
 
BAŞINA SARIK BAĞLAR,
KENDİNE MÜRİT ARAR,
İLMİ YOK NEYE YARAR,
AHİR ZAMAN ŞEYHLERİ..
YUNUS EMRE
 
EMEKSİZ ZENGİN OLANIN,
KİTAPSIZ BİLGİN OLANIN,
SERMAYESİ DİN OLANIN,
REHBERİ ŞEYTAN OLMUŞTUR.
 
SİTEMİZİ ZİYARET EDEN 114785 ziyaretçi (241087 klik) KİŞİ BURADAYDI
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol